Bölüm-102

729 96 138
                                    

    "Valla Fethi aklınla bin yaşa. Bu balıklar olmasa açlıktan ölürdük herhalde" deyip elindeki balığı afiyetle yemeye devam eden Cengiz Han'a bakıp "afiyet olsun kardeşim ama asıl Harun'un yaktığı o ateş olmasaydı pişiremezdik bu balıkları. Eh pişmedikten sonra balıklarımız olsa da olmasa da aynı" deyince Harun da merakla Ayşe ve Cengiz Han'a dönüp "acaba sizin de bizim bilmediğimiz yetenekleriniz var mı Ayşe? Cengo?" diye sordu. Ayşe de gülerek "bende var mı bilemem kardeşim ama Cengo da kesin var bence. Onun muhteşem yeteneği de her zaman kaşlarını çatık tutabilmesi" deyince Cengiz Han hariç hepsi gülmeye başladı. "Ha ha çok komiksin Ayşe Hanım. Anlaşılan sizin yeteneğiniz de kötü espirileriniz. Bilmiyorum Harun olsaydı çıkardı ortaya sizinkilerle birlikte. Ben galiba düz bi İmparator olacam" deyince "ee yani İmparator olacağından bu kadar eminsin kardeşim?" diye sordu Ömer Fethi gülerek. Cengiz Han da "ne sandın Fethi? Hem zekiyim hem yakışıklıyım hem de-"deyip düşünmeye başladı. Onun bu düşünceli halini komik bulan kardeşleri de gülmeye başladılar. "Şimdi bulamadım ama o şey neyse en iyisi benimdir yine" deyince herkes gülümseyerek yemeklerine döndü. "Ee şimdi ne yapıyoruz? Bizimkilerin bizi bulmaları niye bu kadar uzun sürdü? Günlerdir bu ormandayız biz" deyince hiç kimsenin bu sorulara verecek doğru düzgün cevabı yoktu. "Harun ben diyorum ki şöyle etraftan bir sürü odun toplayalım ve üst üsten koyup böyle kocaman bi odun dağı oluşturalım. Sen de o odunlarla böyle kocaman gökyüzüne kadar ulaşan bi ateş ile onu yakarsan acaba annem de uzaktan kuşlarla falan o ateşi görüpte bizi bulamaz mı?" Diye sorunca Harun da "olabilir güzel fikirdi eğer bu ormanda tek olsaydık ama hala peşimizde niyetlerinin kötü olduğunu bildiğimiz askerler var. Bizimkilerden önce onlarda yaktığımız ateşi görüp bulabilirler yerimizi." deyince Ayşe de "ee gelsinler. Sen ve Fethi onları yine haklarsınız ne güzel " deyince Ömer Fethi "öyle olmuyor işte o işler Ayşe. Kalabalık gelirlerse yetmez bizim gücümüz. Size de zarar verebiliriz ve daha doğru düzgün kullanmayı bile bilmiyoruz. Ve hatırlatırım onlar bizden çok daha büyükler" dedi. Ömer Fethi'nin haklı olduğunu üçü de biliyorlardı. Her ne kadar anne ve babalarından aldıkları güçlü yetenekleri olsa da onlar henüz küçük çocuktular. O yetenekleri kontrol edebilecek eğitimi almamışlardı henüz. "Bence durmadan yolumuza devam edelim diyorum. Eğer burda çok durup beklersek kötü adamların geri kalanları da bizi bulabilirler. Sonuçta her yer de bizi arıyorlar" deyince herkes Ayşe'ye baktı. Fethi de "şimdi biz geriye dönüp gitsek bizimkilerle karşılaşmaz mıyız acaba?" diye sorunca Cengiz Han da "Bizimkilerin hangi taraftan geldiğini bilmiyoruz ki. Her hangi bir taraftan gelip bizi arıyor olabilirler" Harun da Cengiz Han'ın söylediklerini düşünüp "nerden geldiklerini bilseydik o yöne doğru kaçardık. Ama onların nerde olduklarını bilmedikleri için bu dört küçük çocuk gittikleri yönü de bilmeden hedefsiz şekilde yürüyüp duracaklar bu uçsuz bucaksız ormanın içinde" deyince Ayşe'nin aklına bir fikir geldi "Hatırlıyor musunuz annem ve babam şehrimizi ve ailemizi korumak için düşmanlarla savaşmaya gittiklerinde büyük hala Jessy uzaktan gelenleri iyi görebilmek için şehrin dışındaki yüksek duvarlara çıkıyordu" deyince Cengiz Han onu düzeltmek için "o yüksek duvarlara sur deniliyor " deyince Ayşe ters ters ona bakıp "ben nerden bileyim suru muru? Küçücük çocuğum ben hala farkındaysan" deyince Ömer Fethi de gülerek "sen mi küçüksün? Sen hepimizi şeyden çıkarırsın... neydi o annemlerin kullandığı söz?" deyip düşünürken Harun bıkkın bir şekilde "Bir kere de şu cümleyi bölmeseniz olmazdı. Cebinden çıkarır olacak o söz. Ama bırakın da prensesimiz cümlesini tamamlasın" diye uyarınca Ayşe memnun bir şekilde "teşekkür ederim Harun'cum. Her neyse işte ileriyi daha iyi görmek için yükseğe çıkıyordular. Demem o ki biz de yükseğe çıkalım ve ormanı yukardan görelim" deyip parmağıyla yüksek bi dağı işaret etmeye başladı. Herkes Ayşe'nin işaret ettiği yere baktı. Cengiz Han araya girip "orman bir sürü ağaç dolu onları yukardan nasıl görecez?" diye sorunca Harun da "muhtemelen bir sürü kişi bizi arıyor. O kadar çok insanın yürüdüğü bir yerde ağaçlar sallanacaktır elbet" dedi. Ömer Fethi de "hiç değilse boş boş tüm ormanı dolaşmamış olacaz. Aferin Ayşe çok iyi bir fikir verdin bize" deyip kardeşine sarıldı. Ayşe'nin ise keyfi yerindeydi. Kardeşlerinin onu takdir etmesi çok hoşuna gitmişti. Harun ayağa kalkıp "haydi bakalım artık kalkalım ve yürümeye başlayalım" deyince hepsi birden ayaklanıp hızla yürümeye başladılar.
—-
   "Anlaşılan bizimkiler bayağı bayağı ziyafet çekmişler" diyen Mete'ye bakıp gülümsemeye başladık. Mete yerde ateş yakılan bi çukurun tepesinde elindeki çubukla balık artıklarını eşeliyordu. Ece de çukura bakıp "aferin bizim keratalara. Ateşi çukurun içine yakmışlar. Ormanda yangın riskini göze alamamışlar. Çevreci kuşlarım benim" deyince benim aklımdaki asıl soru balıkları nasıl yakaladıklarıydı. "Ee bu çocuklar balıkları nasıl yakaladılar? Ellerinde hiç malzeme yoktu sonuçta" deyince Alpaslan bana bakıp düşünmeye başladı. Daha sonra da derenin yanına gidip etrafa bakınmaya başladı. Ve ardından da gülerek başını sağa sola sallayarak "içlerinden toprak yeteneği olan kim varsa o yakalamış balıkları. Küçükken balıkları ben de böyle yakalardım; suyu bi noktada yükselttiğim toprakla keserdim. Kaynağı kesilen su bi süre sonra toprağın içine çekilip kururken biz de yüzeyde kalan balıkları toplayıp yerdik hatırladın mı Mete?" deyince Mete de gülerek "hatırladım Alpaslan. Ateşi kullanan ufaklıkta onu pişirmiş demek ki" Bergen etrafı inceleyip "bizden önce birileri buraya gelmiş" deyince tüm moralim bozularak ben de eğilip izlere bakıp "Reptilianlar" dedim sinirle. "Peki hangi tarafa gittiklerine dair bi iz var mı Bergen?" diye sorunca önce Alpaslan'a daha sonra da yerdeki izlere bakıp "şu tarafa doğru gitmişler" deyince işaret ettiği yöne baktık. Murat da "o tarafta sadece koca bi dağ var. Bu çocuklar dağı aşmalarının zor olduğunu bildikleri halde niye hala tırmanıyorlar anlamadım. Anlayan biri bana anlatabilir mi?" diye sorunca Alpaslan düşünüp "özellikle o dağa çıkmayı düşünmüşlerse o ayrı" deyip bana baktı. Ben de ona bakınca ne dediğini anlayıp ayağa fırladım ve "bizi görmek ve nerden geldiğimizi öğrenmekler için dağa tırmanıyorlar" deyince Virginia gülerek "Üsteğmen senin çocukların senden bile zeki olacaklar belli ki" deyince gülerek "haydi biran önce yola çıkalım. Daha yürüyecek çok yolumuz var" dedim.
—-
   "Daha çok var mı?" diye soran Ayşe oldu. Harun dönüp geldikleri yola baktı ardından da ileri de kalan mesafeye baktı. "Galiba biraz daha var. Yorulduysan dinlenelim biraz" deyince Ayşe daha küçük olmasına rağmen merhametli olan kardeşine gülümseyip "biraz yoruldum Harun. Ama çok kısa dinlensek yeter bana" dedi. Cengiz Han ise Ayşe'nin çok kısa demesine rağmen dinlenmek için daha çok zamana ihtiyacı olduğunu biliyordu. Kardeşinin biraz daha dinlenmesi için "ben hiç kısa dinlenemem. Birazdan daha fazlası lazım bana" deyip çöktü yere. Ömer Fethi ve Harun da yanlarına oturdular. "Acaba kötü adamlar hala peşimizdeler mi?" diye soran Ayşe'ye bakmadan geldikleri ormana baktı Cengiz Han ve "bilmiyorum ki. Hiç görmedik onları bugün inşallah da görmeyiz yani" deyince Ömer Fethi de "belki bizi aramaktan vazgeçmişlerdir yada bizimkiler onların icabına bakmışlardır" deyince Harun da araya girip "inşallah kardeşim inşallah. Yoksa karşı karşıya gelirsek şansımız çok az olur" deyince Ayşe korkuyla Harun'a bakıp "o zaman karşı karşıya gelmememiz gerekiyor" deyince Cengiz Han da onu onaylayıp "aynen öyle Ayşe. Biran önce yola çıkmamız gerekiyor. O yüzden iyi dinlenelim şimdi." deyince hepsi teker teker yere uzanmaya başladılar. Ve günlerdir doğru düzgün uyuyamamanın verdiği yorgunluğa küçük bedenleri daha fazla dayanamadı ve uykuya daldılar.
  "Harun, Fethi, Cengo uyanın, uyansanıza be!" diye telaşla kardeşlerini çağırmaya başladı gördüklerinden sonra. Ayşe'nin telaşlı sesini duyunca hepsi hızla uyandılar. "Noldu Ayşe? Niye çağırdın bizi?" diye sorunca Ayşe hiç onlara bakmadan gökyüzünü işaret ederek "yukarı bakın" deyince hepsi gökyüzüne bakmaya başladılar. Gökyüzünde daha önce hiç görmedikleri bi parlaklık dikkatlerini çekti. Daha dikkatli bakınca parlak ışık kümelerini gördüler. Işık kümesi daire şeklindeydi ve giderek büyümeye devam ediyordu. "Neler oluyor böyle? Bu nedir?" diye şaşkın şaşkın sordu Cengiz Han. Birkaç dakika içinde Harun "birşey var orada. Delikten birşey çıkıyor bakın" dedi. Delikten çıkan cismi daha önce hayatlarında hiç görmemişlerdi. "Bize doğru mu geliyor o şey?" diye sordu Ömer Fethi. Harun da "evet bizim olduğumuz yere düşecek galiba" dedi. Ancak gökyüzündeki göz kamaştırıcı delikten çıkan o cisimden dumanlar çıkmaya başladı ve kendi etrafında dönerek çocukların bulunduğu dağa doğru gelmeye başladı. Dağa iyice yaklaşırken o cisim çocukların yakınlarından tam gözlerinin önünden geçip dağın zirvesine doğru gitti. Cisim dağın zirvesine çakılmadan önce içinden birşey fırladı ve cismin düştüğü yerin biraz uzağında ağaçların arasına daldı. Çocuklar az önce gördükleri şeyin şokundan kurtulamamışlardı. "Bu neydi böyle?" diyebildi Ayşe. Çocuklar ne yapacaklarını düşünürken "hepiniz benimle aynı şeyi mi düşünüyorsunuz?" diye soran Cengiz Han'a baktılar ve "evet gidip yakından bakmak istiyorum" diye cevap verdi Ömer Fethi heyecanla. Çocuklar anlaşmış gibi  hızla dağın zirvesine çıkmaya başladılar. Uzun bi zaman geçtikten sonra dumanların yükseldiği yere yaklaştılar. "Dikkatli olalım. Ne olacağı ne çıkacağı belli olmaz" dedi Harun dikkatle etrafına bakınarak. Dikkatli şekilde daha önce hiç görüp rastgelmedikleri bu şeye yükselen alevlerden dolayı oluşan sıcaklıktan ötürü yaklaşmaları çok zordu. "Çok yaklaşmayın Cengo, Fethi, Harun uzaktan bakalım" diye tedirgin şekilde uyardı kardeşlerini Ayşe. Bi anda oluşan patlamayla ve patlamadan dolayı meydana gelen yüksek sesle çocuklar korkup geriye doğru kaçmaya başladılar.  Biraz uzaklaştıktan sonra durup tekrar ateşler yükselen şeye baktılar. Ömer Fethi birşey fark edip parmağıyla işaret edip "şuraya bakın. Orada birşey var. Galiba insan gibi birşey" deyince kardeşleri de Fethi'nin işaret ettiği ağacın tepesinde asılı duran şeye bakmaya başladılar. Ağaçtan sarkan biri vardı ve onu havada tutan şey ağaçlara takılmış halde sırtındaki çantadan çıkan büyük garip bir şeydi. "Ne yapmalıyız?" diye sordu Ayşe. Cengiz Han da "bilmiyorum ama bence hemen uzaklaşmalıyız. Peşimizdeki askerler bu şeyin gökten düştüğünü kesin görmüşlerdir ve buraya doğru gelmeye başlamışlardır bile. O yüzden hemen kaçmalıyız" dedi. "İyi de onu orada öylece bırakamayız. Ya birşey olursa ona? Ya ölürse? Bence yardım etmeliyiz ona. Biz üsteğmenin ve İmparatorun çocuklarıyız. Herkese yardım etmeliyiz. Annem böyle ister" deyince hepsi de öyle düşünmeye başladılar. "Fethi sen bıçağını bana ver. Ben de ağaca çıkıp ipleri keseyim" deyince Ömer Fethi de "öyle olmaz Harun. Yere düşerse ölebilir. O yüzden beraber çıkalım ve ikimiz ipi tutup yavaşça yere indirelim." deyince Cengiz Han da "ancak üçümüz indirebiliriz bunu, haydi" deyince üçü birlikte fazla yüksek olmayan olmayan ağaca zorlanmadan çıktılar. "Şimdi ben kesecem ipi siz ikiniz de tutacaksınız" dedi Harun. Fethi ve Cengiz Han da başıyla onayladılar ve ipi tutmaya başladılar. Harun ipi kesip tutmaya yardım etti ve üçü birlikte zorlanarak da olsa yaralıyı yere sağ salim indirdiler. Daha sonra aşağı inip Ayşe ile birlikte yaralıya yaklaşmaya başladılar. Ömer Fethi elindeki bıçağı savunma amaçlı acemice tutup heran saldırmaya hazır şekilde pozisyonunu aldı. "Bunun kafası çok ilginç ama vücudunun geri kalanı, elleri falan insana benziyor" dedi Harun. "Yaralı mı? Kan falan var mı?" diye sordu Ayşe. Kan görmekten korktuğu için yerde yatana bakamıyordu. "Bacağından kan akıyor" deyip eğildi ve yarayı incelemeye başladı. "Kanı da bizim kanımız gibi. Ve bacağına da keskin bi demir girmiş ama kan gelmiyor artık yani hızlı gelmiyor" dedi. "Ee ne yapacaz? İçinizden nasıl müdahale edilir bilen var mı?" deyince Harun'a baktılar hep birlikte sanki daha önceden sözleşmişler gibi. Harun da omuz silkip "Salha'dan biraz birşeyler kapmış olabilirim. İlk olarak batan bu demiri çekip çıkarmalıyız" deyince hepsinin yüzü ekşidi. "Iyyş nasıl yapacaz arkadaş böyle kanlı kanlı?" diye sordu Ömer Fethi. Ayşe de onu destekleyip "ben zaten bakamam ve dokunamam bile o yaraya" deyince Harun, Cengiz Han'a bakıp "iş başa düştü anlaşılan kardeşim. Sen bacağı tut ben de demiri çekip çıkarayım" deyince Cengiz Han başıyla onayladı ve bacağı tutmaya başladı. Harun ise yüzünü ekşiterek demiri tuttu ve demirin girdiği yere bakmamaya çalışıp geri çekmeye başladı. Demiri çekmeye başladığı anda yaralıdan garip sesler gelmeye başladı. Ve acıyla kalkmaya çalıştı. Cengiz Han bacağı zar zor tutmaya çalışıp "Ömer! yardım et. Tek başıma tutamıyorum ben bunu" deyince Ömer Fethi de hızla yanına çöküp yaralıyı tutmaya başladı. "Harun sen de çek çıkar işte" diye bağırınca Harun da demir çubuğu tutup tek seferde çekti. Demiri çekmesiyle yaradan kan akmaya başladı. "Ayşe diğer tarafa bak!" diye bağırdı Cengiz Han o sırada. Ayşe de kanı görmemek için hızla arkasını döndü. Harun kendi kıyafetinden bıçakla kesip yarayı bağlayıp kanı durdurmaya çalıştı. Ve yarayı sardı iyice. "Ohh çok şükür durdu" deyince Ömer ve Cengiz de ohh çekip oturdular.
  "Ee bu kıpırdamıyor hala. Öldü mü yoksa?" diye sordu bi süre yaralının başında bekledikten sonra Cengiz Han. Harun yerde yatan şeyin başına yaklaşıp eğilerek incelemeye başladı. O anda yerde yatan garip yaratık hızla doğrulup Harun'u yakasından yakaladı. Aynı anda Ayşe korkuyla çığlık attı ve Cengiz Han da yerdeki bıçağı eline alıp yaralıya doğrulttu. "Hemen kardeşimi bırak yoksa senin için kötü olur" deyince garip kafalı yaratık tek tek hepsine baktı. Ve en son da yakasından tuttuğu Harun'a dikkatle baktı. Daha sonra Harun'un yakasını bıraktı ve ne olduğunu anlamak için etrafına bakınmaya başladı. Yakasını kurtaran Harun'u hızla yanına çekti kardeşleri. Dört kardeş korktuklarını belli etmemeye çalışarak yan yana sokuldular. Yabancı etrafını incelemeyi bitirdikten sonra çocuklara bakmaya başladı. "Bu şeyin gözleri bile yok galiba" diyebildi Ömer Fethi. "Ömer az sonra bu garip yaratık tarafından öldürülecez muhtemelen. Ama sen hala işin ciddiyetini anlamadın" dedi Ayşe. Yabancının ellerini hareket ettirmesiyle ona odaklandılar. Yabancı ellerini başına götürüp iki yandan başını tuttu ve yukarı çekmeye başladı. Aynı anda Ayşe de "kendi kafasını koparıyor" deyip bağırmaya başladı. Dört kardeşten hiçbiri böyle birşeyi izleyemezdi. O yüzden gözlerini kapattılar. "Çocuklar!" diye ses duyunca Ömer Fethi gözlerini açmadan "kopardığı başı hala konuşuyor mu yoksa ben mi yanlış duyuyorum?" diye sorabildi. "Gözlerinizi açabilirsiniz kafamı koparmadım" deyince dördü de gözlerini yavaş yavaş açmaya başladılar. Karşılarında gördükleri kişiyle şoka uğradılar. "Ee normal insanmış" diyebildi Ayşe. Ömer Fethi de karşısındaki kişiye hayran hayran bakıp "normal demek ayıp olur bu güzelliğe" deyince Ayşe Ömer'in kafasına bi tane yapıştırdı. "Yanıma gelir misiniz? Korkmayın size zarar vermem" dediği halde dört kardeşte yerlerinden kıpırdamadan durdular. Kadın yorgunluktan ve acıdan dolayı başını yere koyup gözlerini kapattı ve uyumaya başladı. Bir süre sonra Ayşe gördüğü bir şeyle kızın yanına koştu. "Ayşee!" diye bağırmalarına rağmen kadının yanına vardı. Kardeşleri de onu korumak için yanına gittiler. "Ayşe tek başına gelmen çok tehlikeli" diyen Harun'a dönüp "Harun baksana" deyip kadının kolundaki şeyi işaret etti. Harun Ayşe'nin gösterdiği şeye bakınca şaşırarak "bu ay ve yıldız, aynı annem ve dayımlarda olanla aynı" deyince şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.

   Biranda gaipten sesler duymaya başladık sanki ve kaynağını bulmak için ormanda durup etrafımıza bakınmaya başladık. Gelen seslerle birlikte gökyüzüne doğru bakmaya başladık ve gördüklerimizle öylece kaldık. "Neler oluyor gökyüzünde?" diye sordu Alpaslan. "Bilmiyorum ama bana tanıdık geliyor bu ışıklar" diyebildim. Tam açıklama yapacakken Ece'nin heyecanla "Melike yukarı bak" demesiyle gökyüzündeki parlak ışıklarla dolu deliğe odaklandım ve ordan çıkan şeye bakmaya başladık. Gördüğüm şeyle birlikte bizimkilere dönüp "ben az önce bi helikopter mi gördüm yoksa kafayı mı yedim?" diye sordum. Murat da şaşkınlıkla "valla galiba hep birlikte kadayı yedik. Çünkü aynı Atak helikopteri ben de gördüm" diyebildi.

Yeni bölüm geldi arkadaşlar.
Güzel bi sürpriz yaptım ve helikopterimizi özleyen ekibe özlem gidermeleri için bi Atak gönderdim. Bakalım devamında neler olacak.
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorum yapmayı unutmayın.
Bölüme oy vermeyi unutmayın.

ORBİS-YENİ DÜNYA(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin