Bölüm 30

3.2K 190 59
                                    

Medya | Aklınızda daha kolay canlanması için temsili bir fotoğraf sadece. [The eighth sense.]

Bölüm şarkısı: dosii - the one exists in my memories.

EREN

"Abi Eren vampir diyorum salak mısınız?"

"Lan daha iki dakika önce Oğuz'a oy vermedin mi sen? Eşitlendiler diye ikinci tura gittik ya hani?"

"Hee doğru. Pardon oğlum kafam karışmış. Oğuz lan vampir!"

"Çok içti yine."

"Ne alakası var eşşek? Olabilir böyle şeyler. Oğuz işte amına koyayım."

"Tamam kardeşim, devam."

☁️

'Çok zalimsin, hem gülümsememe izin vermiyorsun, hem de beni her an gülümsemeye kışkırtıyorsun.' diyor Jane Austen, Gurur ve Önyargı kitabında.

Başlarda, bu söz bana fazlasıyla imkansız ve açıkçası biraz da anlaması zor bir denklem gibi görünürdü. Çünkü bilirsiniz, o zamanlar bir insan gülen yüzünü solduran birine nasıl olur da aşkla bağlanabilir diye düşünür; buna bir türlü anlam veremezdim.

Ancak son günlerde her ne kadar istemeden de olsa, bu duyguyu ziyadesiyle deneyimlemeye başladığımı hissedebiliyordum. Öyle ya, çoğu zaman kendi hislerimden dahi ölesiye korkuyor; kendime deli gibi kızıyordum.

Kendimle alakalı bir şeyleri fark etmeye başladığım o ilk andan beri köşe bucak kaçtığım ne varsa, ki buna Bulut'tan hoşlanmaya başlama ihtimalim de dahildi, son birkaç gündür acımasızca karşıma çıkıyor ve onunla yüzleşeyim diye yalvarıyordu sanki bana. Oysaki benim buna ne cesaretim ne de gücüm vardı.

Hiçbir zaman için ona olan hislerimi bir kalıba sokmaya çalışmamış, kendimi hep onun en yakın arkadaşım olduğu gerçeğiyle karşı karşıya bırakmıştım. Olması gereken buydu ve hiçbir zaman daha fazlasını arzulamamıştım. Ya da bilmiyorum, belki de arzulama hakkını görmemiştim kendimde.

Onu hep en samimi duygularla sevmiş, onun da beni her hâlde kabul edeceğine inanmıştım. Lâkin maalesef, bazen işler pek de istediğimiz gibi gitmezdi. Gitmemişti de. Hâl böyle olunca, son kalan mutluluk kırıntılarımı teker teker toplamış ve kendime alabildiğine umursamaz bir maske inşa etmiştim. Kimse beni kıramasın diye değil, üzüldüğümü anlayıp bundan güç bulamasınlar diye edinmiştim bu maskeyi. Belli bir süre işe de yaramıştı aslında. Dayanabilmemi sağlamıştı.

Fakat, insanın en yakınından gelen darbelere karşı alelade bir maskeyle korunamayacağı gerçeğini hesap edememiş; tam o noktada, ona yenilmiştim.

"Neden yalnızsın?" dedi Bulut yanıma otururken. Yemekten sonra hep birlikte biraz içmiş, bol bol sohbet etmiş ve oyunlar oynamıştık. Uzun zamandır bu kadar eğlenceli ve bir o kadar da keyifli vakit geçirdiğimi hatırlamıyordum. Şimdiyse deniz kenarında kumsala oturmuş, şarkı dinleyerek dalgaları seyrediyordum. Kulaklığımın tekini alıp kendine taktığında hafifçe gülümsedim. "Bilmem." dedim omuz silkerek. "Biraz hava almaya çıkmıştım sadece."

"Anladım." diye mırıldandı ellerini iki yanına yerleştirip hafifçe geriye doğru yaslanırken. "Güzelmiş." dedi sonra. Bakışlarım merakla ona doğru döndüğünde "Şarkı yani." diye açıkladı kendini.

"Kaldı 8." dedim. "Sever misin ki? Pek senlik değil gibi."

"Artık seviyorum." dedi, beklediğimin aksine bakışlarını kaçırmamıştı gözlerimden. Kaşları her zamanki gibi hafif çatık, siyah saçları dağınıktı.

"Doğru tercihler yapmayı öğrenmişsin." dedim ilk gözlerini kaçıran ben olurken. "Geç kalmışsın ama."

"Şu an gruptan bahsetmiyorsun gibi geldi." dedi, dudaklarının arasından küçük bir kıkırtı kaçırmadan hemen önce. Kelimeleri yuvarlıyor, yüzündeki gülümsemeyi silemiyordu. Sanırım ben yanlarından ayrıldıktan sonra biraz daha içmişlerdi. "Hadi ya?" dedim alay eder bir tonda. "Ne zamandan beri bu kadar kıvrak zekalısın?"

"Bir süredir." dedi o da bana ayak uydurarak.

"Üç dört ay öncesinde de böyle olmanı dilerdim." dedim hiç çekinmeyerek. Alkolün etkisinden olsa gerek, cesaretimi toplamak için çabalamama gerek kalmamıştı.

"Yapma." dedi beni susturmak ister gibi. "Şimdi olmaz." diye devam etti ses tonu ciddileşirken.

"Ben de öyle demiştim." dedim, gözlerim dolmaya başlamıştı. Bunu niye yapıyordum kendime? "Sen bana ilk kez vurduğunda, 'yapma.' demiştim. Dinlememiştin. 'şimdi olmaz.' da deseydim, o an beni rahat bırakır mıydın?"

Gözyaşlarım istemsizce yanaklarımdan süzülmeye başladığında lanet ettim kendime. Yine susmayı becerememiş, her şeyi berbat etmiştim. Kafamdaki sesler susmuyordu. Ne zaman son bulacaktı?

Yakamı aniden kavradığında beklemediğim hamle afallamama sebep olmuştu. Bir kavgaya daha hazır değildim. Katiyen, hazır değildim. Vücudum titremeye, parmak uçlarım uyuşmaya başlamıştı. "Bulut.." dedim sessizce. Devamında ne söyleyeceğimi bilemediğimden olsa gerek; o an ismini söylemem, boş bir yakarıştan farksızdı. Bedenimi sertçe kendine çekti ve "Özür dilerim." dedi sadece. Kalın ses tonu derinleşmiş, yeşilleri koyulaşmıştı. Başka bir şeyler daha söylesin istedim ve fakat konuşmadı. Sonra ise kafamda canlanan yüzlerce felaket senaryosunun aksine, dudakları dudaklarıma kapandı.

Saniyeler içerisinde öyle karşı konulamaz bir arzu işledi ki kanıma; öleceğim sandım. Tedirginlikle titreyen dudaklarım kontrolü onun avuçlarının arasına bırakırken; bir eli soğuktan uyuşan yanağıma, diğer eli ensemdeki kısa saçlara tutundu. Yanağımdan birer birer süzülen yaşlar nefesimize karışırken bir şeyleri sorgulayabilecek ruh hâlinde kesinlikle değildim. Dudakları alt dudağımı kavradığında ve dili arsızca ağzımın içini turladığında, bu an sonsuza dek sürsün istedim. Lâkin zannediyorum ki tüm bunlar, yalnızca birkaç saniyeden ibaretti.

Dudaklarımız cılız bir sesle ayrıldığında çok kısa bir anlığına da olsa gözleri gözlerime değdi, ancak ne düşündüğünü anlamak her zamankinden daha zordu.

"Ben gidiyorum." dedi sakince ayağa kalkarken. "Gelirsin sen de."

Sonrasında ise tek yaptığı, gözden kaybolana dek arkasına bir kez dahi olsun bakmadan eve doğru yürümekti.

______

Yorum yapmadan okuduysanız kalbim cok kırık haberiniz olsn..

gülemezdim katilimle [bxb text]Where stories live. Discover now