13

498 47 6
                                    

Pamir, oturduğu sandalyede gergince kıpırdanırken, gözleri merdivenlerin başında dikilen Çağlar'daydı. Yerini belli etmiyordu, zaten masasını söylemişti ve hali hazırda profil fotoğrafı da herkese açıktı.

Hatırlamasa bile, artık kendisine bir göz aşinalığı olmuş olmalıydı.

Çağlar, etrafta dolanan gözlerini en sonunda Pamir'e çevirdiğinde bir anlığına bütün bedeninin titrediğini hissetti. Sanki, zemin ayaklarının altından çekilmiş gibi sarsıldığını... İçini saran bu anlamsız duyguyla adımlarını tüy hafifliğinde atarak masaya doğru ilerledi ve elini sandalyenin sırtlığına koyduktan sonra, "Pamir?" diye sordu.

Çocuğun gözlerinden geçen ifade içini sızlatsa da, emin olmak zorunda hissediyordu kendini. Her gece onun fotoğrafına bakıp onu hatırlamaya çalışmış olsa da, hatırlayamamıştı en nihayetinde. Bir oyun olduğunu bile düşünmüştü ancak sonrasında gördüğü fotoğrafların bir yalan olamayacağını da kabullenmişti.

Kısacası kafası çok karışıktı ve bütün bu karmaşanın sorumlusu şimdi, kendisine bakıyordu.

"Benim," dedi çocuk, bakışlarının aksine dingin bir sesle. "İstersen yanıma otur, takvimdeki şifreleri çözdükten sonra kalkıp gideceğim."

Çağlar, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırırken, onun bu tepkisine bir anlam yüklemek istiyordu. Madem kendini hatırlatmak istiyordu, o zaman neden daha çok vakit geçirme şansını reddediyordu ki?

"Oyalanma Çağlar."

"Şey..." derken, Çağlar, Pamir'in sandalyesinin yanındaki sandalyeye geçti ve oraya yerleşti. "Peki," derken de cebindeki telefonu çıkartıp masaya bıraktı.

"Telefonunu değiştirmemişsin."

"O yüzden takvimdeki bilgiler duruyor ya..."

"Phone clone'da da bilgiler dururdu Çağlar ve sen telefonunu her zaman kopyalarsın."

Çağlar, şaşkınlıkla Pamir'e döndü. "Neden öyle yaparım?" diye sordu, şu anda öyle bir şey yapmıyordu.

Pamir de başını kaldırdığında, bir an öylece Çağlar'ın yüzüne bakakaldı. Dilinin ucuna kadar gelen kelimelerin önü bağlandı ve tek bir şey söyleyemedi. Sadece, özlemini çektiği yüze, o güzel gözlere bakakaldı.

Pamir'in, Çağlar'da en sevdiği şey gözleriydi. Griye çalan mavi gözleri Pamir'e neredeyse boğulmak üzere olduğu denizi hatırlatıyordu. Puslu bir günü, huzursuz bir sabahı... Pamir, depresif şeyleri sevdiği için Çağlar'ın parlayan gözlerine böyle anlamlar yüklerdi. Şimdi iki yıldır görmediği o güzel gözler, karşısındaydı ve o gözlere doğrudan bakmayı o kadar çok özlemişti ki... Kalbi acıyordu.

Gözleri buğulanırken, başını çevirdi ve hafifçe yutkunarak, "Bir keresinde telefonuna yanlışlıkla format atmış ve bütün fotoğraflarımızın silinmesine sebep olmuştun. O günden sonra her şeyi kopyalar oldun. Evimde, bende bıraktığın harici hard diskler var, onlarda da bir sürü video ve fotoğraf var," dedi Pamir. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Açsana telefonu," dedi, Çağlar'a bakmadan.

Çağlar ise biraz önce yaşadığı anın etkisiyle uyuşmuştu. Kendisine bakarken genişleyen gözbebekleri, hemen ardından gözlerinin yaşarması... Titreyen sesi.

Çağlar, onu dakikalar önce canlı olarak karşısında gördüğü ilk andan bu ana kadar içinde çokça şey hissetmişti. Hepsini karmaşa olarak tanımlamıştı ama asıl tanım, eksiklik olmalıydı. İçindeki bu hisse bir isim veremiyordu çünkü o ismi verebileceği anlar zihninde eksikti.

Usulca telefonu açarak, ikisinin arasına koydu. Ekranda, Çağlar'ın şu anki sevgilisi olan Cansu'yu öptüğü bir fotoğraf vardı ve Çağlar o fotoğrafın varlığına o kadar alışmıştı ki, bunun Pamir'i nasıl etkileyeceğini fark etmemişti bile.

Hatırla Beni | #texting ✅Where stories live. Discover now