Çöküş

84 0 0
                                    

Sabrım giderek azalıyordu. Kendimi o kadar boş , o kadar değersiz hissediyordum ki. İsa nın bana olan heves avuntuları bunaltmıştı artık. Her şeyi göze almıştım , kaybetmeyi de. Kendimi avuttuğumun farkında bile değildim. Nasıl olsa bana bir şekilde değer verecek , ben sadece iyi zaman geçirmeye bakayım kafasındaydım
. Takı Doğukaan beni uyarana kadar. 'Yapma ! ' dedi. 'Sen aptal mısın? , Neden kendini kullandırıyorsun. ? '
' Seninle takılacak, seni kullanacak sadece başka bir amacı yok '
' Kendine de mi saygın kalmadı , nasıl izin veriyorsun buna '
Bu söyledikleri beni kendime getirmişti
İsa'ya olan ihtirasımın pembe düşlerinde kaybolmak üzereydim. Doğukaan beni kendime getirmişti. Keşke getirmeseydi. Bu durum çok acı verdi. İsa'ya o kadar bağlanmıştım ki , yanımda olmasına , tenine , zaman geçirmeye... İsa mutlu olsun yeter ki. İyi zaman geçirsin. Benim mutlu olmam , gururum hiç umrumda değildi. Sadece İsayla iyi zaman geçirmek. Onun gönlünü hoş etmek. Zihninde küçük te olsa bir anı bırakmak. Neden değersizleştirmiştim kendimi. Niye kendimi bu kadar aşağılık bir konuma koymuştum ki. Beni istemiyordu işte. Aklında ciddi boyutta tek bir düşünce geçmemişti bile. Bariz benimle takılmaktı niyeti. Ne uğruna buna göz yumdum ki. Bu kadar mı değersizim ben. Hiç mi gururum yoktu gerçekten. Evet yoktu sanırım. Her şey o kadar ters gidiyordu ki , bu karmaşanın geçimsizliğin içinde. Kısa bir sevişme , keyif her şeye değerdi. Zaten her şey yeterince berbattı. İsayla geçirdiğim zamanlar ilaç gibiydi. Beni hiç istemese de. Benimle sadece takılıp geçse de , buna da razı olmuştum ben zaten. Ama , ama ,ama...
Sonra ne olacaktı. İsa'ya iyice alıştıktan sonra ne olacaktım. Beni bırakırsa mahvolurdum. Hayatım kocaman bir boşluğa dönerdi. Hayatımı bu kadar doldurmuşken. Hayır, bir an önce buna bir son vermeliydim. Henüz çok geç sayılmazdı hem. Daha iki aydır sevişiyorduk. Bu noktada bırakabilirdim. Bence tam zamanıydı. Aslında Doğukaanın fikirlerinden etkilenmemiştim ben. Ne hissettiğimi tam olarak ona aktaramazdım ne de olsa. Beni kendime getiren içsel bir dürtüydü. İnternette gayriihtiyari denk geldiğim bir kısa kesit. Diyordu ki ; istediğiniz olmuyorsa zorlamayın , bırakın gitsin. Ben İsa'yı temelli istiyordum. Benim olsun her sabah onunla uyanayım. Her gece sevişelim falan. O ise yoğun çalışma temposu içinde küçük bir kaçamak olarak görüyordu beni.
Yavaş yavaş kendimi bu uzaklığı ayrılığa hazırlıyordum. Eskisi kadar heycanlanmamak , yada ne bileyim. İsa yok. Yok ! Bunu beynime işliyordum yavaş yavaş. İşten mi çıktım , eve gidiyorum. Görüşecek, birlikte yemek yiyecek, sevişecek bir İsa yoktu. Bas git eve. İsa yok ! Akşam mesaj atıyordu. Cevap vermiyordum. İsa da farketmişti durumu. Pas vermeyene pas vermeyiz bizde diyordu. Yani çokta umrunda değildim. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış.
Mesafelerim yetersiz kalıyordu , derdimi anlatmaya. Görüştüğümüz günlerde de soruyordum. ' Biz daha ne kadar böyle gizli saklı görüşeceğiz, ben seni artık rahat rahat görmek istiyorum.
' Ne yapalım, yapacak bir şey yok. ' falan filan. İsa dan uzaklaşma fikrini zihnime ilk yerleştiğinde korkunç bir his yaşamıştım. Korkunçtu. Berbat hissettirmişti. O korkuyla İsa'ya koyduğum mesafeyi bir anda geri kaybetmiştim. Yaşayacağım iki dakikaysa bile bütün enerjimi ona verip onunla hoş bir zaman geçirmek istedim. Perşembe günüydü. Çıkışta işin var mı görüşelim dedim. Belli değil dedi tabi. Perşembe günü çıkışta görüşemedik. İsa'nın yine her zamanki gibi aileden dolayı eve gitti. Neymişte ailesi eve geçmiş miş ondan dolayı oda eve geçmiş miş. Cumaya kaldı görüşme. İş çıkışı buluştuk. ' Ee nereye gidiyoruz , plan yaptın mı ? '
' Aslındaaa , benim canım birşey cekiyor ama , ne zamandır da yemiyoruz.'
'Lahmacun mu ? '
' Evet '
'Tamam acıoğlu na gidelim orası iyiydi '
' Olur , gidelim '
Birer porsiyon lahmacun yedik. Sonrasında , fıstık ağacı pastanesinden iki çay ve yanına iki tatlı alıp her zaman ki arabayı park edip oturduğumuz tenha yerimiz geçtik. Daha çaylarımızın buharı inmeden. Kendimi İsa'nın kucağında buldum. Kokusunu içime her çekişimde huzur buluyordum. Tarif edemeyeceğim kadar keyif doluydu. Sohbet arasında laf sokuyordum kendimce sen kendinden memnunsun , halinden memnunsun falan. Umrunda mıydı ki ? Buruk bir huzurla eve döndüm. İsa içimi eritiyordu. Ona karşı beslediğim hoşlantı , tutkuya dönüşmüştü sanki. Hokka burnu , beyaz yumuşak teni , kokusu...
Ertesi gün rutin iş günüydü. İsa'ya mesafe koyamıyordum. Artık akışına bırakıyordum. Cumartesi akşamı yavaş yavaş eve doğru gidiyordum. İsa nasılsa arardı görüşürdük. Ama aramadı tabi. Pazar günü tek başımaydım. Dün aramadı, bugün arardı görüşmek isteseydi İsa. Bütün gün İsadan bir mesaj bir telefon bekleye bekleye kafayı yemiştim. Ne aradı ne sordu.

Fesleğen Where stories live. Discover now