WEST COAST - 3

404 54 18
                                    

Müziğin beynime mermi gibi işlediğini fark ettim. Belki de beynime işleyen şey müzikten çok gördüklerimdi. Her şeyin bu kadar kolay olup olmadığını düşündüm. Birinin sizi sevdiğine tüm kalbinizle inandıktan sonra bir anda her şeyin yalan olabileceğine inanmak bu kadar kolay mıydı? Aldatılmak öyle bir histir ki bir insana her şeyinizi verdiğinizde onu bir başkasıyla görmenin yıkıcılığı yaşarken ölmek gibidir. Çünkü her şeyinizi verebileceğiniz birine daha fazla vericeğiniz bir şey yoktur. Ve çaresizlik önce kalbinizi sonra da beyninizi kemirip bitirir. Bir bakmışsınız ki bu dünya denen koca gemide kaptanınız artık sizinle yolculuk yapmak istemez olmuş. Edward. Benim koca gemimin kaptanı. Görünüşe göre artık beni gemisinde barındırmaktan pek hoşnut değil.

Sinirden tüm bedenimin titrediğini hissedebiliyordum. Hatta bacaklarım o kadar titriyordu ki ayakta durmakta güçlük çektiğimi hatırlıyorum. İki dakika önce elimi sımsıkı tutan adamın elini şimdi saçlarının yarısı siyah yarısı beyaz giyinişi tıpkı bir fahişe gibi olan aslında at gibi bir kadın tutuyordu. Ne yazık ki sadece tutmuyordu. Resmen kafası kıyak bir biçimde Edward’a kucak dansı yapıyordu. Bir saniyeliğine Edward’ın gözleri gözlerimi buldu. Ve bana yalvaran gözlerle baktı. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ne yapabilirdim ki? Küçük bir kız çocuğu gibi yanlarına gidip onu kendine mi şikâyet edecektim? Önce orayı gidip ikisinin de yüzüne tükürmek istedim. Ama kıza yapabileceklerimin sınırı yoktu. Ona karşı daha acımasız olabilirdim. Çünkü kızın gözlerindeki bakışlar ve tatmin olma hissi sinirlerimi hoplatıyordu. Ama hiçbir şey yapmadım. Ve suratımdaki ifadeyle ona karşı olan tüm hislerimi olduğunca açık bir biçimde aktardığımı düşünüyorum. Ki bunların hepsi saniyelik olaylar çünkü onları görür görmez orayı terk etmeyi planladım ve orayı gerçekten terk ettim.

Barın kapısından tam çıkacağım sırada kolumdan birisi sıkıca tuttu ve tüm gücüyle beni kendine doğru çekti. Bu kişinin kim olduğunu tahmin etmek pek de zor değildi. Bedenim hızlı bir şekilde yön değiştirmişti ve Edward’la aramda santimler bile yoktu. Bedeninin sıcaklığını hatta soluklarını suratımda hissediyordum. Gerçekten de çok hızlı soluk alıp veriyordu. Konuşmasını bekledim. Her zaman konuşmasını istedim. Suskun tavrından nefret ediyorum. Bir şeyleri sürekli benim kendi kendime anlamamı beklemesinden bıktım. Elleriyle sıkıca tuttuğu koluma doğru sert bir bakış attım. Kolumu ellerinden kurtarmaya çalıştım beni zorluyorlardı. Ben kaçmaya çalıştıkça hiçbir şey söylemeden beni engellemeye çalışıyordu. Sanki bir açıklama yapacak gibiydi ama katiyen buna yeltenmedi. “Direnme Lana” derken gözlerindeki hırsı görebiliyordum. “Bana emir verebileceğini mi sanıyorsun? Kimse bana emredemez. Ayrıca kolumu acıtıyorsun bırak gidicem.” diyebildim. Sesimin titremesini durduramıyordum. Karşısında ağlayamazdım. Şimdi olmazdı. Derken sol gözümden hızlıca bir damla yere doğru yuvarlandı. O kadar çaresizdim ki. Ağladığımda sığındığım tek kişiden şimdi ağlarken kaçıyordum. Ellerinden kurtuldum ve hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan dediği şu sözler beynimde yankılanırken çantamdan tek dal parliamenti çıkardım.

“Ağlama! Kahretsin ağlama! Özür dilerim tamam mı? Siktiğimin gözyaşlarını kes artık!”

WEST COASTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin