43. BÖLÜM: SONUN BAŞLANGICI

797 65 7
                                    

Yatağın üzerindeki katlanmış kazaklarımı da valize yerleştirmek üzereyken odamın kapısı nazikçe çalındı. Kim olduğunu bildiğimden rahatlıkla girmesi için seslendim. Anneannem araladığı kapıdan elinde bez poşetlerle girdiğinde son kazağı da valize koyup, gülümseyerek ona döndüm.

Benden daha sıcak gülümsemesi ve almancanın yarattığı hoş aksanlı türkçesi ile konuşmaya başladı.

"Türkiye'ye döneceğini söyleyeceğin zaman hazırlamıştım incir reçelini. Annen küçüklüğünden beri çok sever. Eminim ki özlemiştir benim reçellerimi." diyerek valizdeki boş yere yerleştirdi reçel kavonozlarıyla dolu bez poşeti.

"Çok sevinecektir."

Aynı gülümsemeyle izledi bir süre yüzümü. Ardından ağır hareketlerle yatağa oturdu. Yaşına göre normal bir kilosu vardı anneannemin. Ve dediğine göre annemin hep kıskandığı pürüzsüz bir yüzü vardı. Annemden daha güzeldi. Bunu anlamak onca yıl sonra bile kolay geliyordu.

"Gerginsin," diyerek beni düşüncelerimden ayırdı.

Elini yanındaki boşluğa iki kez vurduğunda içim saf sevgiyle doldu. Buraya ilk geldiğim günden beri bu işaret geldiğinde yaptığım gibi başımı dizlerine koyarak uzandım. Yumuşak elleri gecikmeden saçlarımı bulduğunda gözlerimi kapattım.

"Buraya ilk geldiğin günü yaşıma rağmen dün gibi hatırlıyorum İnci. Kucağımda akıttığın göz yaşlarını unutmak hiç kolay değil. Biliyor musun, bazı geceler o hıçkırıklarını duyar gibi olup uyanıyorum. Sen o gün kollarımda kül olurken ben savruldum kızım. Ben acıyı ne kocamda ne öz kızımda tattım." Eğilip saçlarımı öptükten sonra devam etti. "Seni o hayırsız kızımdan daha çok sevdiğimi biliyorsun. Elimde olsaydı seni eve getirdikleri ilk gün herşeyi anlatacağımı da biliyorsun. Geçte olsa kendini tanıdın sen bu üç yılda. Sen İnci'yi tanıdın. Şimdi göz yaşlarını dökerek terk ettiğin o şehre ne kadar güçlü bir şekilde döneceğinin farkındasın değil mi? Senin karşında başlarını öne eğmesi gereken kişileri en az benim kadar iyi biliyorsun."

"Biliyorum, her ne kadar beni inciterekte olsa ailem oldular onlar benim ve ben onların karşısına güçlü çıkacağım. Benim sorun ettiğim bu değil ki. Ben onu yıllar sonra yeniden göreceğim. Ve ne halde bilmiyorum. Gördüğümde..." sözümü kesip devam etti.

"Seni senden iyi tanıyan birisi o. Onu gördüğünde kendini görecek ve nefes aldığını hissedeceksin. Unutma, onun ölüsüne bile razı olup sığındığı kişi sendin. Yine sen oldun ve hep sen olacaksın. Şimdi ikiniz için sırada ne var biliyor musun? Yaşamak. Birlikte yaşamak."
🌸🌸🌸

Taksi o tanıdık sokağa girdiğinde mümkünmüş gibi kalbim daha hızlı atmaya başladı. Terleyen ellerimi kumaş pantolonuma silmeyi, işe yaramadığını fark ettiğimde bırakmıştım. Derin bir nefes aldım. Ancak aldığım nefesi hissedemedim. Her kaldırım taşında oynaşan anılarım üzerime çullanırken nefes almak yetersizdi.

Taksi durduğunda ve şoför valizlerim için arabadan indiğinde kendimi bir nebze olsun toparlayabilmiş, ve kapıyı açmıştım. Keskin soğuk anında bedenimi sarmalarken kabanıma sarılıp valizlerimi bagajdan çıkaran taksicinin yanına gittim. Valizlerimi yere bıraktığında teşekkür edip, arabaya binişini izledim. Saçmaydı ancak oyalanmak için en iyi seçenekti. Sokak taksinin gerisinde bıraktığı boşlukta boğulduğun henüz dönmüştüm kapıya.

Gül...

Tam burada hissetmiştim varlığını birkaç saniye sonra bana yaklaştığını ve ben fark etmeden kırmızı gülü çantama bırakışını.
Deniz kokusu kadar uzak, hissedeceğim kadar yakın anılardı bunlar. Şarap şişeleri, ölüm dansları, kar taneleri, cam ve can kırıkları... Hepsi ruhumun saydamlığında iz bırakacak kadar benden birer parçaydı. Düşlerimde kendilerine özgü şarkıyı mırıldanacak kadar canlıydılar.

DENİZ KABUĞU Where stories live. Discover now