2. KÜLLERİNDEN, YENİDEN

68.4K 4.9K 6.7K
                                    




🕯️



MARE

2. KÜLLERİNDEN, YENİDEN


Nathan Wagner, Lonely





Adil değil.

Ama ne zaman oldu ki hayat?

Yürüyemediğinde, bir bebek gibi emeklemek zorundasın; panik atak geçirirken tüm oksijeni çekmek ister ciğerlerin içine bu yüzden kâğıt bir keseden solumalısın. Bu eller bir zamanlar dünyandaki en sevdiğin insanlarınkine dolanan, bu gözler mutluluğun kanlı canlı karşında dikilebileceğine seni inandıran, bu dizler hayal kırıklıklarının üzerine düşüren seni; bu hisler kalbini ölecekmişsin gibi çarptıran, bu gözyaşları ne zaman istemesen akan yanaklarından aşağı...

Dünya, biraz bulanık bugünlerde.

Ya da sebebi gözyaşları.

Görmek istediğimden değil aslında, göreceğimi gördüğümden de değil görmedim henüz biliyorum; yine de bazen sadece, gözlerimi kapatmak ve öyle kalmak istiyorum. Belki kulaklarım da duymak istemezler o zaman. Ve biliyorum ki eğer ağzımı açıp da tek kelime edemezsem, kıpırdayamazsam yerimden; kalbim çarpmazsa bir daha, acıyı hissetmem.

Yönümü bulamıyorum, pusulam yok. Dünyam siyah beyaz olsa kâfi— hiç olmadığı kadar, ama dünya kırmızı. Masum gökyüzüne bakıyor ve huzuru bulamıyorum, nasıl maviye bakar da kırmızı görür insan? Öfkeden, acıdan, kırıklardan, çıkıklardan... Sindirilemeyen o öfkeden, durduramadığım o acıdan, kaynamayan kırık ve çıkıklardan... Çünkü sindirilmeyecek, durdurulamayacak; ve ne yaparsan yap, kaynamayacaklar. Ben istemiyorum iyileşmesini ama sen isteyeceksin. Benim mikrobu kırılsın diye değil kendime hatırlatayım ilk günkü acısını diye tuz bastığım günlerde, sen yara bandım olmak isteyeceksin. İzin vermeyeceğim.

Sayfalarca anlatsa biri, anlatmış olsa; herkese, her defasında; kimse anlamasa. Binlerce kağıt, yüzbinlerce harf yan yana; çığlık atsa satırlar, geceleri kâbuslara dolansa. Kan, ter içinde uyansa insan; sırf yüzünü yıkayıp saçını tarayabildiğinden, herkes her şey yolunda sansa. Daha. Daha. Daha fazla isterler. Vermelisin onlara.

Yol yoktur, sen yürümeye başlarsan yol olur yazar İstiklal Caddesi'nin karanlık sokaklarından birinde. Yolunu kaybettiğini düşünen ve bir daha bulamayacağını sanan çaresiz bir ruh için, okuduktan birkaç saniye sonra dilinin ucuna, yanaklarından süzülen o tuzlu suyu tattıracak birkaç sihirli kelimeden ibaretti bu cümle bir zamanlar.

Eline kazma küreği al, sen kaz mezarını içine gireceksen! Kendime o kadar kızgındım ki, başka hiç kimseye değil; hayatıma iyi kötü dokunmuş hiç kimseye hissetmediğim kadar büyük duygulardı karşımda can bulup beni tekmeyip tokatlayan o sokak arasında. Kimse dokunamazdı kılıma, ben hırpalardım kendimi. Diyor ki, demiştim kendi kendime; eline kazma küreği al da sen kaz mezarını çok girmek istiyorsan!

Birkaç iş makinesi ve mühendisle ortak çalışabilseydim kafamın içinde; taş, toprak ve dikenlerle kaplı o geçilmez araziyi üzerinde yaya gidebileceğim asfalt yola çevirmek aklımın ucundan bile geçmemişti.

İnsan bazen yalnız kalmak ister, yalnız hissetmek değil. Bir oda dolusu insanla bir aradayken yapayalnız hissedebileceğin gibi, yaprağın kımıldamadığı ıssız bir evde onlarca kişiyi hissedebilirsin eğer kalbinde taşıyorsan. Odada olmakla ilgili değil, odada olduğunu hissettirmekle ilgilidir bu haberin bile yokken bazen, ne o odanın ne de o yalnız kişinin varlığından; herkes hissettiremeyeceği gibi, herkes hissedemez de.

SİYAM MAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin