''Dünya ne kadar diye sorsalar, 'Onun gözleri kadar' derdim."
---
Bu neydi şimdi?
Bilinmeyen Numara: Hangi çiçekten çalıntıdır huyun?
Bilinmeyen Numara: Hangi ırmağın peşinde kaybolur güzün?
Bilinmeyen Numara: Çok yürüsen ormanında bulur muyum?
Bil...
Deniz ve Emir'in düğün günüydü bugün. Ve şuan karşımda 1 saatlik gecikme olacağını söyleyen adamlara ne tepki vermem gerektiğini düşünüyordum.
"Ayla hanım iyi misiniz?"
Derin bir nefes aldım.
"1 saat vaktimiz yok. Size verebileceğim maksimum süre 45 dakika. O da en iyi ihtimal."
Berkin gelmişti.
"Tamam sen sakin ol. Halledeceğiz, çık yukarı sen. Ya da bir kahve iç. Kendine gelirsin."
Daha fazla strese girmemek adına çıktım mutfaktan. Salona girmeden önceki büyük duvarı kaplayan aynadan kıyafetimi kontrol ettim. Çok beğenerek satın almıştım ve vücuduma oturmuştu.
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Ege'nin yanına gittim. Misafirler yavaş yavaş geliyorlardı.
"Naber?" dedi bana.
"Yoruldum ya."
"Normal."
Yanına geçip oturdum.
"Oğuz gelecek mi?" diye sordu.
"Emir'in nikah şahidi Oğuz, Ege."
"E sende Deniz'in şahidisin."
"Maalesef öyle denk geldi." dedim. Keçi ve ot diye düşün." diye mırıldandım.
Telefonumu kontrol ettim.
"Burak nerede kaldı?"
"Telefon geldi, acil çıkıyorum Ayla'ya haber verirsin dedi."
"Ege 2.5 saattir gelemedi. Telefonumu da açmıyor."
"Gelir ya. Dert etme. Sen asıl Oğuz'u dert et. Adama resti çektin, sonra orada bırakıp çıktın."
"Ne yapacaktım pardon?"
"Kuzen benlik bir şey değil. Bana kalsa burnu sürtsün ama sen seviyorsun."
"Öyle bir salaklık yapıyorum, evet."
"Mehter takımı gibisiniz. 1 ileri 2 geri gidip geliyorsunuz."
"Umursamıyorum diyorum ama üzülmekten çok sinirleniyorum artık."
"Onu fark ettim."
Ege'yi dinlerken bir yandan da Burak'ı tekrar tekrar arıyordum.
