5.6

9K 638 67
                                    

Sıla normal odaya alınmıştı, şimdi tek yapmam gereken uyanmasını beklemekti. Babama hiçbir şeyin umurumda olmadığını Sıla iyileşince onu eve getireceğimi ve kendisinin gitmesini söyledim.

Şimdiyse hemşireden telefonu almış Sıla'nın şifresini nasıl açarım diye düşünüyordum. Birkaç denemeden sonra açamayacağımı fark ettim. İyi de ailesine nasıl haber vereceğim bu kızın?

Kendi telefonumu çıkarıp Emirhan'ı aradım.

"Bir hafta içinde bana kaç kere işin düşebilir? Gerçekten şu bir hafta da ömürüz boyunca konuşmadığımız kadar çok konuştuk." Dedi bıkkınlıkla çıkan sesi. Sonra saatin farkına vardım sabaha karşı beşti.

"Sence Sıla'nın telefonun kilit şifresi nedir?"

"Kuzen lütfen bana takıntılı sevgililerden olmadığını söyle."

"Sıla kaza geçirdi ailesine ulaşmak için telefonunu açmam lazım. Ya da sen kalkıp bana ailesinden birilerinin numarasını bulabilirsin." Dedim omuz silkerek.

"Ne kazası?"

"Trafik. Taksideyken başka bir araba ile çarpışmışlar. Sıla arkada oturduğundan pek bir problemi yok sadece parçalanan camlardan biri vücuduna girip dalağını kesmiş. Ameliyata aldılar şimdi iyi. Durumu özetlediğime göre sorunuma bir çözüm bulalım."

"Tamam bir düşüneyim. Doğum gününü denedin mi?"

"Denemedim."

"Sıla bir dahi olabilir ama konu sen olduğunda tamamen aptallaştığı kesin o yüzden doğum tarihini girmekle başla."

"Yanlış."

"Tanıştığınız günü dene?"

"Yanlış."

"Senin o günü hatırlamana bile şaşırdım açıkçası. Neyse devam ediyorum 4527 dene."

"Yanlış. Onun anlamı ne?"

"Telefon da mesaj yazarken adına denk geliyor. Çoğu insan bunu yapardı hayret."

"Bir süre beklememiz gerekiyor. Eğer en yakın zamanda bulamazsak telefon bloklanacak ve açılmayacak."

"Sıla'nın doğum gününü denedin mi?"

"Ben..."

"İlay Sıla'nın doğum günü ne zaman?"

"Bi-bilmiyorum."

"Sıla'nın en sevdiği renk ne?"

"Sessiz kaldığına göre bilmiyorsun." Diyerek devam etti. "Sıla hakkında ne biliyorsun İlay?"

"Beni sevdiğini biliyorum." Dedim çaresizce. Tek bildiğim de bu değil miydi?

"Her neyse aklına ikinizle ilgili özel bir şey gelirse onu dene. Ben uyuyacağım." Diyerek telefonu kapattı.

Sıla bana kendinden bahsetmişti. Ama şu en basit sorulara cevap verebilecek seviyede bile değildim. Kendimi iğrenç hissediyordum.

Tekrar şifre deneme hakkım olduğunda denemeden önce düşünmeye başladım. Özel bir şey, özel bir şey derken aklıma geldi. 0958'i girdim. Kilit açıldı. Bu beni ilk gördüğü zamandı. Tam o saatte durduğu zamanıydım ben.

Saati umursamadan ablasını aradım ama telefon kapalıydı. Muhtemelen telefonun çekmediği yere gitmişti çoktan. Annesinden de bir şey çıkmadığı için babasını aradım.

"Aradığınız numara kullanılmamaktadır..." telefondaki sesi duyduğumda ağzım açık kaldı. Bu adamın derdi ne? Annesi ve ablasına iki gün ulaşamayacağıma göre ve babasının da pek ulaşılası olmadığına göre Sıla'nın yanında kalacaktım. Karakoldan çıkarken söylediğim gibi, ailesi olacaktım.

Sıla'nın telefonunda küçük bir gezintiye çıktım. Benden başka konuştuğu tek kişi Gökçe'ydi. Galerisi zaten benimle doluydu. Ekran resminde bile ben vardım. Sıla'nın tüm yalnızlığı bendim. Onun hayatıydım resmen.

Öğlen olmuştu Sıla hala uyuyordu. Onun halini gördükçe bünyem uykuyu reddediyordu. Odadaki koltuğa sinmiş öylece Sıla'yı izliyordum. Uyurken ne kadar güzel göründüğü hakkında bir fikri var mı acaba?

Gözlerim bünyemi yanıltarak zorla kapandı. Uyku beni gafil avlamıştı. O kadar spordan sonra sabahlamak iyi gelmemişti anlaşılan. Gözlerimi kapadığım an bilincim de kapandı.

"İlay." Biri bana sesleniyordu. "En sevdiğim." Cümlesini duyar duymaz gözlerimi açtım.

"Sıla?" Koltuktan fırlayıp iki adımda yatağa gitmiştim. Uyanmış bana bakıyordu.

"Neden buradasın?" diye sorup hareket etmeye çalıştığında yüzünü buruşturdu.

"İyi misin? Ağrıyan bir yerin mi var?"

"İyiyim. Uyuşturucunun etkisi geçtiğinden biraz ağrıdı sanırım. Ciddi bir şey değil. Ne oldu bana?"

"Taksideyken kaza geçirmişsin. Ameliyata alındın. Dalağını diktiler, sol göğsünün altında da dikiş var ameliyatta neredeyse hipovo bilmem ne şokuna girmişsin ama kurtarmışlar." Dedim aklımda kaldığıyla anlatmaya çalışarak.

"Hipovolemik şok?" dedi sorar gibi. Benim dilim dönmüyor bile onu söylerken.

"Aynen ondan."

"Bu sefer harbi gidiciymişim demek." Dedi iyice yatar pozisyonu alırken.

"O şok tam olarak ne oluyor?"

"Kalp işlevini yapamıyor demek kısaca. Eh benim kalbim senin için attığından ufak bir şok onu yıldırmamıştır." Diyerek gülümsedi. Hasta yatarken bile nasıl bana kur yapabiliyordu?

"İyi haber şu ki, voleybol oynayabileceksin." dediğimde kafasını sallayarak güldü.

Hemşire çağırma düğmesine bastıktan sonra ayak ucuna oturdum.

"Sıla?"

"Efendim bir tanem?"

"Benim en sevdiğim yemek ne?"

"Dolma."

"En sevdiğim mekân neresi?"

"Sunlight."

"En çok gittiğim ülke?"

"Brezilya."

Sorularımı cevaplarken gözleri parlıyordu ki bu canımı acıtıyordu. Nasıl oldu da Sıla'nın değerini bu kadar geç anladım?

"Peki, en sevdiğim çiçek?"

Kaşlarını çatıp bana baktı. Bir süre düşündü.

"Çiçek seven bir insan olduğunu bilmiyordum."

"Seviyorum. Favorimi duymak ister misin?"

"Söyle." Dedi gülerek.

"Sensin. En sevdiğim çiçek, sensin."

Aptalın Biri (GirlxGirl)Where stories live. Discover now