17. BÖLÜM

5.3K 253 177
                                    

Yeni bölüm için beğeni sınırını= 100 yapıyorum.
Yorum da buna ek olarak en az=100 olsun.

Bundan sonrası sizin ellerinizde sevgili okurlarım. Eğer beğeni sınırı tamamlanırsa gelecek bölümde görüşmek üzere hoşçakalın. 🌸⭐️💗

Bölümün ilk kısmı Bora'ya ait kısımlardan oluşuyor. Kalan çoğunluğunda ise Mira'ya ait olan kısmı ekledim. Umarım hoşunuza giden bir bölüm olmuştur.
_______________________________________

BORA KARADAĞ

Ömrümden geçip giden haftalar, aylar hatta yılların sonunda değişmeyen tek şey nedir diye sorsaydınız bana hiç düşünmeden kesinlikle yaşadığım ihanetler derdim. İlk önce annemin başlattığı bu ihanetler silsilesi zamanla yitip gitmek yerine hayatımda acı bir şekilde etkisini sürdürmeye devam ediyordu.Oturduğum çalışma masasının üzerinde elimde tuttuğum bardağı tek seferde kafama diktim.

Genzimi yakıp geçen o alkol tadıyla yüzümü buruşturmamak için kendimi epey zorladım doğrusu. Bu sefer aldığım alkol bünyeme ağır gelmiş, damağımda hiç sevmediğim bir tad bırakmıştı. İçimde yeşeren sıkıntıyla sanki bir anda geniş salon bana kutu kadar dar gözükmeye başladı.

Elim yer yer kan lekelerine ev sahipliği yapan üzerimde ki beyaz gömleğin ilk üç düğmesini buldu. Nefes almamı daha da kolaylaştıracakmış gibi açtığım düğmelerin bana pek de bir faydası olmamıştı. Sırtımı yasladığım sandalyede omuzlarımı da sıkıntıyla geriye doğru yasladım.

Tıpkı bir savaş alanını andıran evde yaşadığım en büyük eksiklik sadece bir kadına aitti. Hemde hayatıma yeni girmiş ama girdiği andan itibaren benim haberim olmadan tüm hayatım olmuş olan bir kadına. Mira'nın bedeni gözlerimin önünde, avuçlarımın arasından, bakışlarımı diktiğim şu kapıdan saatler önce öylece kayıp gitmişti. Ben onu tutamamıştım.

Onu karanlık ormanın içinde aradığım koskoca 1 saat sonucunda elime sadece kocaman bir hiç geçmişti. Mira'nın omuzlarıma yüklediği kocaman bir boşluk hissi. O ormandan çıkarak tekrar buraya nasıl döndüğümü, Göktuğ'a ait olan canlı her itinin kafasına nasıl öfkeyle sıktığımı bile silik birer parça olarak hatırlıyordum.

Ormanda üzerime sıkılan her bir kurşundan kaçmayı başarsam da bu Mira'nın izini kaybettirecek kadar bana zaman kaybettirmişti. Göktuğ şuan onun izini tamamen kaybettiğimi, benden daima bir adım önde olduğunu düşünüyordu muhtemelen.

Ama bu kocaman bir yanılgıydı. Onu kaybetmiş olabilirdim ama bu sadece şimdilikti. Göktuğ kazandığını sansa da onu bulduğum da bu büyük oynadığı oyunun bedellerini ona çok ağır ödetecektim. Mira gittiği her yere bana ait bir parçayı da götürmekle meşguldü.

Mira'nın ayaklarımın dibine düşürdüğü o bileklik hem benim hem de onun kurtarıcısı olacaktı. Bilekliğin içine küçücük ama etkili bir cihaz yerleştirmiştim. O ufacık cihaz sadece birkaç saat sonra Mira'yı onu elimle koymuşum gibi rahat bir şekilde bulmamı sağlayacaktı. Göktuğ bu hengamenin içinde o bilekliğin farkına bile varamazdı muhtemelen. Çünkü onun aklı bunu akıl edebilecek kadar sivri değildi.

Zar zor ayağa kalkan bedenim, adımlarımın yeni hedefini benden bağımsız bir şekilde yukarı kata yönlendirdi. Zihnim her tehlikeye karşı uyanık olsa da alkolün verdiği o tatlı sarhoşluk kanıma karışmaya başlamıştı bile. Öfkeliydim. Bu öfkem tamamiyle Mira'ya aitti. Eğer benim yanımdan kaçıp gitmeseydi şimdi Göktuğ gibi bir psikopatın elinde olduğunu bilerek beni öfkelendirecek her ihtimali düşünmüyor olacaktım.

Kayıp Pusula (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin