Düş'tü Düştüm - Bölüm 6

17 1 0
                                    

"Her şey nasıl kötü hale geldi?  Merak ediyorsun değil mi? Merakını gidermek amacıyla anlatıyorum zaten her şeyi. Berke ile tanışınca,  Göktürk'te bize katıldı. Üç kafadar olmuştuk aslında. Fikrimiz zikrimiz birdi. Önceki arkadaş grubundan daha iyi arkadaşlık yaptılar, ben bu grupta kimseyi incitememeyi öğrenmiştim. Hatırladıkça o günleri ağlıyorum. Biz tabi asiyiz, rap dinlemeyi öğreniyoruz. Evet, rap dinlemeyi öğreniyorduk çünkü rap bir melodi ya da müzik değil, aksine bir mantık yumağıydı. Neresinden tutarsan tut anlamlı bir cümle çıkıyordu karşına. Ben onların arasında kabul görmüştüm artık. Göktürk, Ceza'nın  "Holocoust" şarkısını çok severdi. En hızlı kim söyleyecek yarışması olurdu her gün. Berke ile ben standart olarak "Yerli Plaka" şarkısını söylerdik. Tabii biz Cartel'den "Çılgın Türk" ü dinlerken rap ne demek bilmiyorduk."

"Yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordun yani ?" dedi. "Yok, olduğum yerde sayıyordum yine. Hazır değildim." diye cevap verdim. Hani bir yüz ifadesi vardır "Salak mısın sen ?" cümlesini anlatır. O yüz ifadesini takınıp "Sende hiç çabalamamışsın ama.." dedi. Dudağımda ki hafif bir kıvrılma ile tebessüm ettim. 

"Çabalamamaktan değildi bu. Sonuçta kuyuya düşene el uzatıp, elini tutacağı zaman tutmazsan, kuyudaki adam ne kadar çabalarsa çabalasın çıkamaz. Belki ben kuyudan çıkamadım ama onlarla çok kez gülüp, ağladım. Ben yeni arkadaş grubumda incitmemeyi öğrenmiştim ama hep kavga çıkardı birileriyle aramızda. Onlar kavga etmeyi bilirlerdi ben bilmezdim. Yumruğumu bile sıkamazdım yani, incitmeyi sevmiyordum çünkü hep incitilmiş biri olarak ne olduğunu biliyordum. Ortak bir konuşma yapıp kavgaları artık konuşarak çözebilme konusunda karar kıldık."

"İkna etme konusunda uzmansın o zaman ?" diye bir soru yöneltti. Yaşadığım anılardan bir tanesi gözümün önüne geldi, bunları anlatmaya başlamadan bir veya iki sene öncesine aitti. "Hayır." dedim sertçe ve devam ettim.

"Konuşarak halledemezsek onlar dövüyordu çocuğu, maksat benim gönlüm hoş olsun. Özge diye bir kız vardı sınıfımızda. Berke sayesinde o da benimle konuşmaya başlamıştı, zaten bir anda sınıfın gözdelerinden biri haline gelmiştim. Özge ile konuşurken kendimi farklı hissediyordum. Nasıl anlatsam bilemiyorum, çocukluktu yani aşk diyemezsin ama yakın bir şeydi. Hislerim vardı ona karşı beslediğim. Açılmak istedim hep, ama cesaretimi toplayamıyordum çünkü sünepe bir çocuktum. Bu sıralarda biz rap dinliyoruz diye bizim tayfaya sınıftan Oğuzhan katıldı. Çocuk zengindi, ben fakirdim, diğerleri orta halli. İnan, çocukken fakirliği, ezikliği ve ergenlik çağında öğrenilmesi gereken çoğu duyguyu öğrenmek çok yorucu ve üzücüydü. Her şey üstüme biniyordu. Oğuzhan zengin olmasına rağmen rahat anlaşabildiğimiz bir çocuktu. Tamam illa ki parasını övdüğü zamanlar olurdu, yeni kol saati, yeni ayakkabı vesaire ama iyi bir çocuktu. En iyi benimle anlaşırdı. Birbirimize her şeyi anlatırdık, her konudan muhabbetimiz olurdu kendisiyle. Bazen de rap yazıyoruz deyip bir kaç söz karalardık, sınıfın ortasında çıkıp okurduk. O zaman eğlenmeye başlamıştım işte. Okulun sonlarına doğru, üçüncü sınıf biterken konuşup anlaştık. O sınıfta Halime diye bir kızı seviyordu, bende Özge'yi. Öğretmenimizle konuşup, sene sonu partisi düzenleyelim dedik. O şarkıları ayarlayacaktı, böyle küçük bir parti gibi bir şey olacaktı sınıf içerisinde. Çocuktuk ama romantizm ne demek bilirdik. Parti günü gelip çattığında, sınıfla birlikte dans edebilmek amacıyla eğlenceli şarkılar açardık işte bilirsin "Papi Chulo" tarzı. Bir iki şarkı böyle geçtikten sonra romantik bir şarkı çıktı, tam dans etmelik. Konuşurken, böyle bir şarkı çaldığında o Halime'yi, ben de Özge'yi dansa kaldıracaktık."

"Güzelmiş. Tabii çocukluk olduğu için ortada bir ciddiyet yok ama en azından öğrenmişsiniz bir şeyler." dedi gülerek. Bende gülerek karşılık verdim ; "Biz aslında diğerlerine öğretiyorduk." 

"Önce ben gidip Özge'ye "Bu dansı bana lütfeder misin?" dedim. Dizi ve filmlerden öğrenmiştik bu cümleyi. Özge şaşkın bir ifadeyle elimi tutup ayağa kalktı, kara tahtanın önünde dans ediyorduk. Bu sırada öğretmen bize şaşkın bir tebessümle bakıyordu, sınıfsa "Vaaay" deyip gülüyordu. Oğuzhan'da benden sonra gidip Halime'ye aynısını yaptı, iki çift kara tahta önünde dans etmeye başladık. Özge bana bakamıyordu, utanmıştı. Bense gözlerimi ondan alamıyordum, garipti yani görsen çocuk mu yoksa ergin mi diye düşünürsün. Tenefüs zili çaldığında partimiz bitmişti. Özge hala bu şoku atlatamamıştı, bense ona açılmak için bir fırsat bulduğumu düşünüyordum. Halime ile Oğuzhan çoktan çıkmaya başlamışlardı, bende Özge'yi sınıf kapısının arkasına çağırıp yere diz çökmüştüm. Daha "Benimle" kelimesi ağzımdan çıkarken bitirmeme izin vermeden "Hayır" deyip gitmişti. İnan çok üzülmüştüm, ilk defa sevip, ilk defa red edilmiştim. Dolayısıyla dalga konusu olmuştum. Sınıfın içinden çıkıp, okulda ki tüm sınıflara yayılmıştı bu olay. Berke, Göktürk ve Oğuzhan beni teselli ediyorlardı. Bende üzülmeye devam ediyordum. Özge'nin peşinden bayağı bir koşmuştum."

"Üzüldüm, ama sence red edilmen normal değil mi ? Çocuktunuz yani senin anladığın gibi, Özge'de tüm duyguları anlayabilmek zorunda değil. Seçimlerimiz hep farklıdır." dedi. Cevabım bir filmden kesit olmuştu; "Seçimlerimiz farklı olabilir ancak yaşanacakların hepsi aynıdır.". Tabii çocukluk konusunda haklıydı, bir şey diyemedim o konuda. 

"Özge'yi takip edip, evinin yerini öğrenmiştim, kaçıncı katta oturduğunu bile, 2. Kattaydı.  Sonralarda içime "Acaba abisine söyler mi?" diye bir korku dolmuştu. Tek başıma gitmiyordum o yüzden, Berke'de yanımdaydı. Berke ile gidip, Özge apartmana girdikten sonra sokakta "Özgeee" diye bağırırdık. Tuhaf, okulda bir tek "s" ve "z" harflerini söyleyemeyen ben vardım. Nasıl olurdu da "Öğğgeee" diye bağıranın ben olmadığımı anlayamazdı. Anlamıştı da zaten. Cam da bir hareketlilik hissettik mi, evlerinin karşısında ki eski sağlık ocağının merdivenlerine saklanırdık. Saklandığımız yerden çıkmadan göz ucuyla camlarına bakar, kimse yoksa tekrar çıkardık ortaya. Bir süre sonra zillerini çalmaya başladık. Bir zaman sonra bunun kıza zarar verebileceğini düşündük aile bakımından. Bir daha da gidip ne bağırdık, ne de zillerini çaldık."

"Ya sen harbi deliymişsin. Takip edip, bağırmak ne bileyim tuhaf ve delice şeyler. Yaşınız olsa bir şey demem de üçüncü sınıfa gidiyorsunuz." dedi gülerek. Ona katıldım söylediklerinde, deliydim, deli severdim. 

Uykumun geldiği gözlerimden anlaşılıyordu o sırada. "Uykun gelmiş, uyusana." dedi. "Devam etmeyecek miyiz ?" dedim usulca. "Günler çuvala mı girdi ?" dedi oda. Günleri bilmem ama, şu yaşadıklarımı hatırlarken bıraktığı izler tazeleniyordu, ben çuvala girip, diri diri yakılmak istedim..


Düş'tü, DüştümWhere stories live. Discover now