xxiv

465 61 82
                                    

birazcicik yorum rica etsem.❤

******************************

hyunjin

denizin kenarında ayağımla kumlarla oynarken jeongin'i bekliyordum. hava soğuktu biraz, rüzgar esiyordu ve gökyüzü bulutluydu. tenhaydı ortalık.

ayakta dolaşmaktan yorulup bir banka oturdum. saate baktığımda çoktan 2 buçuk olduğunu gördüm. yarım saattir onu bekliyordum demek.

ellerimi cebime sokup denizi izlemeye başladım. çok geçmeden hiçbir şey demeden yanıma oturdu biri. maske ve bere takmıştı ama gözlerinden jeongin olduğunu anladım. tek gözü hafif morarmış olsa da...

"jeongin?"

hiçbir şey demeden bana döndü. ben gülümsedim.

"şey, hoşgeldin."

yine hiçbir şey demeden kafa salladı. ben böyle geleceğini düşünmemiştim, güler şaka yapar falan demiştim kendi kendime ama çok soğuktu. pekâlâ, sanırım bunun sorumlusu bendim. o yüzden hiç şaşırmaya gerek yok.

ben önüme dönüp dudaklarımı birbirine bastırarak kafamda cümlelerimi toparlamaya çalışırken konuştu sonunda. yine dümdüz bir ifadeyle önüne bakıyordu. sesi netti.

"ne söyleyeceksen söyle de gideyim hemen, işim var."

ne diyeceğimi bilemedim. ortamı yumuşatmak adına sohbet etmeye çalıştım.

"ne işin var?"

tek kaşını kaldırıp birkaç saniye yan yan baktı bana. tabii, ne işi olacak? aptal kafam.

"hani çalışıyorum ya ben. öyle biri gelip beni ünlü etmediği sürece de çalışıp para kazanmak zorundayım. kusura bakma sana vakit ayıramadığım için."

"hayır, ben öyle demek istememişti-"

"hyunjin uzatma da ne söyleyeceksen söyle."

birileri ters tarafından uyanmış sanırım bugün.

yine de dediğine takılmadım ve göz teması kurdum onunla. "niye maske taktın? hasta mısın?"

gözlerini kaçırdı ve birkaç saniye duraksadı.

"hayır."

"neden taktın ki o zaman?"

gözlerini küçümsermiş gibi kısarak yine gözlerime baktı.

"bu tiple sokağa bile çıkamayacağımı daha önce sana belirttiğimi hatırlıyorum."

"bakabilir miyim yüzüne?"

"hoşuna mı gidecek yaralarımı görmek?"

"hayır." dedim hiç bozuntuya vermeden.

kaşları havalandı. nefes verirmiş gibi güldü ve omuzlarını silkti. "bak o zaman."

maskeyi çıkarmak için herhangi bir girişimde bulunmadı. o doğrudan gözlerimin içine bakarken elimi kulağının arkasındaki lastiğe götürdüm ve çıkardım maskesini.

dudağı iki yerden patlamıştı ve yanağında çizikler vardı. gerçekten kötü haldeydi yüzü. o düz ifadesiyle bana bakmaya devam ederken ben daha fazla bakamadım yüzüne. çektiğim vicdan azabını tarif edemem o an.

eğdiğim kafamı çenemden tutarak kaldırdı ve tekrar göz göze gelmemizi sağladı. giydiği boyunlu kazağın boyun kısmını açtı. yer yer morarmış ve çizilmişti. kolunu sıvadı daha sonra, orası da farklı değildi. tüm bunları yaparken yüzü aynı ifadede olduğu için ne düşündüğünü de anlayamıyordum. kızgın mıydı, üzgün müydü, yoksa her ikisi de mi? bu yüzden nasıl tepki vermem gerektiğini de bilemedim.

entrancing / hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin