3. Bölüm

9 1 0
                                    

Ainon gözlerini açtığında saatin kaç olduğunu bile bilmiyordu. Saat muhtemelen gece yarısını geçmiş; ortalık oldukça sessizleşmişti. Ter içinde uyumuş ve her yeri tutulmuştu.

Yataktan kalktı uykulu gözlerle duşa gidip ter kokan antrenman giysilerini çamaşır sepetine bıraktı. Kafasını kaldırdığında aynada kolunun yansımasını gördü. Kolunu tutan beş parmağın izleri adeta bir harita gibi görünüyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kolu yeşilin ve siyahın her tonundan oluşuyordu. Bu görüntü karşısında kendini daha da bitkin hissetmiş, duştan sonra acilen bir şifacıya gitmeye karar vermişti. Nasıl olsa revir günün her saatinde nöbetçi bir şifacıyla birlikte açık olurdu. Belki de bu saate karar uyuması iyi bir şeydi, böylelikle kimse onu revire giderken göremeyecekti.

Ainon duştan çıktığında üzerine en rahat pantolonuyla onu sıcacık tutacak kalın bir kazak giydi. Üzerine de kabarık bir mont almayı tercih etti. Günün bu saatinde nasıl olsa onu hekimden başkası görmeyecekti. Odasının kapısını sessizce kapatırken sanki yatakhanedeki diğer öğrencileri uyandırmaktan korkar gibi parmak uçlarında yürümeye başladı.

Dışarıdaki sessiz avluya ilk adımını attığında, soğuk yüzüne çarpıp uykusunu biraz daha açmıştı. Revirler binanın ana kanadındaydı. U şeklindeki akademinin ortası ana kanat, sol tarafı askeriye kanadı, sağ kanadı ise akademi kanadıydı. Ortada ise gerçekten büyük; törenler, şenlikler ve diğer herşey için kullanılan bir avlu vardı.

Ainon avluda koşar adımlarla ilerlerken içine bir ürperti dolmasına sebep olan biri inleme duydu. Ne olduğunu anlamak için yerinde birkaç saniye durdu. Bir köpek, kedi ya da yaralanmış başka bir hayvan olmalıydı. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken aynı inlemeyi bir kez daha işitti. Hayır, bu kesinlikle bir hayvan değildi. Sesin geldiği askerler kanadına doğru temkinlice yaklaştı. Gecenin bu saatinde avlu oldukça karanlıktı. ''Hey, kim var orada?'' ses gelmedi.

''Eğer zor durumdaysan sana yardım edebilirim. Bana ismini söyler misin?'' Yine ses gelmedi. Ama Ainon bu sefer derinden alınan nefes seslerini işitebiliyordu. O seslere doğru minik adımlarla ilerledi. Karanlık köşeye yaklaştığında yerde kanlar içinde yatan koca bir bedenle karşılaştı. Bedenin etrafında kan adeta bir göl gibi dalgalanıyordu.

Ainon bu sefer hiçte soğukkanlı kalamamıştı. Elleri titriyor, ne yapacağını bilemiyordu. O an için aklına gelen en iyi seçenek çığlık atmak olmuştu.

Kulakları acıtacak kadar tiz çıkan çığlığı tüm avluyu doldurdu.

''Yardım Edin!.. Burada yaralanmış bir adam var! Yüzbaşı Brienas...'' sesinin imkan verdiği ölçüde bağırıyordu. Askerler ve akademisyenler kanadında odaların ışıklarının tek tek yandığını gördükten sonra koşarak yerde yatan adamı sırt üstü çevirdi. Tüm vücudu kanla kaplanmış adamın kim olduğunu anlayınca dudaklarından daha küçük bir feryat koptu.

Karnı boydan boya kesilen adam Bay Wayne'di. Savunma sanatları akademisyenleri, bu sabah gardını düşürdüğü için kendisine defalarca kızan, hepsine kendilerini savunmayı öğreten Bay Wayne kendini koruyamamıştı. Montunu üzerinden çıkarıp yerde yatan adamın kanayan yarasına doğru baskı uyguladı.

''Bay Wayne... Beni duyabiliyor musunuz? Lütfen cevap verin.'' Elini adamın boynuna götürüp nabzını yokladığında parmaklarının altında belli belirsiz kıpırtıyı hissedince derin bir nefes aldı. Adam ölmemişti.

Wayne sanki Ainon'u hissetmiş gibi gözlerini hafifçe araladı. Kesik kesik aldığı nefeslerle ''Ainon... dört beş gi.. gibi, görünebilir... a.. ama...'' derin bir nefes aldı ''aslında, birdir.'' Konuşmak için kendini zorladı ''kendini sakın... tehlikeye, atma'' demeyi başardı.

PATRİUSWhere stories live. Discover now