————-
Alpaslan da yanım da hızla kılıcına doğru hamle yapacakken Tatar'lar birkaç adım kala önümde durdular. Büyük bir uyum içerisinde önce ellerindeki kılıçlarını toprağa sapladılar ardından diz çöktüler ve ellerini dizlerinin üstüne koyup başlarını eğdiler. Bir süre beklediğimiz halde hala kalkmadılar. Kalksanıza be
"Kalkmak için senden işaret bekliyorlar" deyince bir Alpaslan'a bir de Tatarlara baktım.
"Kalkabilirsiniz" deyince yavaşça doğruldular. Hepsi ayağa kalkınca "Bir daha önümde eğilmenizi istemiyorum"
"Bu size sadakatimizin göstergesi Sayın Varis"
"Sadakatinizi böyle göstermeyin. Sadakatinizi görevlerinizi yerine getirerek gösterin ve bana değil hayatlarından sorumlu olduğunuz tüm insanlara" dediğimde ayağa kalktılar tekrar.
"Artık Başkente gitmemiz gerekiyor Melike. Bizi bekliyorlardır" deyince ona döndüm.
"Haklısın, sabah gün doğmadan yola çıkmış oluruz"
"Yaralılarınızı merak etmeyin sayın Varis. İyileştikleri zaman biz onları yolcu ederiz" deyince Böke'ye gülümsedim.
"Sabah erken yola çıkacaksınız. İsterseniz dinlenin artık" deyince Tudun'u takip ettik ve odalarımıza çekildik. Üstümüzü değiştirip yatağa oturduk. Başımı Alpaslan'ın dizine koyup uzandım. O da çok geçmeden saçımı okşamaya başladı bile.
"Biliyor musun? İlk başlarda buraya bu gezegene bir ömür de sürse de alışamayacağımı düşünüyordum"
"Niye öyle düşünüyordun?"
"Ben çok farklı bir dünyadan, bir hayattan geldim buraya Alpaslan. Öyle farklı bir yaşamdan buraya geçiş yapıp alışmak çok zordu"
"Ne kadar farklı olabilir ki dünyalarımız?" deyince hafif güldüm.
"Çok farklı olabilir Alpaslan. Mesela Orbis de haftalar süren yolculuklar bizim uçak dediğimiz havada giden taşıtlarla sadece birkaç saat sürüyordu"
"Yok artık. O kadar kısa sürmesi imkânsız"
"Hı, imkansızmış. Arkadaşım sen milletin kafasının içini okuyorsun, ben her yerimden ateş çıkarıyorum ve hayvanlarla konuşabiliyorum. Bunlar imkânsız değil ama uçak imkânsız öyle mi?"
"Biz bunlarla doğduk bunlarla büyüdük Melike. O yüzden bize tuhaf gelmiyor"
"Aynen biz de onlarla büyüdüğümüz için farklı gelmiyordu bize."
"Peki başka neleriniz vardı bizden farklı olarak?"
" Cep telefonlarımız vardı. Ne işe yaradığını da söyleyeyim sana; mesela buradan Orbis'in bir ucundan diğer ucunda olan biriyle sanki karşındaymış gibi konuşabiliyordun, hem de kanlı canlı karşındaymış gibi"
"Vay be iyimiş bu" dedi şaşırarak
"Ha bir de bu telefonlarla video kaydedebiliyordun. Örneğin diyelimki benle sen şu anda böyle huzurlu şekilde oturup konuşuyoruz ya işte o aletle bu anı kaydedip sonradan tekrar tekrar izleyebiliriz" dediğimde saçımı okşayan eli durdu. Birkaç saniye durup
"Ölen kişileri de izleyebilir miyiz?"
"Evet, kimi kaydetmişsen izlersin"
"Öyle bir şansım olsaydı annem ve babamla mutlu birer anımı kaydedip izlemek isterdim" aklıma gelen fikirle ayağa Ona döndüm ve gülümseyerek
"Haydi beni annen ve babanla tanıştır" dediğimde ne yapacağını bilemez halde bana baktı "Haydi ne duruyorsun? Beni ailenle tanıştır. Yoksa Alpaslan Bey beni oyaladığınızı düşüneceğim" deyince önce durakladı sonra da gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı ve gözlerini kapatınca ben de ellerimi şakaklarına yerleştirip gözlerimi kapattım. Gözlerimi tekrar açtığımda yatakta uyuyan küçük bir çocuğun yanında buldum kendimi. Bu Alpaslan'dı galiba. Uzun ve simsiyah saçlarıyla yakışıklı olacağı küçüklüğünden belliymiş zaten. Alpaslan yavaşça gözlerini açıyor ve ardından gülerek koşup odadan çıkıyor. Etrafıma baktığımda bana tanıdık gelen duvarlarla Alpaslan'ın şu anki kalesinde olduğumuzu anlıyorum. Alpaslan büyük bir kapının yanında durup nöbetçilere bakmaya başladı dik dik. "Ee haydi açsanıza. Ben bu boyumla nasıl açayım?" deyince nöbetçilerde gülerek kapıyı açıyorlar. Ardından Alpaslan masada kahvaltı yapan iki kişinin yanına koşuyor.
-"Oğlum uyandın mı? Daha erken niye kalktın bakalım sen?" dedi annesi
"Anne ben kral olacağım. O yüzden erken kalkıp çok çalışmalıyım, öyle değil mi baba?"
"Aynen öyle oğlum. Aferin sana sen çok büyük bir imparator olacaksın ve halkına benden bile daha iyi hükmedeceksin hem de adaletle hükmedeceksin"
-"Bırakın şimdi hükmetmeyi falan, sen daha küçüksün"
-"Ne küçüğü kraliçem? Yakında evleneceğim diye gelirse şaşırmam ben" deyip gülmeye başladı babası. Fark ettim de Alpaslan bakışlarını ve burnunu babasından; gülüşünü, gözlerini ve gamzelerini annesinden almıştı.
-"Valla benim oğlumla evlenecek kız çok şanslı olacak" deyince gülümsedim ve "biliyorum" dedim sessizce.
-"Haydi oğlum kahvaltını yaptıysan seninle biraz at binmeye gidelim" deyip Alpaslan'ın elinden tutup salondan çıktılar. Ben de tam onları izleyecekken kolumdan birinin tutmasıyla yerimde donup kaldım ve adeta buz kestim. Ben başkasının geçmişindeydim, nasıl olurda biri bana dokunabilirdi ve beni fark edebilirdi?
-"Hoş geldin" deyince Alpaslan'ın annesi olduğunu anladım.
"Siz beni görebiliyor musunuz? Ama nasıl?"
-"Çünkü anladığım kadarıyla sen normal bir akıl okuyucu Lectorem değilsin."
"Lectorem'ler normal mi sizin için?" dediğim de hafif gülüp
-"Lectorem'lerin kendi içlerinde normal bence. Gelelim anlatmak istediğime; sen Orbis deki herhangi biri gibi sıradan değilsin. Sen de farklı bir şeyler var"
"Birazcık farklılık var. Bana Varis diyorlar" deyince kadının gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı.
-"Demek Orbis'e gözlerini açtın? Peki Alpaslan ile ne bağın var?"
"Onunla evlendik ve onun çocuğunu taşıyorum ben" deyince muhteşem bir gülümseme oluştu yüzünde.
-"Demek oğlum yaşayacak ileride? Abimden dolayı çocuklarımın hayatları için endişeleniyorum"
"Merak etmeyin hepsi yaşayacak. Tabii acı çekecekler ama yaşayacaklar"
-"Bana daha fazla bilgi verme gelecek hakkında. Yoksa gelecekteki bazı şeylerin değişmesine sebep olabiliriz. Güzel kızım benim, O'na, onlara iyi bak olur mu?" diye sorup yüzümü bir anne şefkatiyle ellerinin arasına alınca başımla onaylayıp
"Merak etmeyin. Elimden gelenin en iyisini yapacağım" deyince o da bana gülümseyerek "elveda" dedi ve ben gözlerimi açtım
"Melike, Melike iyi misin güzelim? Kahretsin yapmamalıydık. Seni geçmişime götürmemeliydim" deyince parmağımı dudağının üstüne koyup onu susturdum. Birkaç dakika kendime gelmeye çalıştım.
"Ben ben onunla tanıştım"
"Kiminle tanıştın? İyi misin Melike? Niye ben bitirip döndüğüm halde sen dönmedin?" dediğinde başımı kaldırıp tam gözlerinin içine bakıp
"Annenle konuştum Alpaslan" dediğimde ne tepki vereceğini bilemeden baktı bana. "Nasıl oldu bilmiyorum sen tam salondan babanla çıktığında ben de sizi takip etmek istedim ama annen beni kolumdan tuttu ve konuştu. Galiba Varis olduğum içindi" deyince öylece bana baktı.
"Ne dedi peki sana? Benimle ilgili bir şey söyledi mi? Yani herhangi bir şey falan"
"Sizi çok sevdiğini söyledi ha birde seni kızlardan uzak tutmamı sıkıca tembihledi" dediğimde gülmeye başladık ve dramatik havayı değiştirdim.
"Evren çok garip bir yer. Birilerini, sevdiğin birilerini sürekli kaybediyorsun ama daha sonra bir mucize oluyor ve başka sevdiklerin doğuyor" deyip elini karnımın üstüne koydu. "Keşke karnında şöyle 3-4 tane çocuk birden olsa" deyince şaşkın bakışlarla ona bakmaya başladım. Benim ona baktığımı görünce "Noldu? Az mı geldi? Sen de haklısın şöyle 6-7 tane-"
"Manyak mısın sen? Ben 3-4 tane çocuğu nasıl taşıyayım? Ve nasıl doğurayım be? Kedi miyim ben?"
"Niye öyle diyorsun? Bence sen yaparsın güçlü kadınsın sen. Hem bir keresinde 5 tane çocuk doğuran kadın duymuştum başkentteyken"
"Hı tabii, öyle kolaydı tabii. Pıt pıt pıt ardı ardına doğuruyorsun zaten" dediğimde "pıt pıt" deyip gülmeye başladı. En azından dakikalarca gülmesi devam etti. "Ben gidip yatıyorum. Sen gülmeye devam et" dedim ve tam yerimden kalkacakken birdenbire havalandım. "Noluyor lan" demeye kalmadan
"Lan deme sayın Varis annen kızar sonra. Kocanın kucağındasın işte. Değerimi bil, herkese yapmam ona göre" deyince ellerimi boynuna doladım hemen düşmemek için
"Sen hele bi herkese yap gömerim seni toprağa hem de ellerimle" dememe fırsat vermeden susturmuştu beni kendi yöntemiyle.
Sabah uyanıp son kez hazırlıkları gözden geçirip vedalaşmak için Böke'nin yanına gittik.
"Sayın Varis, ne zaman ihtiyacınız olsa bizi nerde bulacağınızı biliyorsunuz."
"Her şey için teşekkür ederiz. Sizinle tanışmak bizim için onurdu"
"Asıl yüzyıllardır beklenen Varis ile tanışmak bize kısmet olduğu için biz mutluyuz"
" Sayın Varis, bundan sonra çok dikkatli olmalısınız. Biz öğrendiysek Varis olduğunuzu başkalarının da öğrenmesi yakındır. Bu yüzden daha önce karşılaşmadığınız düşmanlar olabilir. Bu devlerin saldırılarını artması da buna işarettir"
"Dikkatli olurum teşekkür ederim. Sizin için yapabileceğim bir şey olursa haber vermeniz yeterlidir" deyip oradan geri kalan askerlerle birlikte yola çıktık.
Günler süren yolculuktan sonra Başkente varmıştık. Galiba en son varan biz olmuştuk. Başkentin etrafı mahşeri bir kalabalığı andırıyordu. Abartısız yüzbinlerce çadır vardı ortada. Her biride farklı bayraklar taşıyordu.
"İgnis, Aqua, Terra, Ventum ve Lectorem Krallıkları buradalar. Ayrıca Kayı boyu ve geri kalan tüm boylar da buradalar. Kara Dünya'dan da tüm klanlar buradalar."
"Melike, anlaşılan bugün tüm Orbis'e Varis'liğin açıklanacak" deyince derin bir iç çektim.
"Ben yönetici olmak istemiyorum. Hele hele Varis olmayı hiç istemiyorum" deyip askerlerin içinden onlara selam vere vere kaleye vardık. İçeri girip büyük salona girdiğimizde salonun tıklım tıklım dolu olduğunu gördüm.
"Vay anasını be" Bizim girmemizle tüm sohbet kesildi ve herkes bize bakmaya başladı. O sırada İmparatorluk tahtında oturan Yüce Konseyden siyah pelerinli adam ve yanındaki dört üye de ayağa kalktılar aynı anda. Herkes şaşkın bakışlarla bir onlara bir bize bakıyordu.
"Niye herkes bu kadar şaşırdı?"
"Çünkü Orbis de Yüce Konseyden daha yüksek bir rütbe yok. Yani onlar kimse için ayağa kalkmazlar. Bu tarihimizde ilk defa oluyor" dediğinde heybetli tahtın önüne varmıştık bile. Siyah pelerinli adam öne çıkıp
-"Evet beklenen ve davetli olan herkes burada olduğuna göre başlayabiliriz. Bildiğiniz gibi Hanzala'dan sonra boş kaldı İmparatorluk makamı. Krallıklar arasında savaşlar çıkmaması ve kan dökülmemesi için yüzyıllardır süren adetlere göre imparatorluk soyunu Yüce Konsey Üyeleri belirleriz" deyip salonun ortasına doğru yürümeye başladı. "Yaptığımız istişareler neticesinde bir karara vardık" deyip sustu. Acaba kimi seçeceklerdi imparatorluk için? 5 kraldan biri olur muhtemelen. Babama bakınca onun da imparatorluk için heyecanlı olduğunu gördüm ailemin geri kalanı gibi. Kral Wayter'a çevirdim bakışlarımı. Adamda efsane ve asil bir duruş vardı ama bu duruş ona kibir de getirmişti. Bu kibirle imparator olursa büyük bir sıkıntı çıkabilirdi. Kral Terga'ya baktım ardından. Onun da erkek çocuğu olmadığı için imparator olarak gösterilemezdi. Kral Vanta ve Zekka ise bu iş için gerekli kabiliyetlere ve meziyetlere sahip değildiler. Galiba tek seçenek babam kalıyordu. "Yüce Konseyin belirlediği imparator İgnis Krallığından Kral Yakup'un oğlu Cihangir" deyince salonda bir şok dalgası yaşandı. Bense şaşkınlıkla abime bakıyordum. O da şaşkın bakışlarla babama bakıyordu. Hiç kimsenin beklemediği biriydi abim. Benim bile
-"Bu bu imkânsız. Cihangir imparator olamaz. O kral bile değil"
-"Olmaz o burada bile büyümedi. Başka bir gezegende büyüyen biri o" deyince herkes konuşup itiraz etmeye başladı. Salonda çok büyük bir uğultu kirliliği vardı şu anda. Kırmızı pelerinli Konsey üyesi öne çıkıp
-"Hadsizler! siz kimsiniz ki Yüce Konsey'in aldığı kararı sorguluyorsunuz?"
Lectorem'den Kral Zekka öne çıkıp "Biz bu kararı kabul etmiyoruz. Ve gerekirse" deyip Cihangir'e baktı.
-"Evet gerekirse?"
"Gerekirse her türlü askeri müdahaleye de başvururuz" dedi. Şu anda sadece itiraz edenler konuşuyordu. Yanımda duran Alpaslan bir adım öne çıkınca ona baktım.
Alpaslan: "Kara Dünya imparatoru olarak Cihangir'in imparatorluğunu tebrik ediyorum. Ve Ona karşı yapılan her türlü saldırıyı iki dünya arasında ki kardeşlik bağından ötürü bana yapılmış sayarım" deyince ona gülümseyerek baktım. O da gülümseyerek benim yanıma geldi.
"İmparator Alpaslan, Cihangir'in kız kardeşi ile evlendiği için onu desteklemesi normal"
"Ben de damadım olan Cihangir'in imparatorluğunu destekliyorum. Ve bundan büyük övünç duyuyorum"
"Ben de genç imparatoru destekliyorum. Ve her zaman Terra Krallığı olarak arkasında olduğumuzu belirtmekten gurur duyuyorum. Adaletle yaşa genç İmparator " deyip başıyla Cihangir'i selamlayıp yerine geçti. Lectorem ve Ventum hala itiraz ediyordular. Ama bu itirazları Orbis kanunlarına göre boştu. Çünkü 5 krallıkta İmparatorun Yüce Konsey tarafından seçileceğini bilir ve itiraz edemezlerdi. Bir taraf abimin neden imparator olamayacağını anlatırken diğer taraf ise aksini iddia ediyordu. Ortalıkta gürültü o kadar yükseltmişti ki dayanamadım ve
"Yeter!" diye bağırdım. Herkes susup bana bakmaya başladı. "Burada abimin yöneticiliğinden veya askeri dehasından şüphesi olan var mı? Yaptığı her şeyi görüp şahit oldunuz. İgnis ekonomisinin o gelip başına geçtiği günden beri ne kadar iyileştiğini ve imparatorluk dahil tüm krallıkların ekonomisini 2'ye katladığının hepiniz farkındasınız öyle değil mi?" dediğimde hepsi başıyla onayladı. "Sınırlarda şeytanlarla yapacağımız savaş kapımıza dayanınca hepiniz koşarak ona geldiniz, niye? Çünkü onun askeri anlamdaki yeteneklerini biliyordunuz. Ve etkili oldu da. Onun eğittiği ve başında olduğu ekip sayesinde tüm krallıkların daha önce görülmemiş bir disiplin ve güçte kuvvetleri oluştuğunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. O yüzden aranızdan imparator olmaya en layık olanının o olduğunun da farkındasınızdır" dediğimde kimseden çıt çıkmıyordu. Abim iki adım öne çıkınca bir şeyler söyleyeceğini anladım ve yerime geçtim.
"Hepiniz gibi bende şaşkınım bu görevi aldığım için. Böyle bir şeyi ben de beklemiyordum. Ama beklememem bunu kabul etmeyeceğim anlamına gelmez. Halkıma daha iyi bir hizmet fırsatını tepemem. Evet dediğiniz gibi ben burada doğdum ama buranın suyunu içip, ekmeğini yiyerek büyümedim. Sizin adetleriniz yerine başka bir gezegenin adetleriyle büyüdüm. Ama inanın bana oradaki adetleri, oranın tarihini bilseydiniz ne kadar şükrederdiniz siz bile şaşırırdınız. Orada gördüklerim benim için artık birer avantaj. Sizin hayal dahi edemeyeceğiniz şartlara sahiptik biz. Görüp görebileceğiniz tüm savaş çeşitleri Oralarda yaşandı bile. Bu yüzden sanıyorum ki aranızda ki en genç yönetici olmama rağmen en tecrübelinizde benim. Ve şu da bilinsin ki ben benden öncekilere benzemem. Ne adaletsizlik yaparım ne de kimseyi kayırırım. Herkes bunu bilip ona göre kararını versin" deyince herkes düşünmeye başladı. Bakalım kimler dost olarak yanımızda kimler düşman olarak karşımızda olacaktı.
İnsanın karakteri, en çok nelere güldüğünden belli olur. - Johann Wolfgang von Goethe
————
Derin sessizliği ileri çıkan Ertuğrul Bey'in adım sesleri bozdu. Ardından boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
" Bilirsiniz kuzeydeki obalar beni sevip, sayarlar ve sözümü dinlerler. Ben de onlardan aldığım bu yetkiyle bir şeyler söylemeye mecbur hissediyorum kendimi. Gerek Cihangir gerekse kardeşi Melike Orbis'in bugüne kadar gördüğü en yetenekli kişilerdir. Bu konuda da herkesin hemfikir olduğunu da biliyorum. Onların bizim için yaptıklarına hepiniz gördünüz ve şahitsiniz. Yapmaları için hiçbir sebepleri yokken tüm Orbis'e dağılıp ordularınızı, ordularımızı eğittiler. Hiçbir prens, Cihangir'in eline su bile dökemez yönetim konusunda. Bunu siz krallar ve Beyler hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Yani oğullarınız, oğullarımız burada doğmuş olabilirler ve burada büyümüş olabilirler ama hiçbiri Cihangir kadar tecrübeli değil. Hiçbiri Cihangir kadar iyi kılıç kullanamıyor. Şu anda hangi krallığın ordusuna gidip başınızda kimi istersiniz diye sorarsanız sorun cevabı biliyorsunuz zaten söylememe gerek yok" vay be adam resmen destan gibi konuştu maşallah.
Kral Zekka bilmiş bir tavırla "Askere fikri sorulmaz. Askerin yönetimde fikri alındığı ne zaman görülmüş? Tecrübe dediğiniz şey tüm krallarda mevcut zaten"
"Askeri hoş tutmak ülkeyi yönetebilmenin en temel kanunlarından biridir. Bunu bilmek bir kralın en önemli görevidir. Şayet iyi bir kralsa bunu zaten bilir"
"Sen ne demek istiyorsun Oba Bey'i?" diye küçümseyerek konuştu resmen.
"Söylemek istediğim şey zaten yeterince açık değil mi BÜYÜK! kral? Tecrübesiz diye küçümsediğiniz adam siz dahil tüm krallardan daha fazla cenge girdi hem de daha gelişi bu kadar kısa sürmüşken. O yüzden hepiniz bu tercihin çok yerinde ve doğru bir karar olduğunu biliyorsunuz. Ama bazılarınız kibrinden dolayı kabul edemiyor tabii bu kararı. Tüm Oba Bey'leri olarak adaletten şaşmadığı sürece Cihangir'in imparatorluğunu destekliyoruz. Ve barış için üstümüze düşeni de layığıyla yerine getireceğimizden de emin olabilirsiniz" diye sert şekilde konuşmasını bitirip baş selamı verip yerine geçti.
"Evet küçük beyler de kararlarını bildirdiler sanki çok da önemliydi onların kararları" deyince yine kendi aralarında bağırışlar falan başlayınca ben de teller koptu artık.
"Şu andan itibaren dostta düşman da kendini belli etsin. Kararınızı verin, şu anda bu salonda herkes kararını versin. Ki bundan sonrası için yolumuza kimlerle devam edecez ona bakalım" diye sert şekilde konuşunca herkes bana baktı.
"Lectorem Krallığı İmparatorun başını çektiği birlikten ayrılıyor"
" Ventum Krallığı da birlikten çekiliyor"
" Bundan sonra birliğin size sağladığı imtiyazlardan ve korumalardan faydalanamazsınız, biliyorsunuz değil mi?"
"Biliyoruz ve kabul ediyoruz"
"Konseyin kararını kabul etmediğiniz için büyük bir yaptırıma maruz kalacaksınız, iki krallıkta"
"İki şartım var imparatorluk için" deyince herkes ona baktı merakla.
"Nedir şartlarınız İmparator?" Lan hala adlarını bilmiyordum bunların
"İlk şartım konsey benim adıma karar alamaz ve işlerime karışamaz"
"Zaten öyle bir hakkımızda yok ama imparatorluğa ve İmparatorun başında olduğu birliğe tabii olan krallıkların hepsi birden sizi bize şikâyet ederlerse o zaman sizi denetleme hakkımız var"
"Biliyorum ve kabul ediyorum böyle bir durumda. 2. Şartım ise imparatorluğumu kabul etmeyen krallıklar hakkında" deyince herkes gibi bende merakla ona bakmaya başladım. Acaba abim onlar hakkında ceza mı isteyecek? Ya da belki şu anda hazır buradalarken idamlarını isteyebilir. Yok artık Melike, Cihangir'den bahsediyoruz burada. "Kabul etmeyen krallar hakkında hiçbir işlem yapılmayacak, isyan edip kan dökmedikleri takdirde hiçbir zarar verilmeyecek, şartlarım bunlardır" deyince gülümseyerek abime baktım. Beni haksız çıkarmamıştı.
"Genç imparatorun şartları kabul edilmiştir ve iki krallıkta ceza almayacak. Genç imparatora bu davranışından ötürü şükranlarımı sunuyorum ve aldığımız kararın ne kadar uygun olduğunu bir kez daha görüyoruz. Peki Kara Dünya müttefiklerimizden fikirlerini almak istiyorum"
"Ben Kara Dünya İmparatoru olarak mevkidaşımı tebrik ediyorum. Kardeşliğimizin ve dostluğumuzun sonsuza dek sürmesini temenni ediyorum, Allah'ın izniyle"
"Pekâlâ İmparatorun kararını öğrendik. Peki geri kalanlar da öyle mi düşünüyor? Klanlar ne düşünüyorsunuz?"
-"İmparator bize saygı duyduğu sürece biz de kabul ediyoruz ama aksi durumda da hakkımızı koruruz. İmparatorluğunuz hayırlı olsun" deyince herkes salondan sinirle ayrılan iki krala bakmaya başladılar.
"Vay be, Yüzbaşıma bak sen. Adam imparator olduya la"
Ben zaten hep derdim çok kral adam diye"
"Yalnız adam imparator oldu Alperen, kral değil"
"Olsun yine de ben demiştim Aybars"
"Biz neden hatırlamıyoruz acaba?"
"Gitmeyin kardeşimin üstüne Gece. Dedim diyorsa demiştir"
"Helal oldun Üsteğmenim. Sen Zaza'lardan tanıdığım en iyi Üsteğmensin"
"Alperen ne içtin sen? Zaten tanıdığın tek Zaza Üsteğmen bu kız" Alpaslan uzaktan yanıma gel işareti yapınca
"Sizin bu muhteşem sohbetinize doyum olmuyor ama Erim beni çağırıyor. Ben de iki imparatorun yanına gidiyorum"
" Vay be hemen de kaç"
"Kaçar tabii lan. Kızın kocası gezegenin yarısının abisi de geri kalan yarısının imparatoru. Daha ne olsun? Harbi lan acaba daha keşfedilmemiş yerler var mı? Oğlum kâşif mi olsam lan?" deyince gülerek abimlerin yanına gittim. Alpaslan beni görünce gülümseyerek kolunun altına aldı beni ve saçımdan öpüp
"Bir daha kendini bu kadar özletme" deyince ben de ona sokuldum.
"Allah Allah, özleseydin yanıma gelirdin"
"Ben her zaman senin yanındayım zaten kraliçem ama senin haberin yok sadece" deyince başımı kaldırıp ona baktım hayran hayran. Adama bak her seferinde beklemediğim anda beni kendine hayran bırakacak şeyler söyleyebiliyordu. "Ve biraz daha öyle güzel bakmaya devam edersen seni herkesin ortasında bayağı bayağı öpmek zorunda kalırım" deyince hemen toparlanıp önüme döndüm. O sırada abimin yanında duran Eflah'ı görünce
"Ben bi Eflah'a bakayım. Yeğenime biraz da ben bakayım değil mi?"
"Yakında kendi çocuğuna bol bol bakarsın inşallah" deyince ona gülümseyerek bakıp Eflah'ın yanına gittim. Onun yanına gidince bebeğe bakıp suratımı şekilden şekle sokmaya başlayınca bebek de gülmeye başladı.
"Hah geldi şaklaban. Ben de nerde kaldı diyordum" deyince koluna vurdum. "Yavaş kızım koparacaksın kolumu. Sen gücünün farkında değilsin galiba? Bak ben imparatorum seni cezalandırırım ona göre" deyince
"Hanimiş benim İstanbul'um? Hanimiş benim memleket kokan güzeller güzeli yeğenim?" deyip kucağıma aldım. "Baba ne diyor? Deli bu baba, deli. Ama sen Hala'ya çekeceksin öyle değil mi? Sonuçta kız Hala'ya çeker diye boşuna söylememişler yani"
"Aa gerçekten mi? Kim söylemiş onu? Bence uygundur sana çekmesi. Ben daha çok Alperen'e çeker diye korkuyorum" deyince gülmeye başladık.
"Yok öyle bir söz güzelim. Uyduruyor bir yerlerinden senin bu görümcen"
"Dur bu sefer bilecem, görümce kocanın kız kardeşiydi değil mi?" deyince gülüp
"Aynen öyle yengecim. Sen bu işi kaptın benden söylemesi "
"Ee şimdi ne olacak?"
"Yeni imparatoru halka sunacaklar ve artık sizin olan bu kalede yaşayacaksınız" deyince içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim.
"Nasıl yani? Abi sen burada mı kalacaksın artık?"
"Ne bileyim ben? Sanki böyle bir şeyin olacağını biliyor muydum?"
Annem de "Kızım er ya da geç ayrılacaktınız zaten. Sen de Alpaslan'ın yanına gideceksin zaten. Ben ikinizin yokluğuna birden nasıl alışacağım?" deyince gözünden bir damla yaş akmaya başlayınca ben de dayanamadım ve ona sarılıp ağlamaya başladım kucağımda İstanbul ile. Güzelim kızı da aramızda ezecektik neredeyse.
"Ya ama niye böyle yapıyorsunuz şimdi? İlla beni de ağlatacaksınız" deyip bize sarıldı Eflah da.
"Ortalığı sel götürecek neredeyse. Ne ağladınız ne ağladınız maşallah"
"Seni bilmesem bana yutturacaksın bu umursamaz tavırları hayatım"
"Hiç alakası yok"
"İçimden bir ses çok geçmeden bir araya geleceğiz zaten diyor"
"Hayırlısı ile inşallah"
"İnşallah" biz böyle konuşurken Siyah Pelerinli adam, ulan adamın adı böyle kaldı gitti ya. Neyse sakin ve kendinden emin adımlarla öne çıkıp "Artık zamanı geldi. Halkın ve askerlerin merakla beklediği açıklama kısmına geçelim artık" deyip öne doğru yürümeye başladı. Ondan sonra da herkes yürümeye başladı. Bir taraftan da abimle konuşmaya devam ediyordu adam "oraya yani platforma çıktığınız zaman benim sizi takdim etmemi bekleyin genç imparator ondan sonra da tahtınıza geçip oturun" deyince abim gergin bir halde onayladı onu. Gerginde olması gerekiyordu zaten, koskoca imparator oluyordu artık kolay değil. Kaleden meydana açılan kapıyla dışardaki müthiş yoğunluktaki sesler kulağımıza gelmeye başlamıştı bile. Önce Konsey üyeleri çıktı ardından geri kalan krallar ve oba liderleri çıktılar. En sonda bizim ekip ve Alpaslan beraber çıkacakken Alpaslan elini bana uzatınca ben de gülümseyerek elini tuttum. Biz meydana çıkınca kalabalıktan çılgın bir alkış ve tezahürat gelmeye başladı. Meydandaki mahşeri kalabalığa ağzı açık şekilde şaşkın şaşkın bakıyordum. Herhalde milyonu aşkın sayıda insan vardı burada ve hepsi bizi alkışlıyordular. Alpaslan bana doğru eğilip "bu alkışların hepsi senin için biliyorsun değil mi? Tek bi kişi koskoca bi gezegeni değiştirebilir mi? Sorusunun cevabı sensin"
"Ben hiçbir şey yapmadım ki"
"Varlığın yetiyor zaten. Sen olmasaydın şu zamanlar da büyük ihtimalle aramızdaki savaş çok canlar alarak devam ediyor olurdu. Kolundaki o Ay Yıldız artık umudun ve huzurun simgesi oldu bu sokaklarda"
"He he aynen" dediğimde gülmeye başladı.
-"Hepiniz burada neden toplandığımızı biliyorsunuz. Bugün burada Orbis'in Ak Dünya'sı için yeni imparatorumuzu seçmek için toplandık bilmeyenler için. Çok uzatmadan kararımızı açıklamak istiyorum; Yeni İmparatorumuz İgnis Hanedanlığından Kral Yakup'un oğlu Cihangir, hepimize barış ve huzur getirmesi temennisiyle" deyince halktan çılgın bir tezahürat başladı. Vay anasını be! Millet ne sevinde maşallah. Ben olsam ben de sevinirdim abim gibi imparatorum olursa. Gerçi benim de İmparatorum oluyor ama hakikaten oluyor mu? Ben şimdi Kara Dünya İmparatorluğuna mı bağlı olacağım yoksa Ak Dünya'ya mı? İkametgahın nerde olacak acaba? Allah'tan ikametgâh meselesi burada yoktu henüz. Bu meseleyi çözmem gerek. Abim kalabalığın tezahüratlarına kayıtsız kalamadı ve öne doğru çıkıp sol elini kaldırıp onları selamlarken sağ elini de kalbinin üzerine koydu. Alpaslan bana doğru eğilip "Bu yaptığı hareket ne manaya geliyor?"
"Sağ elini kalbinin üstüne koymak; sadakati temsil ediyor. Sizi sevgi ile tüm kalbinin selamlıyorum anlamına geliyor. Bir Anadolu adetidir biz de"
"Anladım, anlamlıymış"
Tebrikleri kabul ederken birden abimin "Melike!" diye bağırmasıyla ona döndüm ama o bana bakmadan başka yere bakarak bana doğru koşmaya başladı. Baktığı yere dönüp baktığımda kalabalığın içinden birinin elinde ok geçirilmiş ve bana nişanladığı yayı gördüm. Benim ona baktığımı fark edince yayı serbest bıraktı. Ben gözlerimi kapatıp okun vücuduma girmesini hem de tam kalbime girmesini beklemeye başladım. Hesaplamıştım çünkü nereye denk geldiğini o kısa sürede. Ama herhangi bir değişiklik olmayınca gözlerimi tereddütle açtım. Ve önümde dimdik duran ve sırtı bana dönük olan abimi gördüm. Başımı onun sol omzunun üstünden biraz kaldırıp bakınca göğsüne saplanmış oku gördüm. O anda geriye doğru yalpaladı ve sırt üstü kucağıma düştü. "Abi, abi, hayır hayır hayır, yapma nolur. Kürşat! Bir şey yapın. Müdahale et Kürşat!" diye bağırdığımda olayları yeni fark eden Kürşat bize doğru koştu. İleriden olanları gören Eflah kucağındaki kızıyla "Cihangir!" diye bağırıp bize doğru koşmaya başladı. Abim boğazını zorla temizledi ve başını biraz dikleştirip
"Melike'm galiba yolun sonu geldi kardeşim" dediğinde ona bağırıp
"Saçma sapan konuşma yüzbaşı. Hangi yol ne sonu? Yaşayacaksın lan tamam mı? Yaşayacaksın" deyip kolumla sol gözümden akan yaşı silip ona baktım.
"Melike ikisi de sana emanet. Onlara iyi bakacağını biliyorum kardeşim "
"Bakmayacam bana ne bakmayacam" dediğimde ağlamaya başlamıştım bile. "Hele o çocuğuna hiç terbiye vermem, bak yemin ediyorum. Kalk kendin bak, ben ne uğraşacam senin çocuğunla" dediğimde bana ters ters bakınca "tamam lan tamam bana emanet ama kalk abi Allah aşkına kalk. Bak beni burada kimsesiz bırakma. Buna gönlün razı geliyor mu? Beni bir kez daha öksüz, yetim bırakma. Yapamam, toparlayamam ben"
"Toparlayacaksın ve pes etmeyeceksin Melike'm. Yeğenimin hatırına yaşayacaksın ve onları sen büyüteceksin. Çocuğuma babasını her zaman anlat. Anlat ki babasını, beni unutmasın tamam mı?" dediğinde olumlu anlamda kafa salladım sadece. O sırada Eflah geldi ve çöktü abimin yanına. Abim elini kaldırıp onun yanağının üstüne koydu.
"Cihangir, beni bırakmayacaksın öyle değil mi? Bizi bırakıp gidemezsin"
"Hatunum galiba bu seni son görüşüm olacak. Sizi yalnız bırakacağım için çok üzgünüm ama elden bir şey gelmiyor maalesef"
"Sus öyle konuşma. İyi olacaksın. Sonra baba, kız benim kulaklarımla oynayacaksınız daha. Ben de yalandan kızmış gibi yapacam ama yalandan tabii. Ben size kıyamam ki" dediğinde abimin yüzünde bir gülümseme oluştu.
"Bu Orbis de başıma gelen en güzel ikinci şeysin Eflah'ım"
"İlki neymiş Cihangir Bey?" dediğinde abim öksürerek gülüp
"İlki kucağında işte. Eflah ben s-seni çok seviyo-" cümlesini tamamlayamadan zorla nefes alıp vermeye başladı. Beni tutup kaldıran kollara bakmadım çünkü biliyordum zaten kim olduğunu. Doktorlar müdahale etmeye başladılar hemen. Alpaslan beni kendine çevirince ben zorla tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım ve ağlamaya başladım. Alpaslan'da başımı tutup göğsüne bastırınca o güvende hissettiğim yerde ağlamaya devam ettim. Birkaç dakika sonra Eflah'ın acıyla bağırmasıyla başımı kaldırdım ve Alpaslan'ın yüzüne baktığımda onun sağ gözünden bir yaş aktığını gördüm. Bakışları bana dönünce umutsuz şekilde sağa sola çevirdi başını. Anlamıştım ne söylemek istediğini ama olamazdı böyle bir şey. Ben ben hazır değildim böyle bir şeye. Onun ölümünü kaldıramazdım ben. Dediği gibi toparlayamazdım bir daha.
"Başımız sağ olsun Melike. Allah rahmet etsin Abini kaybettik."
———————
Yepyeni bölümle karşınızdayız arkadaşlar.