ⅱ.

216 25 39
                                    


OCTAVIO - Love Me Please











"Günaydın." dedi kafe sahibi onu gördüğünde, dudaklarında her zamanki nazik gülümseme vardı. Sabahın erken saatlerinde yolun ortasında öylece ona bakan kızıl saçlı genci fark etmemek imkansız olmalıydı. Ajax mahçup bir tavırla eğildi. "Dün için özür dilerim."

"Dün için mi?"

Ajax onun için önemsiz bir mesele olduğunu düşündü. Bu hem iyi hem de hem de kötüydü. Ne hissetmesi gerektiğinden emin olamadı. Dalgınlıkla tekrar özür diledi. "Bu kadar yeterli." dedi adam, gülümsemekte cömert ve sabahın ilk ışıkları kadar sıcaktı. "Yine de-"

"Özür dilemesi gereken benim. Çalışanım size kaba davrandı." dedi adam. Ve bir kez daha özür dilemesine engel oldu. Ajax bulutların üzerinde yürüyormuş gibi hissediyordu kendini. Ona bakması, onunla konuşması ve ona gülümsemesi ancak düşlerinde görebileceği şeylerdi. Endişeleri birer birer kayboluyordu. Güpegündüz gördüğü rüyalar gibiydi. Yalnızca karşısındaki bu adam gerçekti.

"Kafenin açılma saatine henüz var ama bir şey içmek ister misiniz?"

"Hayır," diye yanıtladı Ajax. Bunun için can atıyordu, onunla daha önce hiç yalnız kalmamıştı. Onunla daha önce düzgünce konuşmamıştı. "Sizi rahatsız etmek istemem."

"Özür niyetine düşünün." Adam kapıyı ittirdi omzuyla. "Yoksa kötü hissedeceğim." Ajax itiraz edemezdi. Bunu yapabilmek için aklını kaçırmış olmalıydı ve şanslıydı ki henüz o noktaya gelmemişti. "Tercih ettiğiniz bir şey var mı?" diye sordu kafe sahibi. "Şimdilerde insanlar kahveyi tercih ediyorlar sanırım." Tezgahın arkasına geçerek önlüğünü değiştirdi. Ajax onun ipleri arkasında bağlamasını ve ellerini yıkamasını izledi. Ona yakışan, zarif parmaklarını. Adam üzerinde yeşil bir ejderin kuyruğunun işlendiği bir fincan çıkardı. "Her şey olur." Sesi güvensizliğini belli ediyordu. Tezgahın önündeki taburelerden birine oturdu. Buraya gelirken düşündüğü tüm ihtimaller silinip gitmişti. "Pekala," dedi adam. "Henüz bir şey yemediğinizi varsayıyorum." Kolunu kaldırarak saatine baktı. "Yemekten hoşlandığınız bir şey var mı?"

"Çay yeterli." dedi Ajax, sabahın erken saatinde onu uğraştırmak istemiyordu. "Lütfen kendinizi yormayın. Neden burada olduğumu bile bilmiyorum." Hafifçe güldü. Özrünü dilemişti, geldiği gibi geri dönmeliydi. Ama yerinden kalkamadı. O adam kendisi için bir şeyler hazırlarken nasıl yapabilirdi? "Gerçekten mi?" dedi kafe sahibi, omuzunun üzerinden ona bakarak gülümsedi. Ajax göğsünün sıkıştığını sandı bir an. Birçok kez görmüştü bu gülümsemeyi. Ama ilk kez ona gülümsüyordu. Sadece ona.

"Kahve yapmakta pek iyi değilim."dedi kafe sahibi. Ajax bunu biliyordu. Müşterilerinin yüz ifadelerinden ve kafe sahibinin onları izlerken takındığı tavırdan bunu anlamıştı. Yoksa Ajax için onun yaptığı kahve de diğer her şey gibi güzeldi. Kafe sahibi kafasını çevirdiğinde Ajax'ın zihni görüntülerle doldu. Gündüz düşleri. Liyue'nun merkezindeydi. Limanı, limandaki gemileri ve insanları görebiliyordu bulunduğu yerden. Klasik bir çay evinin önünde oturuyordu. "Childe!" diye seslendi biri ona. Bu kafe sahibiydi. Çay fincanlarından hoş bir koku geliyordu. Bal gibiydi ama Ajax emin olamadı. Ama bu kafe sahibinin favorisiydi. Bunu nereden biliyordu, bilmiyordu. Öylece aklına yerleşmişti bu bilgi. Kafe sahibi ona gülümsedi. Uzanıp ince parmaklarıyla saçlarına dokundu. "Beni duymazlıktan gelme! Böyle dolaşamazsın etrafta." diye azarladı onu gülerek. İfadesiz bir yüzü vardı; soğuk ve mesafeliydi ama bakışlarıyla Ajax ısındığını hissetti. Childe dudaklarını büzdü. Karşısındaki kişi tamamen ona benzese de yabancı hissettiriyordu. Bakışlarında meydan okuma vardı; duruşu kendinden emin olduğunu belli ediyordu. Başında tuhaf bir maske, belindeyse mavi bir taş vardı. En azından Ajax öyle olduğunu düşündü. Omuzlarından aşağıya kırmızı bir kumaş parçası düşüyordu. Ajax hangi dönemde olduklarını anlayamadı etrafına baksa da. Dönem modasından hoşlanırdı ama bu tamamen farklıydı- ne derslerde ne de okuduğu dergilerde görmüştü böylesini. Kaçıncı yüzyıla aitti acaba bu yaşamı? "Evet, efendim!" diye cevapladı Childe. Bir öğrencinin öğretmenine seslendiği gibi sesleniyordu kafe sahibine. Ama sesindeki neşe ciddiyetini bozuyordu. Çiftin elleri masanın altından birbirlerini buldu yavaşça. Childe'ın gülümsemesi büyürken kafe sahibinin dudakları ince bir çizgi halini aldı, yanakları kızarmıştı. Kendisine ait olmasa bile Ajax'ın kalp atışları hızlandı. Bu hayatında olmasa bile sonsuzluğun bir köşesinde birbirlerine dokunabilmiş olmanın mutluluğunu hissetti. Ve bu hayatında da onun tarafından sevilebilmeyi diledi. Düşlerindeki kişi kadar iyi durmuyordu belki ama kadınlar ondan hoşlanırdı. Childe'ın aksine Ajax iyi bir çocukluk geçirmişti. Travmaları yoktu ve çevresine duvarlar örmemişti; yaralarını gizlemek için gülümsemek zorunda kalmıyordu. Böylesi birini sevmek daha kolay olmaz mıydı? Kafe sahibi onu da sevemez miydi?

Dear, Rex Lapis - ZhongChiWhere stories live. Discover now