Bölüm 4

11 4 2
                                    

KORKU
Korkuyu hiç bu kadar yakından tatmamıştım. Amcam, bana annem ve babamın yokluğunu hissettirmemiş, yengem korkularımı yenmemi sağlamıştı. Korkmuştum, ama hiç bu kadar korkmamıştım. Küçük çocuklar nelerden korktuysa onlardan korkmuştum. Belki de beni korkuyu hissetmemem için sarıp sarmalamıştı amcam ve yengem, çünkü babası vefat eden kız çocukları korkar. Annesi vefat eden kız çocukları yalnız kalır. Yalnız kalmamam için herkes seferber olmuştu. Korkuyu sadece hafızamı kaybettiğim gün bu kadar yoğun hissetmiştim. Bugünkü gibi...

Gözlerimi açtım. Etraf karanlıktı. Ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Bir sandalyeye bağlanmıştım sanırım. Hiçbir şey görmüyordum. Karanlık ve soğuk. "Baba, burası çok karanlık. Üşüyorum, baba. Yardım et." İçimden yükselen bu sesi duyduğumda ürktüm. Küçükken söylediğim bir şeydi bu. Babamın intihar ettiğini öğrendiğimde hastanedeki boş koridora gece yarısı izinsiz çıkmıştım. Yere yığıldığımda ve kafamı vurduğumda, kafamdan akan kanı görünce söylemiştim bunu. Küçüklüğüm, çocukluğum. Korkma. Lütfen korkularına yenilme, Ay Parçam.

Bir anda demir kapı gıcırdayarak açıldı. Tavandaki ışığın defalarca yanıp sönerken çıkardığı cızırtıyı duyduğumda gözlerimi sıktım. "Gözlerini aç." Bu ses o adama aitti. Beni arabaya zorla bindiren adama. Gözlerimi büyük bir korkuyla açtım. Bakışlarımı rutubetten grileşmiş tavandan ayırarak sesin sahibine çevirdim. Bir anda bana doğru yürümeye başladı. Korkuyla yerimden sıçradım. Adam pis bir sırıtışla bana baktı. Açık kahverengi gözlerini üstümde gezdirdi. Daha sonra arkasında sakladığı kemeri çıkardı. Sessizdim, bana ne yapacağını bekliyordum. Kemeri havaya kaldırdı, havayı delip geçen kemerin sesi kulaklarımı çınlattı. Kemer, tenime sertçe yapıştığında acıyla bağırdım. İki, üç, dört, beş... Sürekli, durmadan kemer havaya kalkıyor, tenime iniyordu. Artık bağırmayı bırakmıştım. Bağıracak gücüm kalmamıştı. O sırada kapı açıldı. Kapı açılır açılmaz kahverengi gözlü psikopat, kemeri sakladı. İçeri mavi gözlü bir adam daha geldi. Yüz hatları onu oldukça masum gösteriyordu. "Söylediğin kız bu mu? Bakayım." Yanıma geldi. Çenemden tutup başımı yukarı kaldırdı, beni kendisine çevirdi. "Siyah saçlar, suçlu ve sanki birilerini öldürecekmiş gibi bakan yeşil gözler, bembeyaz bir ten, ha?" diye tısladı. "Suçlu gözler?" Mavi gözlü adam beni inceledi bir süre. Gözleri yüzümde gezindi ve en son gözlerimde durdu. Gözümden bir damla yaş daha aktı. Sonra çenemi bıraktı, kahverengi gözlü psikopata döndü. "Çık aptal herif, çık!" Psikopat onun sözünü dinledi ve kemeriyle birlikte çıkıp kapıyı kapattı. Mavi gözlü adam, ellerimi ve ayaklarımı çözdü. Beni sandalyeden ayırdıktan sonra hafifçe uzaklaştı. Kollarımı gördüğünde sinirle soludu. Kollarım kemer darbelerinden kızarmış, yer yer kanamıştı. "Bunu sana o yaptı, değil mi?" Hafifçe başımı salladım. "Seni ondan uzak tutmam lazım o hâlde. Çünkü vazgeçmeyecek." Kısık ve çekingen bir şekilde sordum. "Neden vazgeçmeyecek?" Hafifçe kaşlarını çattı ve çenesi kasıldı. "Senden, seni öldürmekten vazgeçmeyecek." Ben ne yapmıştım da bir katili sinirlendirmiştim ki? Ne yapmış olabilirdim? "Neden beni öldürmek istesin ki?" Dudağı yukarı kıvrıldı. "İleride anlarsın, belki ben anlatırım." Gözlerimde ufak bir umut ışığı yanıp söndü. "N'olursun çıkar beni buradan. Lütfen kaçmama izin ver." Dudaklarını büzdü. "Ben yardım etmem. Ama seni biraz da olsun koruyabilirim." Konuyu değiştirdi. "Benim adım Araf, Araf Keskin, sen?" Cevap vermek istedim ama nefes almakta zorlandım. " Ayza İnanç." Hafifçe yutkundu. "Bu bodrumda kalmayacaksın." Kolumdan tutacağı sırada "Dokunma bana!"diye bağırdım. "Dokunurum sana!" diye tısladı. Kolumdan tuttu, çekiştirerek bodrumdan çıkardı. Küfürler mırıldanıyordu.Oturma odasından geçerken bize dönen iki bakış eşliğinde beni merdivenlere doğru sürükledi. En sonunda bir odaya geldik. Kapıyı açtı ve beni içeri fırlattı, resmen fırlattı. "Her zaman ilk gördüğün zamanki kadar iyi niyetli olmayacağım, dikkatli ol." diyerek soludu ve odanın kapısını kilitledi. Odayı birbirine katmaya başladım. Beni bir odada kilitli tutamazdı. Buna hakkı yoktu. Yaparsa bir yolunu bulur, illaki kaçardım. Saati aldım, yere fırlattım ve kırıldı. Vazoyu alıp duvara vurdum. Kitaplık vardı. Kitaplardan birinin tüm sayfalarını yırttım. Sonra kitaplığın sabit olmadığını anlayınca onu da devirdim. Evden çıt çıkmıyordu. O kadar çığlık attım, bağırdım, çağırdım ama sanki evde kimse yoktu. Sonra gözüm perdeye kaydı. Sonra oradaki metal sandalyeye baktım. Yavaşça gidip perdeyi araladım. Cam kırılabilirdi, ama önünde demir parmaklıklar vardı. Sandalyeyi aldım ve cama geçirdim. Defalarca kez vurdum. En sonunda küçük bir çatlak oluştu. O çatlağa odaklandım. Çatlağa vurdukça çatlak büyüdü ve cam patladı. İlk engeli aşmıştım. Demir parmaklıklardan aşağı baktım. Çok da yüksek değildi. Atlasaydım en fazla bir iki sıyrık ve burkulmuş iki bilekle, hadi bilemedin bir de yere vurduğum kafamla yaşamaya devam edebilirdim. Sonrası koşma hızıma ve bir araba, bir insan bulup kendimi polis karakoluna atabilmeme bağlıydı. Demir parmaklıkların arasından geçip geçemeyeceğime baktım. Olmazdı. Sandalyenin ayağının çıktığını fark ettim. Metal ayağı alıp demir parmaklıkların arasına yerleştirdim. O an fark ettim. Demir parmaklıklar sağlam değildi, paslıydı. Her an yerinden oynayabilirdi. Metal ayağı kaldıraç gibi kullanıp parmaklıklardan birini büktüm. Artık içinden geçebilirdim. Parmaklıkların arasından yıldızlara baktım. "Baba, lütfen beni görüyor ol. Lütfen gel baba, kurtar beni." Sonra gücümü toplayıp aşağı baktım. İçimden üçe kadar saydım ve kendimi aşağı bıraktım. Yere indiğimde hiç bir şey olmamıştı. Dizim yarılmıştı, o kadar. Sonra koşmaya başladım. Ağaçların arasından geçtim. Bir anayola varana kadar ilerledim. Hiç durmadan koştum.

YANGINWhere stories live. Discover now