Düş'tü Düştüm - 1. Bölüm

118 21 8
                                    

"Seni dinliyorum." demişti sanki bana ya da gaipten sesler duyuyordum. Yineledi ve "Anlatmayacak mısın ?" dedi. Uzun zamandır anlatmak için birilerini de arıyordum zaten. "Neden olmasın ?" dedim ve çaydanlığı terasın soğuk mermerinin üstünde ki demir altlığın üstüne koymuştum. Anlatacağım şeyler, yaptığımla ilgiliydi aslında, soğukla sıcak arasına alt üst olmuş bir ben vardı anlatacaklarımda. Ben tam "Çıldırmak üzereyim !" diye içimden sayıklarken ve delirmeye ramak kalmışken gelen bu teklif, gözlerimi doldurmuş ve tüm enerjimi beynimin en uçlarına yoğunlaştırıp eksiksiz bir şekilde hatırlamaya başlıyordum her şeyi. Meraklı gözleri parlamaya başlamış ve odağını bana ayarlamıştı. Pür dikkat, can kulağıyla, can havliyle artık nasıl demek istiyorsanız o şekilde beni dinliyordu. "Hazır mısın ?" dedim ve kafasını yukarı aşağı salladı, bende anlatmaya başladım.

"Benim adım Kadir, çok uzun olmayan ama anlatsam roman olacak yaşantımın içinden bu hale geldim. Bu hal dediğime bakmayın, ortada iskeletten başka hiç bir şey kalmadı. Daha ben çocukken başladı her şey üstü üstüne üstüme gelmeye. Bir çok öğrenci okulda ki ilk gününde ağlamıştır ya da annesinden ayrılamamıştır. Bense annemden çabucak ayrılıp sınıfta ki yerimi almıştım. Evet, en önde oturmanın çok güzel bir şey olduğunu sanıyordum ve bu yüzden en öndeki sıralardan bir tanesine kuruldum. Sınıfın bir kısımı ağlıyordu, bir kısımı kaynaşmıştı. Bende öyle oturup olan biteni izliyordum ki sanırım yerinde oturabilen bir tek ben vardım. Kapı yavaşça ve gıcık bir gıcırtı sesi ile açıldı, eskiydi okulun kapıları. Benimde olgunlaşmam, o kapının gıcırtısı ile başlamıştı sanki. Neden bilmiyorum ama hayatımın her anında o kapı gıcırtısını hatırlamışımdır. Kapı açıldı, içeriye öğretmen girdi ve klas bir şekilde kara tahtaya beyaz bir tebeşir ile adını soyadını yazdı ve okudu. Kendini tanıtarak başladı mini mini birlerin ilk gününe. Bizde onun ardından kendimizi tanıtmaya başladık. Sıra bana geldiğinde ayağa kalkıp göğsümü kabartarak adımı ve soyadımı söyledim. "Nerelisin ? Annen baban ne iş yapıyor ? Kaç kardeşsiniz ?" soruları üstüme üstüme yağmaya başlamıştı. Bende "s" ve "z" harflerini söyleyemezdim, peltektim yani. Etrafımda ki insanlar, ailemde dahil bununla çok gülmüşlerdi. Bende gülmüştüm ama canım yanmıştı. İşte o zamanlardandır bu yangın. Soruları yanıtladım ; "Elağığ, hemşire, ayakkabı fabriğında depocu.". Peltekliğim ortaya çıktığı anda sınıf kahkahaya boğulmuştu, öğretmende dahil hiç anlayamadığım bir nedenden ötürü birden bana gülmeye başlamışlardı. İçerleyip, yerime oturmuştum. Ağlamamıştım ama, o gün ağlamamak için verdiğim ilk yemindi sanırım. "

"Sonra ne oldu ?" dedi bana dudağında ki masum ve parlak gülümsemeyle, öyle ki her mimiği bir parıltı içeriyordu resmen. "Çay bitti." dedim, "Doldurayım mı ?". "Bittikçe tazele bu gece bu çaydanlık bitecek." dedi ve sözü biter bitmez elime çaydanlığı aldım. Acele ile iş yaptığım için ve heyecanında yenilgisine uğradığım için elimi yakmıştım. Aldırmadan bardakları tazeledim ve devam ettim.

"Tanışma merasimi biter ve tenefüs çalar. Tenefüsün ne olduğunu orada öğrenmiştik. Öğretmenimiz bize "Bu zil tenefüs zili. Tenefüs zili ders arası mola demektir." dedi ve herkes dağıldı. Annelerimiz, babalarımız dışarıda bizleri bekliyordu. İlk tenefüsün ardından işi olan anne-babalar işlerine gitti, diğerleri ise bahçede çıkış saatimizi beklediler. İlk tenefüsümde etrafımı gözlemlemiştim sadece, çünkü herkes birbiriyle konuşuyor ve kimse yanıma gelmemişti konuşmak için. Bense gülüşlerinin altında kalmış ve ezilmiştim. Utanmıştım çocuk aklımla, gidememiştim kimsenin yanına. Okulun ilk günü aslında beni okula daha çok bağlamıştı çünkü insanlar gerçekçiydi, yalan söylemeyi bilmiyordu kimse. Yalanın kötü bir şey olduğunu, babamın odasına girmemem gerektiğinde öğrenmiştim zaten. Girdiğimi anladığı halde "Girmedim babacım." derdim ve dayağımı yerdim. Seni sevmiyorlarsa sevmiyorlardı, eziksen eziyorlardı. Hala daha böyle devam eder devran. O gün bittiğinde annemle birlikte eve gitmiştim. Okulda ilk haftam zaten kimsesiz geçmişti. Arkadaşım yoktu yani, kimse de gelip "Selam, ne haber ?" demeye cürret etmiyordu. Bende utancımla okula girip sırama oturuyordum."

Lafımı balla kesip "Sigaranı küllükte unutmuşsun, çayında bitmiş." dedi. Bende gözlerimi ayın ışığından çekip çaydanlığa hamle yaptım. "Devam mı ? Tamam mı ?" sorusunu sorma cürretine girdim. Tabii ki gözlerinde ki ışıltı ile "Devam. Bu gece bitecek." dedi minik elleri ile gözlerimden fark etmeden düşürdüğüm yaşları silerek. Çayımı tazelemiş ve sigaramı yakmıştım.

"İlk haftanın ardından, canım sıkılmaya başlamıştı. Derslerde başarım yüksekti. Zaten kolaydı, benden iki yaş büyük ablamdan öğrenmiştim çoğunu. Benim sıkıntım okula bir şeyler öğrenmek için gidip altı saat boyunca bir sırada kimse ile konuşmadan oturmaktı. Cesaretimi toplayıp, utancımı arka plana almıştım. Sınıfta dikkatimi çeken grup tabii ki o yaşa göre erkek arkadaş grubu idi. Mustafa, Oğuz, Kerem, Muhammed, Samet beraber takılıyorlardı. Muhabbetleri de hep koyuydu. Dikkatimi çeken ise bu kadar konuşacak konuyu nerden bulduklarıydı. Yanlarına gidip "Ğelam." demiştim. Yine bir gülme aldı tabi o grubu. Tabii sorular yağmaya başladı gülmeleri bitince; "Sen s ve z leri söyleyemiyor musun ?". Derdimi anlattım, aklımın yettiği kadar tabi. Aslında utanacak bir şey olmadığını anladım orada, ama içimde yer etmişti o üzüntü. Sonunda birkaç arkadaşım olmuştu. Bunlardan daha öncesi var aslında kreş zamanından kalma birkaç şey. Daha eskilere dönmeyelim, devam edelim kaldığımız yerden. İlk arkadaşlarım Mustafalar olduğu için çok fazla değer veriyordum. Onlar ise beni sadece bir ezik gibi görüyordu, bunu sonralardan anlamıştım. Öyle değer veriyordum ki, sürekli onların yanında olup konuşmaya çalışırdım. İlk defa konuşmak için bu kadar çaba sarfetmiştim."

Derin bir iç çektim bunları anlattıktan sonra. Ellerimi tutup "Bu gece bitecek mi ? Emin misin ?" dedi. Gözlerim emindi, dilimse dilsiz. Ona anlatırken o kadar çok geçmişe gittim ki hatırlamak için, dilim, gözüm, elim, ayağım birbirinden bağımsız hareket ediyordu ve beynimin bana "Söyle" dediklerini söyleyemez olmuştum. O ise halimden anlamış olacak ki ellerimi tutup, yine unuttuğum sigaramı küllüğe basarak söndürdü. Ardından "Sen biraz dinlen, yarın gece yine kaldığımız yerden devam ederiz.". İkimizde gözlerimizde ki yaşları sildikten sonra kendi yollarımıza ayrıldık.

Cam kenarı, ay ışığının tam altında ki yatağımda gökyüzünde ki yıldızları sayıyıordum; bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz ...

Düş'tü, DüştümWhere stories live. Discover now