PİKNİK-2

197 51 353
                                    

Yeni bölümle merhaba...

Gördüklerim karşısında nasıl tepki vermeliyim bilmiyorum. Bağırsam mı? Koşsam mı? Yoksa çalılara iyice sinsem mi? Bağırsam kim yardımıma gelecek, piknik alanından o kadar çok uzaklaştım ki, bağırmam sadece onların dikkatini çeker.

Koşsam, yok bu da mantıklı değil yakalaya bilirler. En iyisi iyicene çalılara sinmek.

Yavaş yavaş olanları idrak edince, sanki içimde kendimi savunabilme gücü hissettim. Oysaki imkansız. Ben normal insan onlar da şuan da gördüğümce insan ama nasıl insan, kurttan insana dönüşen, evet evet doğru gördüm az önce kurttan insana dönüştüler, İkisi erkek biri kız ama kurt, insan olanından.

Bunlara görünmeden buradan kaçmam gerekiyor. Az önce olanları düşündükçe içimdeki o savunma gücü büyüyordu, buna bir anlam veremiyorum. Ne yapacağım ben şimdi? Beni fark ettiler mi acaba, etseler niye öyle sakince bir şey olmamış gibi konuşsunlar ki. Belki de kokumu aldılar bunlar kurt değil mi? Alırlar kokumu.

Ne yapacağım boncuk boncuk terlemeye ellerim uyuşmaya başlamıştı. Sanki bir şeyler içimden çıkacaktı. Kalbim o kadar hızlı atıyordu. Kafamı onlardan çekip etrafa bakındım. Sağ köşede ağacın gövdesinin önünde Kar’ı gördüm. Durup öylece bana bakıyordu. Hıh sana da küsüm Kar. Beni buraya peşinden sürükleyen sensin ama ben de aptalım ki seni takip ediyorum. Offff daha ne kadar gizleneceğim hakkımda bir fikrim yok. Tekrardan biraz yükselip baktığım da hala aynı yerde konuşuyorlardı. Düşündükçe tedirginlik beni içine çektikçe çekiyordu. Ses çıkarmamam ve sakin olmam, dikkatli adımlar atıp buradan uzaklaşmam gerekiyor, sadece bu kadar basit.

Hadi Astra, kızım yaparsın sen kendine güven nefes al ver. Kar benim olduğum tarafa geliyordu. Hayır! Kar gelme. Ses çıkarırsan biteriz. Ama endişelendiğimin aksine Kar ses çıkarmadan öyle kolaylıkla geldi ki mal gibi yüzüne bakıyordum. Ben öyle bakıyorken ona, o bana “yaa ne sandın” bakışları atıp sırıtıyordu. Yok ben kafamda iyicene kurgu yazdım korkudan. Saçmalamaya da başladım.

Her neyse tavşanla vakit kaybedemem. Yavaşça, eğilmiş bir şekilde yürümeye başladım ama nereye gideceğimi bilmiyorum. Kızım, cidden battın sen çırpındıkça da batıyorsun.

Oturup ağlasam kaderim bu diyip, böyle ölmek varmış, gidip kendimi önlerine yem diye atayım yesinler beni. O sivri dişleri, ayy düşündükçe tüylerim diken, diken oldu. Kaç Astra kaç bunlar seni sivri dişleriyle parçalarlar kemiklerini bile yerler, topukla buradan çabuk.

Etrafa bakındım daha fazla dayanamayacaktım. Eğildiğim için ayaklarım uyuşmaya, bacaklarım ağrımaya başladı. Yürüdüm sessizce nereye  gittiğimi bilmeden tavşan da benle geliyordu, hep senin yüzünden zaten geldi bu işler başıma bir de yanımda geliyor. Azıcık daha oradan uzaklaşırsam göremeyecekleri bir şekilde koşa bilirdim.

Yürüdüm zorlansam da yürüdüm. İyicene uzaklaştıktan sonra ayağa kalkıp koşmaya başladım. Ne kadar koşula bilirse karıncalanan ayaklarla.Koştum sadece kaçmak için koştum. Sağa, sola ağaçların arkasından koştum, Kar da benle beraber geliyordu.

“Oh ne güzel! Kar gelme peşimden git.” Tabi beni dinlerse, hala benimle geliyor. Piknik alanına yaklaşmıştım daha hızlı koştum. Hala oradan sağ kurtulduğuma inanamıyorum. Ağaçların içinden çıktım ve ailemi gördüğüm gibi yanlarına koştum, kan ter içinde kalmıştım.

Yanlarına vardığımda nefes nefese kalmıştım. Annem sadece garip bakışlar atmıştı. Babam hemen gelip bana sarıldı. Bende karşılık verdim. Amaris’in bana uzattığı suyu alıp içtim. Babam tabi hemen sorgu sual moduna geçti.

“Astra ne oldu kızım, niye koşuyorsun öyle? Sanki atlılar kovalıyor.”

Ne diye cevap versem ki ben şimdi babama, gördüklerimi desem inanmazlar bile.

Son Varis: Uyanış Where stories live. Discover now