2. EKİP

65 13 1
                                    


Mert'in sesini duyana kadar gözlerim kapalı kalmıştı sanki dünyadan soyutlanmış gibiydim ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum. Gözümü açtım ve boşluğa uzun uzun baktım. Mert tekrar seslendi.
"MİNEL orda mısın? Uyumuş olamazsın değil mi? Minel cevap versene"
"Buradayım o çeneni biraz daha kapalı tut"
Elimdeki feneri önce yere doğru yaktım sonra ışık ayarını yükselttim. Odanın içine tuttum tam karşımda battaniyeden yaptığım kanlı, dağılmış yer yatağım, duvardaki çatlaklar, ortada etrafa saçılmış vaziyette olan kırık içki şişeleri, ellerimi, ayaklarımı bağlamak için kullandıkları halat ip, tahta ve demir sopalar, duvardaki bıçak darbeleriyle parçalanmış tablo, yine bıçak darbeleriyle parçalanmış yastık kılıfı yere saçılmış şekilde duruyordu. Odadaki her şey o geceki yerindeydi. Gözlerimi tekrar sıkıca yumdum o gece olan her şey bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Nefes alış verişim hızlanmaya başladı, elim kalbime gitti bana inat eder gibi buradayım diyordu. İşlem tamamdı, artık buradan çıkmam gerekiyordu ama bir şey beni durdurdu gözüm yattığımın olduğu yerde duvara yapıştırdığım ama arbede sırasında kenara düşmüş olan annemle küçüklük resmime takılmıştı. Beni bırakmadan bir gün önce çekilmişti o resim geçmişime dair tek delilim, belki de hatıra olsun diye bırakmıştı ya da nefret kusmak için aradığım yüzü hatırlamamı sağlamak için bırakmıştı bilmiyordum, resmi bir keresinde yırtıp parçalara ayırmıştım sonra pişman olup bantla tekrar eski haline getirip duvara asmıştım ki hep gözümün önünde olsun, beni bırakıp gidişini asla unutmayayım. Ayağa kalkıp resme doğru bir adım atmıştım tam o sırada Mert'in sesi gene duyuldu

"Minel artık çık şu lanet olasıca yerden. Bir saat oldu. Minel beni duyuyor musun? Ediz arayıp duruyor daha fazla oyalayamam."
Cevap vermeyince kapıya vurmaya başladı. Resme bakmaktan vazgeçtim,
bugünlük yeterince kendime yüklenmiştim, tekrardan kapıya yöneldim dağılmış saçımı düzelttim ve kapıyı açıp odadan çıktım, arkamı döndüm kapıyı kilitledim.
Yüzüne bakmadan geçip gidecektim ama Mert kolumdan tutup beni durdurdu. Bakışlarım yerdeydi, Yüzünü yüzümün önüne doğru eğdi.
"İyi misin? Yüzün çok solgun görünüyor."
"Eve gidelim, çok acıktım. Ediz ve Zümra endişelenmiştir." Diyerek kolumu elinden kurtarıp merdivenlerden çıkmaya başladım. Peşimden gelirken bir şeyler mırıldandı ama duymadım ya da umursamadım şuan tek derdim eve gitmekti.
Mutfak tarafına gittik burası arkaya bakıyordu, eve giriş çıkış yerimdi, sadece bizim açabileceğimiz şekilde bir kilit sistemi yapmıştım. Camdan önce ben sonra mert çıktık camı eskisi gibi kapattım. Bahçe tarafından yola çıktık mert elindeki şapkayı benim kafama taktı, bir kolunu da omzuma attı. Normal şartlarda elini iterdim ama şuan bunu yapmak istemiyordum, suratına baktım hafif bir tebessüm ettim, sonra başımı tekrar yola çevirdim. Aniden durdu koluyla beni de durdurdu, yüzünde şaşkın bir ifade oluştu.

"Bugün kendin gibi değilsin ne içerde gitmem konusunda ısrar ettin, ne de şimdi kolumu ittin ve en garibi bana gülümsedin gerçekten iyi misin? Bu aralar biraz garipsin fazla gülümsüyorsun bu senin gibi biri için kötü bir şey"

"Bence siz ne istediğinizi bilmiyorsunuz eskisi gibi olunca da gıcık ve suratsız olma diye söyleniyorsunuz ."
Yüzüme baktı sonrada boşta kalan eliyle yanağımı sıktı. Anında eline vurdum ve onu ittim.
" Yemin ederim ayarın yok Mert, yüz vermeye gör hemen şımarıyorsun"
"Sanki ne yaptım" dedi dudağını büzerek.
"Artık sus ve hızlı yürü yoksa otobüsü kaçıracağız, birazdan da yağmur başlayacak gibi ve sen ıslanmaktan nefret edersin"
Yüzünde gülümseme oluştu ve adımlarını hızlandırdı. Otobüse son
anda yetiştik, hemen cam kenarına oturdum ve yüzümü camdan tarafı çevirdim yol boyunca Mert'in bakışlarını üzerimde hissettim, bir şey söylemek istiyordu ama bir sebepten kendini tutuyordu.

Otobüsten indiğimizde dediğim gibi yağmur başladı. Evimiz durağa
on dakikalık yürüme mesafesindeydi ama yağmur şiddetli olunca mertle beraber koşmaya karar verdik. Bana kalsa yavaş yavaş, ıslana ıslana yürürdüm. Yağmurlu havalarda kulaklığımı takıp ıslanarak yürümeyi seviyordum, ama Mert bey bundan pek hoşlanmıyordu. Koşarken bir ara Mert'in ayağı takıldı, sırtından son anda yakaladım yoksa yere yapışıp sırılsıklam olacaktı, evin önüne vardığımızda Mert nefes nefese kalmıştı ve dizlerinden destek alarak yere doğru eğilmişti, ben ise koşmaya alışkın olduğum için normal nefes alıyordum kafasını hafif kaldırdı bana baktı
"Niye o kadar yolu sadece ben koşmuşum gibi duruyor şu halime bak başka yerlerimden nefes alıyorum." dedi nefesi yetmediği için öksürmeye başladı.
Zile basarken gözlerimi devirerek cevap verdim
"Abartma mert bu kadarcık mesafede bu hale gelmenin tek sebebi antrenmanlarını düzgün yapmayışın, yarından itibaren benimle beraber antrenman yapmaya geri dönüyorsun"
Kapı açıldı merdivenlerden çıkarken söylenmeye başladı.
"Hayatta olmaz biz Ediz ile daha iyi takımız sen beni öldürüyorsun" Kapıya geldiğimizde Ediz'in sorgulayan bakışlarını gördüm.
"Gene mi antrenman konusu yüzünden ağlıyor bu bebe "dedi biz içeriye girerken, Mert ona omuz atarak içeriye girdi. Bende arkasında seslendim
"Kaçışın yok Mert boşuna uğraşma." Sonra Ediz'e döndüm ve "Selam
yakışıklı, mis gibi kokular geliyor neler hazırladınız bize ?" diye sordum göz kırparak. İçeriye girdiğimde Zümra masaya tabakları koyuyordu. Ediz ile nefis yemekler hazırlamışlardı bu işte benim aksime baya iyilerdi. Üstümüzü değiştirdik ve masaya oturduk onlar konuşmaya atışmaya başlamışlardı, ben ise yemeğimi yerken onların yüzlerini izlemeye başladım. Gelin size benim ufak ekibimi tanıtayım.

Ediz ile Zümra kardeşlerdi. İki sarışın, mavi gözlü afet.
Ailelerini on üç yıl önce trafik kazasında kaybetmişler ve amcaları onları
yanına almış. Kısa bir süre sonra onlar daha yaşadıkları acıyla boğuşurken akrabaları Zümra'yı yurt dışında çocuğu olamayan yabancı bir aileye yüklü miktarda para karşılığı satmak istemişler. Ediz buna karşı çıkınca da zorla bir gece kaçırıp götürmeye çalıştıkları sırada çıkan arbedede Ediz amcasını bıçakla ağır yaralamış ve Zümra'yı da alıp kaçmışlar, akrabaları yıllarca onları aramışlar daha sonra Ediz'in bana da detaylarını tam anlatmadığı bir olay sonucu kendilerini bir kaza sonucu ölü olarak göstermişler bu sayede akrabalar peşlerini bırakmış yani hepimizin geçmişi olaylı ve acılarla dolu.

Ediz ile ben aynı yaştaydık, Mert 21, Zümra ise en küçüğümüz 20 yaşındaydı. Zümra aşırı masum bir yüz ifadesine sahipti bu bizim için hep bir avantaj olmuştu. Masum görünümünden ötürü hiçbir olayda dikkat çekmiyordu,
o bizim mekân inceleyicimiz ve plan kurmaya destek olanımız, alternatif fikirler üretenimiz, elimiz kolumuzdu ve şunu söylemeliyim aşırı iyi yemek yapar parmaklarınızı yersiniz. Güzel ve yetenekli. Ediz'e rağmen peşinde bir sürü erkek vardır. Gıcık ve kıskanç Ediz, Mert kızın kimseyle konuşmasına izin vermiyorlardı. Benim yanımda fazla sıkamıyorlardı çünkü sadece bakışlarımla bile onları geri püskürtüyordum, bu yüzden Zümra dışarıda hep dibimde dolanırdı onlarda benden korktukları için karışamazlardı.

Ediz kızların bakışlarıyla yediği o çocuktu. Kemikli ve keskin yüz hattı, uzun ve kaslı vücudu, renkli gözleriyle ona düşmemek elde değildi. Dışarı hep beraber çıktığımızda kızların gözleri o ve Mert yüzünden hep üzerimizde olurdu. Onunla çıktığım bir iş vesilesiyle tanışmış yeteneğini fark etmem üzerine araştırıp uzun ısrarlar sonucu gruba dâhil etmiştim. Ediz grubun teknoloji dehasıdır ona bir bilgisayar verin ve yapabileceklerini sadece izleyin. Giremeyeceği sistem, erişemeyeceği bilgi yoktu. Zümra ve benim üzerimize titrerdi. Mertle sürekli uğraşır ve didişirlerdi. Ekibe hatta hızını alamayıp bana bile sürekli abilik taslıyordu. Fazlasıyla korumacıydı, bu özelliği beni biraz boğuyordu aslında niyeti kötü değildi, sorun bendeydi bu kadar önemsenmek beni sıkıyordu.

Mert ise sevimli ve bir o kadar da yakışıklıdır, siyah saçlı, koyu kahverengi gözlü, uzun boylu bir çocuktu, yakışıklılık konusunda sürekli Ediz ile 'ben senden daha yakışıklıyım' diyedidişirlerdi , Zümra ile ben o sırada onlara gözlerimizi devirerek bakardık. Mert bazen bu tartışmayı abartır, Ediz'in tepesine çıkıp kola gibi yapışır ve Ediz'in omzunu ısırırdı, gerçekten tam bir baş belası.
Onunla yedi yıl önce ıssız bir inşaatta karşılaştık. Ailesi tarafından sokağa
atılmıştı. Onu gördüğümde bir inşaatta karton bir kutunun üstünde yatıyordu. Kendine bile bakamayan ben bir anlık cesaretle onu yanıma almıştım. Bu zamana kadar çoğu kez pişman olmuş olsam da, şimdi geçmişe bakınca iyi ki o gün arkamı dönüp gitmemişim diyorum, tabi ki bunu ona hiçbir zaman söylemedim, hemen şımarır Koala gibi yapışırdı bu huyu olmasa iyi çocuktu aslında. Ekibimizin kurnazı, eli hızlı olanıdır, siz ne olduğunu anlamadan cebinizdeki cüzdanı saniyeler içinde alır ve ortadan kaybolur.

Ben ise kahverengi saçlı, koyu kahverengi gözlü, 1,73 cm boylarında, işine yarayacak derece güzel bir yüze ve vücut hatlarına sahip bir kadınım. Ekibin başı, gücü ve işleri halledeniyimdir, biri konuşturulması gerekiyorsa bunu ben yaparım çünkü diğerleri bir noktaya kadar devam edebilirler çünkü yaşadıkları onca şeye rağmen hâlâ vicdanlı insanlar. Ben acıma duygusu olmayan sadece amacına odaklanıp bu uğurda acı çektirmekten zevk alan, eğer karşımdakini öldürmem gerekiyorsa da asla tereddüt etmeyen biriydim. Genellikle ben işi teslim alır onlara getiririm, onlar bana ortam hazırlar ben de işi hallederim. Tabi onlardan gizli yaptığım tehlikeli işlerde olurdu ama bunu bilmelerine gerek yoktu. Mert ile ben genellikle sahada olanız, Ediz ile Zümra çok gerekmedikçe sahaya inmezler. İşte biz böyle bir ekiptik.

Yemeğimizi bitirmek üzereydik, yemek boyunca üçü gene sohbet
etmiş ben sadece yemeğimi yemeye odaklanmıştım bu yüzden onlardan önce bitirdim bardağımı tabağıma koydum, ayağa kalktım, elimi masaya iki kere yumruk yaparak vurdum ve teker teker parmaklarımı sesli bir şekilde masya değdirdim, Ediz lafını bitirmedi ve hepsi birden bana baktı çünkü bu bizim iş var deme şeklimizdi.
"Yemeğinizi bitirin, ortalığı toplayın ve beni çağırın.
BÜYÜK VE RİSKLİ BİR İŞ VAR KONUŞMALIYIZ..."
Devam edecek...

KÜLLERİNDEN DOĞAN KATİLWhere stories live. Discover now