10.Bölüm: Sessizlik

20 6 1
                                    

10.Bölüm: Sessizlik

Bütün sessizliği içine alan bir dünyada yaşayabilir miydiniz?

Bütün dünya bilmese de çektiğiniz acıların kırıklarını, kendi başınıza toparlayabilir miydiniz?

Dünya başıma yıkılmıştı ve ben sadece bekliyordum. Yaşadıklarımın saçmalığı beni her geçen gün delirtiyordu. Beynimse benden hiç ummadığım bir şekilde yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Benimle oyun oynayan insanlara karşılık zayıflığımı mı gösteriyordum. Sahi ne olmuştu bana? Birkaç günde yaşadıklarım beni hemen düşürmüş müydü? Üzülmüş müydüm yoksa...

Ağlar mıydım ki ben...

Ne olmuştu bana...

Okula gittiğim günleri hatırlasaydım keşke, evimizin sıcaklığını, geri dönseydik geçmişe, hiçbir şey olmamış gibi hayatımızda...

Düşüncelerimin saçmalığıyla gözlerimi tekrardan açtığımda, elime bağlanan ipi yavaşça genişlettim. Bileklerim kızarmıştı ve araba da oldukça sıcaktı. Yan tarafıma doğru baktığımda araba yavaşça ilerledi ve hiç bilmediğimiz bir deponun önünde durdu. Sert bir şekilde kapı açıldığında arkamdaki adam kolumdan tuttu ve beni hızlıca bir şekilde ileriye doğru itti. Ellerimin üzerine düştüğümde avucumun bir acıyla yandığını hissettim. Yavaşça ayağa kalktım. Yorgundum ve hiçbir şey yapmadım. Şuan ayakta bile uyuyabilirdim. Adam koluma girdiğinde beni çekiştirdi ve hızlıca içeriye soktu. "Adam..." dedim ne dediğimi bilmiyormuşum gibi "Yavaş ol." Yüzünü bana çevirdiğinde, maskesinin altından gülüyor muydu yoksa ben mi öyle görüyordum hiç anlayamadım. İçeriye girmiştik ve burası oldukça sıcaktı. Gözlerimi gezdirdiğimde gene aynı adamla karşılaştım ve tam gözlerimin içine baktı. Gene gülümsüyordu. Yoksa ben mi delirmiştim. Başka bir yöne doğru yöneldiğimizde merdivenlerden indik ve direk olarak asansöre bindik. 3. Kata basmıştı ve sanki tanıyormuşum gibi önüne doğru eğildim. Yüzü maskesinden dolayı tam net değildi ama ben bunu bir yerde görmüştüm, hatırlıyordum. Neyse diyerek doğrulduğumda asansör geleceğimiz yerde durdu ve değişik bir kapının içinden geçtik. Burası aşağıya göre daha da büyüktü. Korumalar beni içeriye doğru itti ve annem ile babamın da olduğu büyük bir yere girdik. Onları gördüm ve tekrardan derin bir nefes aldım. Yanlarına doğru ilerlerken bir anons duyuldu ve gideceğim yerde değil de sanki onların beni durduracağı yerde durdum. "Herkes kendi adının yazılı olduğu bölüme gitsin ve tam altında beklesin." kimse, sesi çok sertti ve insanın içine ürperti getiriyordu. Ben de tam bölümümün altında durmuştum. Ne kadar da şanslıydım. Annemin yeri sağımdaydı, babamın ise solum. Bölümlerine doğru ilerlediler. Göz kararı baktığımda, aramızda en fazla 7 veya 8 metre vardı. Gitmelerine izin verdim. Hiçbir şeyi engellemedim. Zaten ne olacağını da bilmiyordum ki...

Bir anons daha yükseldiğinde gene içim ürperdi ve söylediklerini bir bir dinledim. "Herkes arkasındaki bölmeye bir sayı girsin ve tekrardan önüne dönsün." Arkamı döndüm, çıkan sayılardan rasgele bir şekilde 9 sayısına bastım ve hızlıca tekrardan önüme döndüm. Anneme baktığımda hangi sayıya bastığını sormak için dudaklarımı oynattım. Ve o an bir anons daha yükseldi. "Bu bir oyundur ve oyuncuların aralarında konuşmaları yasaktır." Biz bir oyuncu muyduk? Bilmediğimiz bir oyunun içine mi düşmüştük. Evet, bu bir saçmalıktı. "Neyden bahsediyorsunuz?" diye gür bir sesle bağırdığımda tekrardan devam ettim. "Hiçbir oyuncu bilmediği bir oyunu oynayamaz. Bu gerçek hayat bile olsa..." "Bildiğiniz bir oyunu, oynayacağınızı düşünmüştük..." dedi farklı bir ses araya girerek...

"Eğer hatırlamıyorsanız, aklınızı yitirmiş olmalısınız." diye devam etti. Cümleler yavaşça beynimde yankılanmaya başladı. Hayla anlayamıyordum. Ne oluyordu...

Annem yerinde kıpırdandığında ona doğru döndüm. Bir şey mi oluyordu. Neden böyleydi...

Daha sonra babama döndüğümde ona da aynısı olmuştu. O da kendi kendine kıpırdanmaya başlıyordu. Anonstan bir ses daha yükseldiğinde artık çok geçti, oyun başlamıştı. "Sistemden çıkan sorular ve şıklarınız kayıt altına alınacaktır." "Lütfen bunu da siz seçiniz." sesler gene yükseliyordu. Arkamı döndüm ve oyuna başlama düğmesine basıp oyunu başlattım. Ama bir şeyler ters gidiyordu. Başlatma düğmesine bastığımda önüme hiçbir soru çıkmadı. Sorular gene cevapsız kaldı. "Sorular cevaplanmadığı sürece süreniz dolar ve cezanız verilir. Bilginize..." bu ceza neydi. Yanıma doğru döndüğümde annemi gördüm. Annemin gözleri kapanmıştı ve yerdeydi. Babamın olduğu tarafa da baktığımda, babamın da gözleri kapalıydı ve o da yerdeydi. Yerimden kıpırdandığımda anonstan gene ses yükseldi ve olduğum yerde durdum. " Cezanız verilecektir, süreniz doldu." İçeriye birisi girdiğinde elinde eldiven vardı ve evet, o yaşlı adamdı. Bana gülümsedi ve belindeki silahı çıkararak yavaşça havaya kaldırdı. "Merhaba, cesur kız..." dedi. "Karşılaşmamıza sevindim." Cezayı o mu verecekti. "Evet..." dedi içimi okurmuşçasına. "Sadede gelelim". Silahı bana doğru kaldırdığında kendimi geriye doğru attım ama şuan yapacak hiçbir şeyim yoktu. Kapana kısılmıştım. "Elindeki silahı indir ve bana bunun açıklamasını yap." dedim bağırarak...

"Aaaa..." dedi üzülmüş bir sesle "Yoksa baban anlatmadı mı ?"

Babam bana neydi anlatmamıştı. Bu adam ne söylüyordu. Babamın anlatmadığını yaşlı adam yavaşça anlatmaya başladı. "Bütün haksızların arasında benim oğlumu 12 yıldır hapiste tutan kim ?" "Suçsuzken ve en önemlisi de o sözleşmeyi imzaladığında başına geleceklerden haberi yok muydu ?" "Doğru ya..." dedi beni baştan aşağı süzerek "Kendi kızı da imzalamış bir aptal gibi..." dedi. "Öyle değil mi?" diye sordu bana, susuyordum ve asla cevap vermeyecektim. "Öyle değil mi?" dedi heceleyerek, silahı yukarıya doğru sıktığında "Söylesene..." diye bağırdı. Bu adam gerçekten bir psikopattı. Ne yaptığını da bilmiyordu. Susuyordum ve ben, gene susuyorum. "Susuyorsun ha..."diye bağırdı tekrardan...

Acaba konuşuyordum da bu adam kendi kafasında sustuğumu mu hayal ediyordu. "Peki, öyle olsun, bunu sen istedin." dedi. Tekrardan bana doğru yaklaştığında silahı yukarıya kaldırdı ve ben gözlerimi kapattım. Kendi ölümüme kendim gelmiştim. Üzüldüğüm tek şey annem ve babam olmuştu. Benim yüzümden hayattan yok olup gitmişlerdi. Her şeyin sorumlusuydum. Ben her şeyin sorumlusuydum. "İntikam..." dedi yaşlı adam boğuk sesiyle, artık başım dönüyordu çünkü bu duyduğum son cümleler olacaktı. Silah sesi duyuldu ve o kurşun, o silahın ucundan çıktı. Peki ya ben hayla hayatta mıydım? Nefes alıyor muydum?

Düşüncem dudaklarımdan bir nefes olarak çıktığında, arkadan bir silah daha patlamıştı. Yoksa annem ile babama hiç acımadan kurşun mu sıkıyordu. Kalbime bir acı saplandı. Bir yerden değişik bir koku geliyordu. Gelen koku benden mi geliyordu yoksa odadan mı geliyordu bilmiyordum. Sahi ya, gelen kan kokusuydu. Yoksa ölüyor muydum?

Evet.

Ben ölüyordum ve gene yalnızdım. Ben öldüm ve gene yalnızım...

*Namludan çıkan kurşun ilk önce kalbini deler...

.

RauntWhere stories live. Discover now