KADER BAĞLARI

35 13 2
                                    

Genizimi yakan alkol kokusuyla mücadele ederken bir yandan az önce içerisine girdiğim meyhaneyi inceliyordum. Ahşap mimari oldukça yıpranmış ve eski görünüyordu. Yuvarlak ahşap masaların yanında aynı şekilde ahşap oturaklar bulunuyordu. Ortamdaki yaşlı adamların çoğu çok içmekten bir kenara sızmış, diğerleri ise şen şakrak sohbet ediyor ya da kumar oynuyorlardı.
Gözlerim boş bir masaya iliştiğinde oraya doğru hızla yola koyuldum.
Birisi arkamdan kolumu tuttuğunda hızla dönüp kolumu hızla çevirerek kolumu adamın kolundan kurtardım. Göz göze geldiğimde karşımdaki adamın yaşlı değil, benim gibi yirmilerinde olan kehribar gözlü bir gencin olduğunu farkettim. Çocuk ani refleksime şaşırmış olacak ki ağzı açılmış bana bakıyordu. Tek kaşımı kaldırarak ne yaptığının farkına varmasını sağladım. Gözlerine mahcubiyet indi ve "Pardon, korkutmak istememiştim sadece seslendim ama duymadın bu yüzden..." Sesi gittikçe kısılarak söyledi. Gözlerime bir an bile bakamadı. Bunun anlamı benden utanması mıydı? Tabii ki hayır.
Yüzüm acılarla doluydu. Sol elmacık kemiğimin hizasından başlayan, burnuma doğru uzanıp sağ elmacık kemiğime kadar gelen uzun ve derin bir dikiş izi vardı. Bu dikişin çok profesyonel olduğu da söylenemezdi çünkü tek başıma dikmiştim. Yüzümü bu yüzden saklardım hep insanlardan. Gerçi saklamama pek gerek yoktu, insanlar korktuğundan dolayı bakamazdı suratıma. Düşüncelere daldığımı farkettiğimde kendime geldim ve hemen siyah keten gömleğimin cebinden peçemi çıkarıp yüzüme bağlamaya çalışırken "Eğer bana seslenseydin emin ol duyardım. Bu yalanını es geçiyorum." peçemi bağlayıp pelerinimin bol şapkasını kafama geçirdim,  doğrudan gözlerine bakarak "Kimin adamısın bilmiyorum ama emin ol, bana bulaşmak pek istemezsin." karşımdaki çocuk beni alaya alır gibi gülümsedi ve gözlerimin içine baktı "tüh" kafasına vurar gibi yaptı. "Galiba yalanım yakalandı" ona gözlerimi kısarak baktım. Dudakları kulağıma doğru yaklaştı nefesini hissediyordum. Fısıldayarak "Orpheus..." dediğinde dudakları kulağımdan uzaklaştı ve tepkimi görmek için tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Nabzım hızlanmaya başlamıştı bile. "T-Tanrım... Yeraltı dünyasının şöhretli suikastçısı..." Ölüm korkusundaki bir insan gibi yere bakarak titrek bir sesle konuştuğumda bu adamın kim olduğunu anlamaya çalışıyordum. Benden çok uzun değildi 1.80 boylarındaydı. Gözlerinin kehribar hatta sarıya çalan bir rengi vardı, burnu düzgün , cildi bembeyazdı. Bu beyazlığa tamamen zıt olan siyah saçları da görsel bir şölen gibiydi.
Bu adamı daha önce hiç görmemiştim.

Peki bu adam beni nereden tanıyordu?
Eliyle beni çenemden kavradı, dudaklarında alaycı bir gülüş vardı. Ona bakmamı sağladığında: "Güzel oynadın, ama artık konuşmamızın vakti geldi Madeleine." Madeleine? Benim ismimi  biliyordu. Ama bu imkansızdı. Benim ismim yeryüzünden yıllar önce silinmişti. Ben kimliksizdim. Hızlıca çenemi tutan eline uzanırken bunu bir tehlike olarak algılamış olacak ki "Mekandaki herkesi çıkarın!" diye bağırdı. Ahşap kapılardan birinin açılmasıyla içeriye en az 5 tane iri yarı adam girmişti bile.

Öncelikle Bismillahirrahmanirrahim. Bu adam her kimdi bilmiyorum ama beni bu kadar tanıdığına göre hayırlı birisi olmadığı kesindi. Saniyeler geçtikçe mekana daha çok iri adam girip etrafımı çevreliyordu. "Ah, sen ciddi misin? , benim için bu kadar masraf yapmana gerek yoktu." derken dikkatini dağıtmak için konuştum. Bana doğru yaklaşırken "Madeleine, ben sana kendimi tanıtmayı unuttum, " gittikçe yanıma yaklaştığında pelerinimin altındaki hançeri her ihtimale karşı hazırlıklı tutuyordum, ne yaptığımın farkına varmış olacak ki dudakları kıvrıldı. Gözlerime kitlendiğinde bana yıllardır aradığı pahabiçilmez bir şeymişim gibi  bakıyordu. Tanrım... Eğer bu adam geçmişimdeki birisiyse ölmesi gerekirdi. Geçmişimde kalan kimse yoktu. Olmamalıydı da.

Elleri pelerinime uzandı ve şapkasını indirdi, eli yüzümdeki peçeye doğru uzanırken kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bana zarar vermeyecekti biliyordum, eğer vermek isteseydi bunu şimdiye kadar çoktan yapmış olurdu. "Ben ne demek istediğinizi anlamıyorum Bayım, beni olmadığım bir kişiyle ithaf etmeniz pek hoş değil" diyerek yapabildiğimce sevecen bir tonla konuştuğum sırada o, peçemi bir anda aşağıya doğru indirerek yüzümü çıplak bir şekilde bırakmıştı. Yara izime mi bakmak istemişti? Hayır, bu bana karşı yapılacak en kötü hamlelerden biriydi. Hançerimi yavaşça yerinden oynattım. Karşımdaki adamın eli burnumun üstündeki, yüzümün resmen ikiye ayıran yara izine dokunduğunda anlık yaşadığım panikle hızlıca hançerimi onun elini kesecek şekilde savurdum. Öldürücü bir darbe değildi. Uyarıcı bir darbeydi.

medya: orpheus (madeleine)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

medya: orpheus (madeleine)

ORPHEUSWhere stories live. Discover now