Bölüm 17

25K 1.3K 139
                                    

2 gün önce...

Her şey güzel gidiyordu. Kerem bey daha öncesine göre bana daha iyimser davranıyordu. Hatta inanmayacaksınız ama artık emir vermiyor sadece rica ediyordu.

"Benden başka bir istediğiniz var mı?" diye sorduğumda hâlâ onu ayakta beklediğimi fark etti.

"Ah Evet, Eylül şu kırmızı dosyayı verir misin?" diye sorduğunda işaret ettiği noktaya baktım.

"Peki..." diyerek onun gibi güldüm.

Dosya en üst katta olduğu için uzanmaya çalışmıştım. Topuklu olmasına rağmen yine uzanamamıştım. Bir iki kez zıplayınca arkamda sıcaklık hissettim.

"Seni bücür..." diyerek gülüyordu. Kerem bey dosyayı alınca çekilmemişti. Bende arkamı dönerek yüzüne baktım hâlâ sırıtıyordu.

"Bilerek yaptın değil mi oraya boyumun uzanmadığını biliyordun." demiştim. Nedense siz gitmiş sen gelmişti. Kerem, ona doğru uzattığım işaret parmağımı öperek.

"Öyleyse ne olmuş ne yaparsın?" diye sorduğunda çok yakındı. O kadar yakındı ki nefesi yüzüme çarpıyor gözlerinin içi gülüyordu. O bana her güldüğün içimden bir şeyler akıp gidiyordu.

"Hmm!.. Şey yaparım..." demiştim ama aklıma bir şey gelmemişti. Biraz daha yüzüme yaklaşınca nefessiz kaldım.

"Evet, ne yaparsın duymak istiyorum." derken elindeki dosyası rafa bırakarak iki elini de başımın kenarına koydu...

"Ama böyle olmaz ki büyük haksızlık." dedim az önceye nazaran daha az çıkmıştı sesim.

"Haksızlık mı?. Sana haksızlık yaptığımı mı düşünüyorsun... Gamzeli!.." diyerek bu seferde elini gamzemin üstüne koydu. İyi ama ben şu haldeyken sana nasıl cevap verecektim.

"Kerem..." dedim sessizce. Kerem, başını hafif yana doğru eğerek.

"Ne dedin?" diye sorduğunda...

"Ne ne dedim yanlış bir şey mi söyledim." dedim telaş içinde.

"İlk defa adımı söyledin... Biliyor musun adımı ilk kez bu kadar çok sevdim. Daha önce senin kadar güzel Kerem, diyen olmamıştı." dediğinde.

"Ha!.." dedim şaşkınca Kerem, gülerek açık kalan ağzımı öpmeye başlamıştı ki içimde oluşan korkuyla onu iterek tokat attım. Tokadı çok hızlı atmıştım. Kerem, eliyle yüzünü tuttu bir süre o bana bakarken derin derin nefes alıp veriyordum.

"Öpme!.. Başkasına ait iken beni bir daha öpme!.." dedim elim ayağım zangır zangır titriyordu. Düşmemek içinse kendimi çok zor tutuyorum.

"Peki..." diyerek elini yüzünden çekmiş sonra da tekrardan yerine oturmuştu. Elimi kalbime koyarak.

"Benden uzak dur!.." diyerek yüzüne bakmadan odadan çıktım. Kendi odama girdiğimde pet şişedeki suyu alarak üstüme döke döke içtim.

"Kahretmesin!.." diyerek sandalyeme oturarak başımı ellerimin arasına aldım. Elim o denli titriyordu ki iki elimi kucağıma koyarak sıktım.

"Yapamam...Olmaz..." dedim ağlayarak. Ben, bunu yapamazdım...

Bir saate yakın boş koridora bakarak ağladım. Yan taraftan kapı açılma sesi duyduğumda hemen göz yaşlarımı sildim. Onu görmemek içinde başımı öne eğdim. Önce ayak sesleri duydum sonra da ayak sesleri azaldı. Başımı kaldırdığımda kimse yoktu.

"Gitmiş!.." diyerek bir posta da öyle ağladım. Kerem, haklıydı. O kimdi ben kimdim?...

O gün öyle geçmişti. Ertesi gün işe geldiğimde yine emirler veren Kerem bey ile karşılaştım. Ne söylediyse ikiletmeden yerine getirdim. Önceye nazaran daha az iş söylüyor yanında fazla tutmuyordu. En sonunda ise toplantı odasına dosya götürdüm.

Kerem, elimden hızla dosyayı alarak bana git demişti. Bende Miyase'ye sorular sorarken dışarıya çıktım. Kapıyı kapattıktan sonra duvara tuttundum. Doğru düzgün yemek yemediğim için tansiyonum düşmüş olmalıydı. Gözüm kararsada yürümeye çalıştım. Bir adım daha atıyordum ki başımın dönmesi ile kendimi yere buldum. En son duyduğum şey seslerdi.

"Başım..." diyerek gözümü açmadan elimi başıma götürdüm. Diğer kolumda ise ağırlık vardı.

"Eylül..." diye gelen sese baktığımda ise Kerem'i gördüm.

"Ne oldu bana?." diye sorduğumda Kerem, yatağın kenarına oturarak elimden tuttu. Bana korku dolu gözlerle bakıyordu.

"Bayıldın bende seni hastaneye getirdim." demişti. Hâlâ tutuğu elime baktım. Keşke gerçek olsan bunu bütün kalbimle diliyorum.

"Sen mi getirdin?" diye sormuştum. Bana en son çok kızgındı.

"Aslında seni uzaylılar getirmek istedi ama ben kabul etmedim. Şimdi Eylül, karşında sizi görürse korkar dedim..." dediğinde güldüm amacına ulaşmıştı.

"Beni onlara vermediğin için teşekkür ederim." diyerek yattığım yerde biraz doğruldum.

"Şimdilik böyle oldu beni bir daha kızdırırsan veririm." diye açık açık tehdit etti...

"O kadar vicdansız olduğunu düşünmüyorum..." dediğimde Kerem'in yüzü düştü aynı şekilde benimde yüzüm düşmüştü. Kerem elini aniden çekmişti. Galiba aklına olanlar gelmişti.

"Doktor, serum bitince çıkabileceğimizi söyledi. Bir daha kendini aç bırakma Eylül, yoksa daha kötü olabilirsin." demişti. Bende alt dudağımı dişleyerek.

"Peki, dikkat ederim." diyerek eski halimi alarak uzanmıştım. Kerem bey de sırtını duvara yaslayarak bana baktı. Gözlerini gözlerime dikerek.

"Böyle olsun istemedim." demişti sanki kendi kendine konuşurdu.

"Olması gerekenler oldu. Kendimizi üzmenin bir anlamı yok." dedim. İkimiz de ayrı dünyaların insanlarıydık.

"Neden?." diye sorduğunda. Boğazımda hıçkığa benzer bir şeyler düğümlendi.

"Çünkü ben sizin denginiz değilim. Ben, basit bir asistan parçasıyım. Sizin de söylediğiniz gibi bizden bir şey olmaz olamazda. Sizden ricam beni keyfinizin kölesi yapmayın!.."

"Duymuşsun!..." derken boş gözlerle bakıyordu. Gözümde ki yaşı akıtmamak için ekstra çaba ile kendimi kasıyordum.

"Üzülmeyin siz haklısınız ben size layık değilim... Bırakında öyle kalsın Kerem bey!.."

Söylediğim sözlerden sonra dayanamayarak ona arkamı döndüm. Gözlerimi sıkıca kapatarak dişlerimi sıktım. Bir süre sonra kapı kapanma sesiyle gözümü açtım. Odada kimse yoktu...

Belki de en doğrusu buydu. Ne de olsa gidenin kazandığı hileli bir oyundu aşk!..

İÇİMDEKİ SEN 👑 حيث تعيش القصص. اكتشف الآن