Betül ile konuştuktan sonra çok daha rahatladığımı hissediyordum. Tebliğ yapmak ve karşındaki kişinin buna itimat etmesi kadar mutluluk veren bir şey yok herhalde. Bu kalbime öylesine bir huzur vermişti ki kendimi sürekli gülümserken buluyordum. Hatta Betül'ün yanından ayrılıp da bizim kızların yanına geri döndüğümde bu gülümsenin sebebinin birinci görücüler olduğunu ima etmişlerdi. Ne kadar sebebinin Betül'den kaynaklandığını açıklamaya çalışsam da dalga geçip durmuşlardı. Sonrasında ise düğün bitmiş ve taze evli çiftimiz evde yalnız bırakılmak üzere annemler evdeki herkesi kovmuş, ayrı ayrı yerlere dağıtmıştı. Kimilerini komşuya, kimilerini de yakın aile dostlarına. Ne yazık ki bu da buranın geleneklerinden biriydi. Ben bunu daha önceden tahmin ettiğimden dolayı kızlarla anlaştığımız gibi düğünden sonra sakin bir kafeye geçmiş, yanımıza yalnız kalmasın ve biraz sosyal hayata karışsın diye Betül'ü de almıştık. O kadar tatlı bir kızdı ki masum soruları ile beni benden alıyordu.
Kafeye geleli yaklaşık 10 dakika olmuştu ki çaylarımız gelmiş, kızlarla birlikte Betül'ün kafasına takılan soruları yanıtlıyorduk.
"Peki Ceylan abla, şunu çok merak ediyorum. Hep kafama takılmıştır. Neden Allah'tan hem korkup hem de sevmemiz gerekiyor? Yani demek istediğim elbette ki bizi yaratanı seveceğiz. Sonuçta O'da bizi sevdiği için yarattı ama ben mesela korktuğum birini sevemem. Öyleyse neden severken aynı zamanda da Allah'tan korkmamız gerekiyor? Bazıları hatta şey diyor; Ben seviyorken Allah'tan niye korkayım?"
"Bediüzzaman Hazretleri bu konuyu çok güzel açıklıyor aslında. İstersen onunla başlayayım?"
Betül heyecanla kafasını sallayınca gülümseyerek devam ettim.
"Halik-ı Zülce-lâlinden havf etmek (korkmak), Onun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir. Havf (korku) bir kamçıdır, Onun rahmetinin kucağına atar. Mâlûmdur ki, bir vâlide, meselâ bir yavruyu korkutup sînesine celb ediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünkü şefkat sinesine celb ediyor. Halbuki, bütün vâlidelerin şefkatleri, rahmet-i İlâhiyenin bir lem'asıdır / parıltısıdır. Demek, havfullahta (Allah korkusunda) bir azîm (büyük) lezzet vardır."
"Yani Allah'tan korkmak bizi O'na yaklaştırdığı için mi gerekli?"
"Aynen öyle. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi nasıl ki bir anne çocuğunu zararlı şeylerden korumak için korkutuyor ve çocuk direkt ona sığınıyor ise tüm annelerden daha şefkatli olan Rabb'imize sığınmak bizi elbette yine O'na daha fazla yaklaştıracaktır. Allah-u Teâlânın istediği gibi, Allah'tan korkmaya takva denir. Takva; Allah'a iman edip O'nu sevmek, O'na kulluk etmek, yani O'nun emir ve yasaklarına riayet etmektir. En üstün mertebe neden takva zannediyorsun?"
"Gerçekten öyle."diye heyecanla öne atıldı Betül. "Ben bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Allah bütün kullarını eşit görüyor, yalnız takva sahipleri hariç. Onlar en üstün kişilerdir. Demek Allah'tan hakkıyla korkmak bu kadar önemli ve aynı zamanda güzelmiş de."diye kendi kendine gülümsedi hatta sırıttı.
"Ama Ceylan'ım, gerçekten de şöyle bir şey var ki ben de korktuğum insanları sevmem. Öyleyse Allah'tan korkma kavramı o kadar abartılmamalı diye düşünüyorum. Sevmek yeterli değil mi?"
"Haşa! Bu, Allah'ı seviyorum ama namaz kılmama gerek yok demek gibi bir şey Ela. Allah'a duyulan sevgi ve korku başka bir şey, insanlara duyulan korku ve sevgi başka bir şey. Onca ayet var, onca hadis var; önce müjdeleyip sonra korkutmak gerektiğini söyleyen. Bu demek oluyor ki müslüman olarak sorumluluklarımız var ve bunlardan biri Allah'tan hakkıyla korkup uyarmaktır. Tebliğ budur işte. Önce müjdeleyici bir şekilde uyarmak, sonrada korkutarak uyarmak. Bu sayede o kişi korkarak daha çok sevecek ve Allah'a daha çok yakınlaşacaktır. Bu ayet ve hadislerle de tasdikli.
-Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var. (Rahmân sûresi, 46. Ayet)
-Eğer iman etmişseniz, onlardan değil benden korkun! (Al-i İmran suresi, 175. Ayet)
-İnsanlardan korkmayın, benden korkun! (Maide suresi, 44. Ayet)
-Allah indinde en kıymetliniz, O'ndan en çok korkanınızdır. (Hucurat suresi, 13. Ayet)
-Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. (Maide suresi, 100. Ayet)
-Allah'tan korkup sakınan kurtuluşa erer. (Nur suresi, 52. Ayet)
-Allah'tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öylece korkun. (Al-i İmran suresi, 102. Ayet)
-Sizden öncekilere de, size de Allah'tan korkmanızı tavsiye ettik. (Nisa suresi, 131. Ayet)
Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki: Allah korkusu her hikmetin başıdır. (Taberani) Hem ayrıca ona bakarsan çoğu insan en çok sevdiği kişilerden yara aldığını söylemiyor mu? O zaman Allah'a ve insanlara duyduğumuz sevgi ve korku ayrı şeylerdir. Allah'a duyduğumuz korku, sevginin gerekliliğindendir. Bizi Allah'a yaklaştıran korku da elbette ki güzel olacaktır ve sevgi ancak güzele duyulur. Haksız mıyım?"
"Oha! Nasıl bu kadar çok ayeti ezberledin böyle abla?"diyen Hülya ile gülümsedim. "Ay afedersiniz oha dediğim için."diye sonra da ağzını örtmüştü eliyle.
"Önemli değil canım benim. Kızlar biz Yeni Zelanda'da sadece bir şirket değildik. Ayriyeten bir okul gibiydik. İslami bir okul... Beni o kadar ilme ve sünnet-i davranışlara özendirdiler ki kendimi onlarla birlikte Asr-ı Saadet'te yaşarmış gibi buldum. O yüzden bu kadar gitme ısrarım, o yüzden bu kadar devam etmek istiyorum orada. Onların teşviki bir yana, oradaki küçük evimde bir medrese kurdum adeta. Her yere günlük yapılması gereken sünnetleri yazdığım ve duvarlara yapıştırdığım notlar mı dersiniz, döşemesi İslami olan dekorasyon mu dersiniz, bir odasını muhteşem bir mescid gibi süslemek mi dersiniz; tam bir medrese gibi hazırladım. Tek başıma yaşamama rağmen. Mesela banyoya yapıştırdığım notlardan birinin üstünde 'banyo ve tuvaletlere sol ayakla girilip sağ ayakla çıkmak sünnettir' yazısını görünce hemen kendimi düzeltiyorum. İnsanız, arada gaflete dalabiliyoruz. Mutfağa yapıştırdığım notlardan birinin üstünde ise 'Yemek yaparken Tahiyyat suresini okumak yemeğe bereket ve lezzet getirir' yazısını gördüğümde unutursam hemen okuyorum. Bunun gibi daha birçok örnek var. Bu yüzden akşam işten eve gittiğimde evimde paha biçilmez bir huzur hissediyorum. Her yeri İslam kokan bir yerde ancak böyle hissedilir zaten. Bunun yanı sıra yatsı namazından sonra erkenden yatıp her gece teheccüde kalkıyor; namaz, Kur'an ve tefekkürden sonra oturuyorum laptopumun önüne başlıyorum araştırmaya, İslami ilim öğrenmeye ya da çağımız alimlerin videolarını izlemeye. Bu ayet ezberlerim de oradan geliyor. Bir defterim var. Her araştırma yaptığımda ya da video izlediğimde notlar alıp ezberlenecek yerleri yapışkan notların üzerine yazıyor ve panoma asıyorum. Haliyle her zaman görüyor oluyorum ve kendiliğinden ezberime yerleşiyor. Sonra zaten sabah namazı, sabah zikirleri derken yasin okuyor, oruçlu değilsem kahvaltı yapıyor ve hazırlanıp işe gidiyorum. Bu döngü arada yaptığım yeniliklerle sürekli devam etti çok şükür."diye bitirdiğimde herkes ağzı açık bakakalmıştı.
"Vay be Ceylan'ım! Şimdi hak verdim işte sana. Şu an benim de oraya gidesim geldi."dedi Ela başını ibretlik bir şey dinler gibi sallayarak.
"Ceylan abla ben de seninle oraya gelmek istiyorum. O ne güzel yaşamak öyle..."dedi Betül gözleri kalpler saçarak.