6

73 4 0
                                    

Son günlerim o kadar yoğun olarak geçmişti ki elime ne zaman telefonumu alsam ondan mesaj bekler hale gelmiştim ama en son mesajlaşmamızın üstünden bir hafta geçmesine rağmen hiç konuşmamıştık. Bir şey yazmak istiyordum ama yazamıyordum da çünkü ne yazacağımı bilmiyordum, arasam diyordum aradığımda ne diyecektim ve ben garip bir şekilde onu merak ediyordum. Yaptığım işin ortasında aklıma geliyordu ve ben tekrar odaklanamıyordum sanki beynimin orta yerinde kendi kendine bir düzen kurmuş orada duruyordu.

"Huhu." dedi Ece elindeki kahve fincanları ile yanıma gelerek. Son günlerde yangın merdivenine oturmayı huy edinmiştim, içerisinin kalabalığından kaçış noktam burasıydı sanırım. Elindeki kahvenin birini bana uzattı ve kapıyı hafif aralık bırakıp yanıma oturdu. "Ne yapıyorsun sen burada böyle?" dedi düşünceli halimi çoktan fark etmiş olmalıydı ki tek başıma kalmama pek izin verdiği söylenemezdi.

"Düşünüyorum." dedim mırıltı gibi çıkan sesimle. 

"neyi düşünüyorsun bebeğim?" Onu.. omuz silkip cevap vermedim, kahveden bir yudum alıp önüme bakmaya devam ettim. "Nilay da diyordu, derste de böyleymişsin." 

"Nilay'ın da ağzında bakla ıslanmıyor hiç ha." dedim sitemle, Nilay da Ece'ye döküleceğimi bildiğinden hemen ona devrediyordu beni. 

"Ne güzel işte bu sayede her şeyden haberim oluyor." omzuyla dürttü beni. Bu onun dilinde sorun ne ya da hadi anlat anlamına geliyordu.

"Bir şey yok ya." dedim gene geçiştirerek. "canım sıkkın sadece."

"Ya kuşum sen ne zamandan beri canın sıkkın olduğunda yangın merdivenine tünüyorsun?" Bir haftadır. Gene cevap vermeden önüme baktım, o da bir süre sessizce benim ona dökülmemi bekledi ve netice de bu gerçekleşti.

"Sanırım ben aşık oldum." duruşumu hiç bozmadan aynı şekilde bakmaya devam ettim. Onun gözleri kısa bir an bana kaydı. Yüzünde anlayışlı bir gülümseme oluştu, ben sana demiştim diyordu sanki. 

"Şimdi de iletişim kuramadığınız için sen bu haldesin?" dedi olayı hemen anlayarak. 

"Karşımdaki adamın benim duygularımdan haberi bile yok. O öylesine cevap veriyordur bana eminim." ona doğru döndüm, tüm samimiyetimle anlatmaya başladım kendimi. "Biliyorum en başta bir deli cesareti konuşmaya başladım, kendimi doldurdum her şey iyi olacak güzel olacak diye ama her şey benim beklediğim gibi olmuyormuş. Yani şimdi senin dediğin gibi ben bir şeyler bekliyorum ondan ama onunla konuşacağım an bile kısıtlı." başını salladı.

"Bence duygularını yavaş yavaş aç ona, o da anlasın ki sen de ona göre davran. İstemiyorsa sende vazgeç bundan." 

"Nasıl vazgeçeceğim?" çaresizce sordum.

"Hallederiz." dedi güven vererek elini omzuma koydu. "Neleri çözmedik be bir aşkın mı üstesinden gelemeyelim." 

"Arayayım mı?" dedim emin olamayarak sonuçta meşgul olabilirdi. "Aramasam mı?" Ece yerinden kalktı. Boş kahve bardağını alıp birkaç merdiven çıktı.

"Benden bu kadar, o kadarı kendin ver benim dersim var." aralık bıraktığı kapıdan hızla çıktı ve gitti. Beni tek başıma bıraktı. Elimdeki telefonu birkaç kere açıp açıp kapattım sonra onun isminin üstünde durakladım biraz. Elim bir türlü aramaya gitmedi. Durdum öylece adını üstünde, arasam dedim kendime ne diyeceğim, aramasam böylece bekleyecek miydim? Bastım isminin üstüne. Sanki beni görecekmiş gibi ellerim saçlarımı düzeltmeye gitti bir anda, daha ben telefonu kulağıma götürmeden duydum onun sesini.

"Aloo." dedi son harfi biraz uzatarak. Sanki çok samimi olduğu birisi ile konuşur gibi açmıştı telefonu. Seslerin bile samimiyeti olurdu. "Aloo."  dedi tekrar ben herhangi bir cevap vermeyince. Onun sesini duymak bende o kadar derin bir uyandırdı ki sanki ait olduğum yeri buluş gibi hissettim. Bir ses tonu bana bunu hissettirdi. Elim hemen yanıbaşımdaki  duvara tutundu nedensizce. Onun sesini duymak beni elden ayaktan düşürmüştü. "Güzin?" adımı ondan duyunca gözlerim doldu.

Aşk Uğruna|Yarı TextingWhere stories live. Discover now