Bölüm/16

162 19 34
                                    

Tatilin sonuna gelmiş oruçlu oruçlu okula başlamıştık. Bunun benim için tek bir güzelliği varsa o da onun varlığıydı. Bir insanın varlığı ne derece güven verebilirse o kadar güven veriyordu varlığı. Bundan sadece bir kaç sene önce varlığından haberim olmayan birinin şimdi varlığı olmadan yaşayabileceğimi düşünememem neyin nesiydi? Onu tanımadan önce burnumun ucunu göremiyordum. Çünkü o burnumun ucundaydı ve ben onu göremiyordum. Sorun şuydu. Ben onu tanıdıktan sonra da onun yüzünden burnumun ucunu görememeye başlamıştım. Tüm dünyam o olmuştu sanki. Dünyam başıma yıkıldığından beri o enkazın altında, onca yıkıma rağmen açmayı başarmış bir tomurcuktu sanki kalbimde.

Yazın sıcağında yağıp ferahlatan bir yağmur, bir mutluluk gözyaşı, güvenli bir sığınak ve onca olumsuz duygunun içinde içimi rahatlatan güzel bir his gibiydi Ammar... kendimi bu kadar kendisine yakın hissederken aramızda uçurumların olduğunun bilincinde olduğum tek şahıstı. Düşüncelerimin gel gitleri arasında boğuşurken çarptığım sertlikle yalpalamış, kolumdan tutularak düşmekten son anda kurtulmuştum. Başımı kaldırdığım da koyu kahve bir çift gözle karşı karşıya kalmıştım. Daha önce görmediğimden emin olduğum bu insan evladı neden pişmiş kelle gibi sırıtarak bakıyordu bana?

Ağzının ortasına bir tane çaksam ifadesi düzelir miydi?

"Ne bakıyorsun kardeşim? Bana bakacağına önüne bak!"

"Önümde sen varsan?"

"İnimdi sin virsin vivivi bir tane çarparsam önünde sadece asfalt olur çekil şuradan."

"Sinirini bile özlemişim biliyor musun Günseli?"

"Adımı nerden biliyorsun sen?"

"2 yıldır kesintisiz peşindeyim kızım. Nasıl bilmeyim? Ayrıca tükürdüğümün okulunda herkes tanıyor zaten Seni!"

Bi dakika bi dakika ne dedi o?

"Sapık mısın lan sen?"

"Senin sapığınım güzelim."

Ne diyordu Ammar? Heh hatırladım "Ben oruçluyum!"

"Nazlanacağım diyorsun yani güzellik?"

Pekâlâ benden günah gitti.

"Iy tosbağaya bak. Sen olsan olsan sap olursun bu ahlakla. Senin... Hatta sadece senin değil kimsenin güzeli ya da güzelliği değilim ben! Topla o ağzını yoksa iyice dağıtacağım!"

Pis ağzından çıkan bu kadar söz üzerine iğrenç bir kahkaha olmuştu. Kusacağım a dostlar yardım edin! Ay dur keşke kahkahayla yetinseydi...

"Ha tek kötü olan ahlak yani. Olsun bebeğim düzeltiriz. Tip de sıkıntı olmasın da."

"Bak çocuk dayak yemek istemiyorsan hemen şimdi defol buradan. Ahlakın leş olduktan sonra tipin zaten kokuşmuş iskeletten farksızdır. İkile!"

Onun gitmek için bir hamle yapmak yerine önce bozulmuş sonra tekrar eski haline dönüp sırıtan kellesini görünce daha fazla burada duramayacağımı anlayıp yönümü tam tersi istikamete çevirmiştim. Taki kolum tutulup, bedenim tekrar eski yerine çevrilene kadar.

Peki bu kadarı fazlaydı! Okulun ilk haftasından sicilime leke gelsin istemezdim ama ne burada durup bu herifin beni taciz etmesine izin verecektim ne de "b-bırak kolumu" diye ona yalvaracaktım!

Kolumu tutan elimi kurtarmak için kolumu önce sertçe çektim sonra da diğer elimle yüzüne sağlam bir yumruk geçirdim. Pekâlâ ortalıkta bu kadar pislik varken kendimi savunmayı bilmek zorundaydım değil mi!? Bu bir şiddet değil mecburiyetti. Başka türlü ne o beni bırakırdı ne ben bu rezil durumdan kurtulabilirdim.

BEN ORUÇLUYUM (RAMAZAN TEXTİNGİ)जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें