Bölüm 2: Mürekkep

8 2 0
                                    


''Olmam gereken yerden çok uzaktayım, belki de yoruldum, bilmiyorum.  Öyle karışık, öyle yabancıyım ki, bu aralar kendime bile gelemiyorum.''

F. Dostoyevski


Gözlerinden uyku akarken bir yudum daha aldı boğazını yakan kahvesinden.

Kalemin ucunda biriken mürekkep, kağıtta izini bırakmaya başladığı an, ağlamaktan kızarmış olan gözleri tekrar yaşardı.

Yazdığı her şey yıllardır içinde derin yaralar açan gizli gerçeklerdi. Her bir kalem darbesinde içine işlenen yaraların tekrar kabuğu kalkıyor ve yeni, yeniden kanıyordu yorulmuş kalbi.

İşlediği hatayı yazarken kendini kaybetme derecesine geliyordu her seferinde. Elleri titriyor, mürekkebi kan görüyordu adeta. Daha fazla dayanamayacağını anladığında hızla kalktı yerinden. Yüzünü sıvazlayarak açık olan pencerenin önüne geçti yavaş adımlarla. Hava ne kadar soğuk olursa olsun evinde mutlaka bir cam açık olurdu. Kendine eziyet etme şekli buydu belki de, bilmiyordu.

12 yıldır peşini bırakmayan vicdan azabı yine kendini göstermişti. Ne zaman bir kaza haberi yazsa böyle oluyordu. Artık alışkanlık haline getirmiş olduğu şekilde üzerine sürdü terleyen avuçlarını. Saçlarını sağ omzunun üzerine alıp tekrar masasının önüne geçti. Oturmak için sandalyesini geri çektiği sırada kapının kilit sesi duyuldu. Bir panik kapladı o an tüm vücudunu. Çocukluğundan kalan bir korkuydu evde yalnız kalmak. İki adımla duvarın arkasına geçip elleriyle ağzını kapadı. Bu onu ansızın yakalayan panikatağın ilk evresiydi. Evine anahtarla girebilecek tek kişi yetimhane günlerinden beri ona hem kardeş, hem arkadaş  olan Mirel idi. Ama Mirel'in iki gün önce il dışına çıktığını ve gelmesine daha 4 gün olduğunu biliyordu. Abisi Tuğra ise hiç bir zaman anahtarla girmez sadece zile basardı. Ayza çenesine sıkıca bastırdığı ellerini yavaş hareketlerle yanaklarına çıkardı. Göz yaşlarının yanaklarını ıslattığını o an farketmişti. Dudaklarına değen tuz tadı her zaman midesini bulandırırdı. Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözlerini kapatıp içinde bulunduğu duruma ufak bir küfür savurdu.

Kapı kilidinin açılmadı sesi duyulduğunda gözlerini sıkıca kapatmış, olacakları bekliyordu. Yavaş yavaş yaklaşan adım seslerinin yanında bir de tanıdık ıslık sesi duyuldu. O an sımsıkı yumduğu gözlerini açıp duvarın arkasından hızla çıktı. Yaşadığı korku saniyesinde gitmiş yerini heyecan almıştı. 

Karşısında gördüğü kişi gözlerinin bu sefer mutluluktan dolmasına neden oldu. Usul usul akan gözyaşlarına bir de küçük hıçkırıklar eşlik etti. Kendisine gülümseyen adama iki adım yaklaştı ve titreyen dudaklarına rağmen isminin dudaklarından dökülmesine izin verdi.

"Çakır..."

Genç kız karşısındaki adama yavaş adımlarla yaklaşarak tam önünde adımlarını durdurdu. Aylar olmuştu o gideli ve senelerce gelmeyeceğini düşünüyordu. Öyle özlemişti ki, kendini tutamayıp boynuna sarıldı çakır gözlü adamın.

 "Geldin." 

diyebildi sesini güçlükle çıkararak. Genç kızın göz yaşları, adamın beyaz gömleğini çoktan ıslatmıştı bile.

 "Geldim." dedi adam ve devam etti. 

"Bir daha gitmemek üzere."

 Genç kız daha çok sarıldı, adam sarsılmaz duruşuna iki saniyeliğine ara verdi. O da özlemişti. Ayza, iki adım geri çıkarak gözlerini aylardır görmediği çakır renkli gözlere dikti. Öyle seviyordu ki karşısındaki adamı, sözcüklere dökemiyordu hiç bir zaman içindeki duyguları. Aslında yazmak en iyi yaptığı şeydi ama konu Cihan Karahan olunca kalem dahi oynatamıyordu.

Ruhumdaki FeveranМесто, где живут истории. Откройте их для себя