Düş'tü Düştüm - 7. Bölüm

16 2 5
                                    

Zamanla bana soğuk davranmaya başlamıştı ya da ben öyle hissediyordum. Havaların soğuması da etkilemiş olabilir. Tenini hissedememek ise ölüm gibiydi benim için. Gece nasıl uyuduğumu hatırlamıyordum ama saçım aynıydı, dokunulmamış. Bu buruklukla birlikte uyanmıştım sabahın köründe. Dilim damağım kurumuş, karnımdan acayip sesler geliyor, kulaklarım bir kaç tıngırtı dinlemek istiyordu ancak ne su içmeye, ne yemek yemeye ne de bilgisayar başına geçmeye moralim müsaade etmiyordu. Zarla zorla yattığım yerden kalkmıştım. Günüm boş geçecekti. "Bu günü nasıl doldursam acaba ?" diye düşünmeye başlamıştım. Ne bir mesaj atan vardı, nede bir arayıp soranım. Araştırmacı ruhum, bilgisayara geçip araştırma yapmamı istiyordu, öyle de yapmıştım. 

Bir kaç makale okuduktan sonra saati kontrol ettiğimde daha öğlen bile olmamıştı. İçim öyle sıkılmış, öyle doluydu ki birini bulsam patlayacaktım tüm içimdekilerle. Bu zamana kadar bir çok hikaye yazmaya başlamıştım , yaşadıklarımı hissettirmeye çalıştığım. Hiç biri okunmayınca bırakmıştım. Tekrar tekrar yazmayı düşündüm, heves bir geliyordu pir gidiyordu. Bir sabitim yoktu yani. Sanki ölmüşüm, gömülmeyi unutmuş gibiydim, farkım da yoktu zaten. Geçmişimi anlatmaya çalışırken, anlattıklarım arasında bende hala telefon numarası olan bir kaç kişi vardı telefon rehberimde. Arayıp hal hatır sormak istedim, numaraları değişmiş. Hayat hep bir tekme vuruyordu karın boşluğuma, nefessiz bir şekilde olduğum yere yığılıyordum mecburen.

Karnımın acıkması, mide bulantısı yapmıştı. Kusmak istemediğimden bir iki lokma bir şeyler atıştırıp tekrar bilgisayar başına oturmuştum. Sosyal medyada dolaşıyordum, hatta eski arkadaşlarımı arıyordum, bazılarına sövmek, bazılarını da merak ettiğim için. Onlarında hesaplarını bulamadığım için, oyunlara sarmıştım. Pek tabii oyun oynarken zamanın nasıl geçtiği anlaşılmaz, akşam olmuştu. Hazırlık vakti geliyordu ancak soğuk davrandığını düşündüğüm için içimden bir şey yapmak gelmiyordu. Suratımda ki yaralara bakıp, bir kaç kötü anımı hatırlamıştım. Ekstra bir şey hazırlamayıp sadece çay yapmıştım gece için. Bu sefer uykumda yoktu. "Hava niye bu kadar soğudu ?" diye dış sesimle düşünürken "Ben geldim." dedi usulca. Bana davrandığı soğuklukta karşılık verdim sadece "Hoş geldin." diyerek. 

"Devam edelim, en son Özge'nin evinin önünde artık bağırmadığınızı anlatıyordun. Çayımı da doldurursan sevinirim." dedi. Bir garip telaş vardı üstünde, hissettim ki sordum ; "Acelen ne için ? Atlılar mı kovalıyor ?", "Uykun geliyor sonra." dedi haklı olarak. 

Çaydanlığı yerinden kaldırırken başlamıştım yavaştan anlatmaya;

"Ben Özge'yi hala seviyordum. Unutamıyordum ama artık uğraşmanın ne kadar boş bir şey olduğunu anlamıştım ve peşinden koşmayı bırakmıştım. Çocukluğumu yaşamamıştım belki ama çocukluğumu efkara boğmakta istememiştim. Bir hafta geçtikten sonra Berke yanıma gelip "Kadir ben Özge'yi seviyorum." dedi. Açıkçası Berke'nin sevgiden ve aşktan anladığını düşünmüyordum o zamanlar ama arkadaş arkadaşa yardım eder değil mi ? Sonuçta o da benimle gelip bağırmıştı. Ben şansımı deneyip kaybetmiştim, onun hala bir şansı vardı, belki kazanırdı. Bu sefer de Özge'nin ardından Berke için gitmiştim, Berke için bağırmıştım. Berke'de benim yüzümden kaybetmişti; "Sen onunla arkadaşsın olmaz.". Bir insan hiç mi etrafına yardımcı olamaz ?"

"Senin elinde olan bir şey değildi." diye yanıt verdi. Bende sertçe "Hiç yaşamamış olsaydım, hiç arkadaş olmamış olsaydım o kazanırdı. Demek ki elimdeymiş." dedim ve devam ettim.

"Berke tabi bu duruma bozulmadı hiç, yine hep beraberdik. Üçüncü sınıfı böyle atlatmıştım, daha doğrusu atlatmaya çalışmıştım. Yaz tatillerim bomboş geçerdi, bazen durumumuz iyi olurdu babam Ağva'ya götürürdü bizi. Hep gittiğimiz böyle tatil köyü gibi bir yer vardı, tarif edemiyorum. Dördüncü sınıf olmuştuk, tabii tatilden çıkıp okula gelince herkes birbiriyle sarmaş dolaş. İlk defa "Özledim seni." diyebilen arkadaşlarım olmuştu, bunun sevinci ve şoku aynı anda nüfuz etmişti bedenime. Bende özlemiştim. Berke ile ben hala Özge'yi seviyorduk ama ne birbirimize ondan bahsediyorduk, ne de Özge'nin peşinden koşuyorduk. Sınıfta Eren diye bir çocuk vardı, gözlük kullanırdı. Saf ve yüzsüzün önde gideniydi. Göktürk ile arkadaş olmuşlar, yazın mahallede karşılaşıp. Dolayısıyla artık o da tayfaya dahil olmuştu; Eren, Göktürk, Berke, Oğuzhan ve ben. Bilirsin, ilkokulda sürekli tiyatro gösterileri olur, bileti 3TL'dir. Ben gidemezdim onlara dördüncü sınıfa gelene kadar. Param yok derdim. Dördüncü sınıfa geçtiğimiz sırada ev hali de toparlanmıştı, dolayısıyla 3TL verebiliyordum. Bizim olduğumuz neslin aşk ve sevgi pıtırcığı haline gelmesine sebep olan kişi ve bunu başlatan olmama rağmen yalnız olan tek kişiydim. Sevgi bakımından söylüyordum. Doğru kişiyi aramak şart olmuştu, yani "Çocuktur bilmez." dersin ama ben seçimin "Doğru" olanını yapmamız gerektiğini fark etmiştim. Senin bahsettiğin çocukluk bende "Arama ve Bulma" aşamasında ortaya çıkıyor. Bulunduğum sınıftaki kızlarla samimi olduktan sonra bana en ufak değer vereni hissettiğimde basıyordum çıkma teklifini."

"Ahahah, cidden yaptın mı bunu ? Tüm sınıfın kızlarına birde ? Üstüne üstlük yalnız kaldın ? Traji-komedi resmen. Yazık olmuş." dedi kahkahalarıyla. Bende gülmüştüm, hala gülerim o halime. Her tenefüs üç kişiye çıkma teklifi ederdim. Kendimi de "En azından doğruyu seçmenin önemli olduğunu biliyordum." deyip teselli ediyordum. Devam ettim;

"Tüm sınıfın kızlarına çıkma teklifi ettim dediğim yirmi kız varsa sınıfta, beş kişisi o zamanki gözümüze göre çirkindi, es geçmiştim. Bazıları da aradığım fiziğe uymuyordu. Doğruyu fizikte aradığım için bulamamıştım belki de. Bir gün tiyatrodaydık. Bizim tayfa yan yanayız, tiyatro başlayana kadar böyle cümbür cemaat eğleniyoruz. Kahkahalar salonda uçuşuyor, öğretmenler bizi susturmaya çalışıyor. Bu sırada Oğuzhan kulağıma eğilip "Aleyna seni seviyormuş." dedi. Aleyna, ip incecik çırpı gibi bacakları olan bir kızdı, sarı saçlıydı. İnceydi bayağı, çok saftı. Yaşıtlarının yaptıklarından geri kalmak istemezdi. Güzel bir kızdı aslında, sevmiştim. İnanmamıştım ilk başta Oğuzhan'ın bana dediklerine. Kendim gidip öğrenirim demiştim. Tiyatronun bitmesini sabırsızlıkla bekledim ve bitti. Aleyna üç sıra sağımda oturuyordu. Bir haftadır benim ona teklif etmemi bekliyormuş, öyle anlatmıştı Oğuzhan. Sıra sıra herkes salondan çıkarken Aleyna'nın bana doğru geldiğini gördüm. Büyük ihtimal Oğuzhan'ın bana söylediklerini duymuştu birinden ve cevabımın ne olduğunu merak ediyordu. Dediğim gibiydi, cevabın ne dedi yanıma gelir gelmez. Kaprisli film yıldızları gibi "Düşünmem gerek." dedim. Ne cesaretse. Gerçeği söylemek gerekirse kız iyide olsa dersleri kötüydü. Geleceğini düşünmüyordu, bu da benim ondan soğumama yardımcı oluyordu. Tabii bu soğuma evresi bundan bir hafta sonrasına bağlı gelişen bir şey."

"Bulmuşsun, bunamışsın. Bir de anlatıyorsun yani. Yazık olmuş kıza da, gerçi ne yaşadığınızı tam olarak bilmiyorum ama bilsem de bilmesem de kız dayanışması bu !" dedi kafama vurarak. Bende gülüyordum sadece; "Havalar ısındı..."


Düş'tü, DüştümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin