Otuz Birinci Bölüm

1.3K 118 184
                                    

"Onu annen mi yaptı?"

Calum'la yatağın üzerinde tembellik yapıyorduk. O, odamı tararken omzuma yaslanmıştı. Her cümlesi içimden bir parça koparıyordu.

Ben cevap vermeden onaylanacağını bildiği için devam etti.

"Bir santim bile kaymamış."

Odamdaki her eşyayı böyle değerlendiriyordu. Masamın üzerindekileri bile. Renklerini, yerlerini, şekillerini...

Hepsinde benden ve kendisinden iz arıyordu. Sabah ışıklarıyla değerlendirmeleri daha net oluyordu.

Bahsettiği annemin bana on beş yaşımdayken hediye olarak yaptığı ayçiçeği tarlası resmiydi. Duvarımın üzerinde duruyordu. Kapı açıldığında arkaya gizleniyordu. Tekrar kapatana kadar görünmüyordu. Onu babamdan böyle gizlemiştim. Odaya annemin resimlerini asmamdan nefret ederdi. Evin herhangi bir köşesine yerleştirilmesinden de.

"Calum," ertelediğim soruyu sorma vakti gelmişti.

Calum, hım sesi çıkardığında dudaklarımı ıslatıp annemin resmine bakışlarımı sabitledim.

"Kendini mutlu hissediyor musun? Pişmanlıkların var mı?"

Bir süre sessiz kaldı. O rahatsız edici sürede gözlerimi sarı ayçiçeklerinin bulunduğu tarla resminden ayırmadım.

Annemle ikimiz babamdan gizli gitmiştik. Teyzemin çiftliğinde bir tarla tamamen ayçiçeklerine ayrılmıştı. Yedi yaşındaydım ve tarladaki çiçeklerin boyu benden uzundu. Kaybolmaktan korkmama rağmen içine dalmaktan çekinmemiştim. O zamanlar çok daha cesurdum.

"Mutluyum ve hayır bir pişmanlığım yok," duraksadı ve devam etti. "Elbette isyan ettiğim olaylar olmuştur. Herkes 'keşke,' der. Sonra düşününce aslında yaşanan her şeyin birer deneyim olduğunu fark eder."

Onu seviyordum. Mantıklı düşünmesini, tüm farklı düşüncelere açık olmasını, onun her halini seviyordum.

"Ama seninle birlikte değildim." dedim. Onu kendimden nefret ettirmek istemediğim halde sözlerim o yöndeydi.

Karnımın üzerinde dinlenen elime uzandı fakat tutmadı. Onun yerine kolumda parmağını dolaştırmaya başladı. Bir tüy gibi. Dokunmuyordu ama öyle bir dolaştırıyordu ki içimi ürpertiyordu.

"Sen yazdın ama öyle değil mi? Ben senin hayallerine ortak oldum. İstemediğin hiçbir şeyi yazmadın. Bu da doğal olarak bizi birbirimize bağlıyor."

Gözlerimin dolmasını istemiyordum. Onun bu kadar anlayışlı olması beni çok mutlu ediyordu. Bir yandan da korkuyordum. Gerçekleri söylediğini biliyordum elbette ama benden gizlediği bir yanının olmasından da endişeliydim.

Ben onun yerinde olsam sinirlenirdim. Sevdiğim kişinin aslında benimle olmadığını, benim hissettiklerimi hissetmemiş olmasını düşünmek bile nefes almamı zorlaştırıyordu.

"Felicia,"

Başını omzumdan çekip doğruldu ve yan dönüp bana baktı.

"Elinde olsaydı benimle olacağını biliyorum."

Uğruna her şeyi feda edebilirdim. Gidişini ve beni arkada bırakmak zorunda kalışını görmektense onunla birlikte gitmeyi tercih ederdim. Michael beni anlayışla karşılardı biliyorum. Onun da benimle gelmesini isterdim ama onu sürüklemek, hayatından koparmak doğru gelmiyordu. Evet, en yakın arkadaşımdı ama benim bencilliğim yüzünden kendi hayatını geride bırakamazdı. O yüzden ondan ayrılmak zorunda kalırdım ve en çok ona üzülürdüm. Mutlu olduğunu düşünerek içimi rahatlatmaya çalışırdım.

War of HeartsWhere stories live. Discover now