"Çok eşlilik konusunu daha önce neden dile getirdiğinizi merak ediyorum."
Yüzüme bakıp bir süre sessiz kaldı. Aslında yüzüme bakıyor gibi değil de orada manevi bir şey görür gibi bakıyordu gözleri.
"Aslında bu Ömer'in fikriydi. Kendisi benim en yakın arkadaşım olur."
Hümeyra sağ olsun, bunu zaten biliyordum. Peçemin altından gülümsedim.
"Sana dün söylemiştim. O rüyayı gördüğümden beri senden kaçar oldum. Çok korkmuştum, çok şaşırmıştım. Sonunda bir gün camiideyken bu derdimi Ömer'e açtım. Anlattıkça rahatladım. O da bana böyle bir öneri sundu. İlk başta 'öyle bir soru sormalısın ki farkı anlayabilesin. Farkı gördükçe de işin çok daha kolaylaşacak' dedi. Ben de ne yapmam gerektiğini sordum. Çünkü o zamanlar doğru düzgün bir şey düşünemiyordum. O kadar boşluktaydım ki Ömer olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Allah ondan razı olsun."dedi ve Ömer görecekmiş gibi gülümsedi. "Bana çok eşlilik ile ilgili bir soru sormamı önerdi. 'Biri nefsi için cevap verecek, diğeri Allah rızası için' dedi. Ve tam dediği gibi oldu. Mukaddes hanım istemedi ama sen tereddüt bile etmedin."deyip tekrar gülümsedi. Bakışları o kadar manevi kokuyordu ki.
"Ama sakın yanlış anlama. Benim asla öyle bir niyetim yoktu. Olamaz da. Benim aklımın ucundan bile geçmedi. Sadece Ömer 'onları dene' dedi. Ben de kalbim mutmain olsun diye denemek istedim. Kur'an'ı Kerim her çağa ayrı hitap eder. Peygamber Efendimiz (SAV) döneminde öyle gerekiyormuş, öyle olmuş. Lakin bizim devrimizde böyle bir şeye gerek yok. Şartlar bunu gerektirmiyor. Yüce Allah her zaman ve ilk önce bir tane eş önerir. Peygamber Efendimiz (SAV) döneminde ki gibi şartlar bugün olmadığına göre buna gerek de yok."
Böyle bir cevap bekliyordum. Aldığım için de çok mutluydum. Allah senden razı olsun Ahmet. Sen de, Ömer de çok güzel insanlarsınız.
"Bu cevap senin için yeterli oldu mu?"
Peçemin ardından tekrar gülümsedim ve başımı salladım.
"Başka sormak istediğin veya kafana takılan bir şey varsa lütfen çekinmeden söyle Ceylan. İçinde hiçbir şüphe kalsın istemiyorum."
"Size dair içimde hiçbir zaman bir şüphe oluşmadı ki. Size tuhaf bir şekilde her zaman güvendim. Sanırım bunun sebebi alnınızdaki secde izi..."deyince Ahmet'in bir an afalladı, gözleri doldu.
"Ne dedin sen... Secde izi mi?"
"Evet. İlk başlarda bakıp bakıp bunun ne olduğunu anlamaya çalıştım. Hani tanıdık bir yüz görmüş gibi olur ama bir türlü hatırlamazsınız ya başlarda öyle zannettim ama meğerse gördüğüm şey bambaşkaydı ve bunu çok sonra fark ettim. Bana güven veren şey hep o secde iziydi."
"Sana bir şey söyleyeceğim ama inanmayacaksın."
"Nedir?"
"Ben de başından beri sende aynı şeyi görüyorum. Kitaplarda okurken hep secde izinin nasıl bir şey olduğunu merak ederdim. Sana her gözüm çarptığında alnındaki o nurun secde izi olduğunu anladım. Bu çok ilginç... İnsanın tesadüf diyesi asla gelmiyor. Bu ilahi bir tevafuk Ceylan."
Benim de gözlerim dolmuştu. Allah'ım biz neler yaşıyoruz böyle?
"Ceylan sana bir şey sormak istiyorum."
"Evet?"
"En büyük hayalin nedir? Veya şöyle sorayım. Bana hayallerinden bahseder misin?"
"En büyük hayalim her müslümanınki gibi elbette şehit olmak lakin şehit olmayı hak etmek için şehit gibi yaşamak gerekiyor. Dahası şehadetine şahit tutman gerekiyor. En başta Allah'ı..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜREĞİME GÜLÜMSE
ChickLitEn yakın arkadaşlarınızdan birinin sevdiği çocuk size görücüye gelseydi ne yapardınız? Üstelik bu çocuk da arkadaşınıza aynı şeyleri hissediyorsa o zaman işler iyice kızışırdı değil mi? *** Bir yıldır Yeni Zelanda'da çevirmenlik yapan Ceylan, ailesi...