"maybe we'll never have our own child, but we can still have a child."

1.5K 90 44
                                    

CAKE HOODINGS // EPILOG 2

🌸🌸🌸

Calum'ın Ağzından

"Zeus'u bize emanet ettiklerine inanamıyorum." diye mırıldandı Luke. Yüzümü buruşturdum. "Ne alaka?"

Başını bilgisayardan kaldırıp ciddi misin dercesine baktı. "Dünya üzerindeki en sorumsuz insanlardan birisi sen, diğeri de ben olduğum için olabilir mi acaba?"

Mutfak tezgahına yerleştirdiğim kesme tahtasındaki meyveleri kesmeyi doğramayı durdurdum ve mutfak salonla birleştiği için rahatça Luke'a döndüm. "Saçmalama. O benim yeğenim. Herhangi bir insan değil. Tabiiki de ona Ashton'dan ya da başka birine gösterdiğim ilginin daha fazlasını göstereceğim." diye direttim.

Başını iki yana sallayarak güldü. "Pekala, sen bilirsin."

"Tabiiki de ben bileceğim." Zeus uzun zamandır uyuyordu ve daha ufacık olduğu için birkaç saatte bir anne sütü içmesi gerekiyordu ki tüm o şeyler düzenlensin. Bu yüzden onu az sonra uyandıracak ve Clementine'in sütüyle dolu olan biberonla doyuracaktım.

Zeus gerçekten güzel bit bebekti. Ela rengine yakın mükemmel gözleri, kumral ve kısa saçları, minik burnu, şekilli ve Clementine'den aldığı oldukça belli olan kalın dudakları ile ağzım açık seyredebileceğim kadar muhteşem bir bebekti. Kokusu beni sarhoş ediyor, kısa sürede etkisi altına alıyordu. Onun şu küçük ellerini ve ayaklarını öpmeyi çok seviyordum.

Zeus benim her şeyimdi.

Tabii Luke'tan sonra.

Yemek için kestiğim meyveleri bir kenara iteledim, hemen ardından tezgahın en dibine koyulmuş olan biberonu kaptığım gibi salona geçtim. Mutfakları amerikan tipi olduğu için salona geçmek bir hayli kolaydı. Luke kısa bir süreliğine gözlerini benim üzerimde dolaştırdı fakat hemen bilgisayara geri döndüler. Bu anlamsız hareketine karşılık sadece kaşlarımı çattım, hemen ardından Zeus'un uyuduğu, sallanan bebek yatağının yanına çömeldim. Yarım saat önce kadar Luke'a düğmeye basarak sallanma hareketini kapatmasını söylediğim için şu an sadece öylecek uzanıyordu. Minik bedenine gülümsedim.

Bas çalmaktan nasırlaşarak sertleşmiş parmak uçlarımı yavaşça tenine dokundurdum. Sanki bunu yapana kadar göğsümün ortasında sıkışıklık vardı da, ben Zeus'un tenine değdiğim anda uçup gitmiş ve daha rahat nefes almama yardımcı olmuş gibiydi. Dizlerimin üstünde yükseldim, yatağın kenarlarından destek alarak Zeus'un üstüne eğildim. Devasa dudaklarım yanağının tamamını kaplarken tebessüm ettim ve bir süre dudaklarım yanağında kaldım.

Tanrım, çok masumdu. Saf ve en iyisi. Karşılaşabileceğim en güzel varlıklardan biriydi. Onun annesi ya da babası olmamama rağmen onlar kadar seviyor ve değer veriyordum. Daha birinci ayını bile yeni doldurmuştu ve o kadar diken üstünde hissediyordum ki. Sonbaharda doğmuştu ve kışa geçeceğimiz için mevsim değişikliği onu hasta edebilirdi. Çoğu zaman başında dikiliyordum; uyuduğu zamanlar ise parmağımı burnuna yaklaştırır, nefes alıp almadığını kontrol ederdim. Belki gereksizdi ama bunu yapma ihtiyacı hissediyordum.

Ama tüm bu tamamen koruma içgüdüsü ile yapılan hareketlerimin altında büyük bir burukluk yatıyordu. Zeus, Clementine ve Michael'ın çocuğuydu, değil mi? Onu kendileri yapmışlardı, kendi kanlarından oluşuyordu ve benim kardeşim onu doğurmak; kucağına alıp kokusunu içine çekebilmek için sekiz ay beklemişti. Aynı şekilde Michael da.

9 months of pregnancy :: mcWhere stories live. Discover now