İDAM GÜNÜ

24 4 0
                                    

İdam günü...

Gece yarısı saat 02:58

Sessiz sessiz ağlıyordum. Evet, bugün ölmeyecektim ama ben zaten çoktan ölmüştüm. O adam benim ruhumu sadece öldürmekle kalmayıp bizzat kendisi gömmüştü. Benimkisi bir aşk hikayesi değildi, öyle olmasını istedim; O da beni sevsin istemiştim ama o krallığını seçti. Beni yüzüstü bıraktı, idam kararının alınmasında da o etkili oldu. Benim hayatımı mahvetmek için elinden geleni ardına koymadı.

Kenara sinmiş düşüncelere boğuşurken zindan kapısı büyük bir gürültüyle açıldı, kafamı kaldırma zahmetine bile girmedim. Metal duvarlar ayak sesleriyle yankılandı. Parmaklık kilidinin açılma sesini duymamla beraber bölüğüme çuval gibi bir şeyin düştüğünü hissettim gözlerimi yavaşça yukarı kaldırıp ne olduğuna baktım. Hayır bir çuval değildi. Lanet olsun. Bayılmış bir kızdı.

Muhafız yarım ağız gülerek "Al bakalım, sana arkadaş getirdim" diyerek yerde yatan kızıl saçlı kadını tanıttı. "O da senin yaşlarındadır, anlaşın bakalım" derken gözlerinden alaycılık akıyordu. Parmaklığı kapattı ve kilitledi "Ah, sen bugün ölecektin. Doğru ya unutmuşum. Yüce Zeus... Maalesef küçük kız, pek zamanınınız olmayacak gibi." dedi ve aylardır fırçalamadığı belli olan pis dişlerini göstererek gülümsedi. 

Sen öyle san.

Gözlerinin tam içine baktım ve insanları korkutan bakışımı karşımdaki kırk yaşlarında olan adama gönderdim. Korkmuş olacak ki yutkundu ve tebessümü soldu. Hızlıca zindandan ayrıldı. Sadece bir bakışımdan da korkmazsın be muhafız, bu kadar mı korkaksın?

Sindiğim yerden hafifçe kalktım ve yerde yatan kızıl saçlı kadına doğru ilerledim. Çok sıska duruyordu, onun bu haline üzülüp yanına oturdum ve bacağımı onun kafasının altına yerleştirdim. Bu lanet yerden çıkmadan önce biraz iyilik  yapmam, hiç de fena olmazdı.

Genç kadının yüzünü incelerken gözlerinin çevresindeki ve burnundaki yoğun kızarıklık ilgimi çekti. Burnu bu dondurucu hava yüzünden bile bu kadar kızaramazdı. Kirpiklerindeki ıslaklığı gördüğümde düşündüğüm şeyi kendi kendime kanıtlamış oldum. Bu kadını çok ağlatmışlardı. Gözlerinin çevresindeki yoğun kızarıklık saçlarının rengiyle yarışır haldeydi. 

Kızın yüzündeki pembe çiller sanki özenle yerleştirilmişti. Dudaklarının dolgunluğu, süt gibi beyaz teni ve ateş parçası olan bu saçlarıyla, genç kız gerçekten çok güzeldi. Kadının neler yaşadığını düşünürken canım yandı, Kim bilir neler yaşamıştı da aptal Zeus onu da buraya tıkmıştı.

Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladığında daha fazla dayanamayacağımı farkettim ve bacağımda yatan kızıl saçlı kadınla birlikte uykuya daldım.

Sabah saat 07:26

Gördüğüm rüyanın etkisiyle uykumdan uyanırken bacağımdaki ağırlığın hafiflediğini farkettim. Hemen toparlandım ve kızıl kadını aramaya başlamıştım ki, onu kenarıya sinmiş bir halde ağlarken gördüm. Çok masum duruyordu. Sessizce "Hey. kızıl, ağlamak sana hiç yakışmıyor" derken gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Kızıl saçlı kadın kafasını hafifçe yukarı kaldırıp burnunu çekti "Canım yanıyor Madeleine..." diye fısıldadı. Beni nereden tanıdığının sormak büyük bir aptallık olurdu. Sağ olsun (!) krallık her sokak başına fotoğraflarımı yapıştırmıştı. Halkı, beni yuhlamak için meydana davet ediyorlardı. Nasıl bir davetse.

"En azından duyguların hala yaşıyor kızıl," elimle kendimi gösterdim "Burada ölüden farksız bir insan duruyor." kırgın bir tebessüm gönderdim ona. "İsmin ne kızıl?" diye sordum ona doğru minik adımlar atarak.

ORPHEUSWhere stories live. Discover now