1. Bölüm - Prens

72.7K 2K 445
                                    


Bu bölüm için bana yardım eden dostum Rana'ya çok teşekkürler.
.Bölüm müziği: Art of War .
Bu soğuk havada odamın camından bakarken içim huzurla doluydu. Kar bana her zaman rahatlatıcı gelmişti. Elimde ki soğumaya yüz tutmuş kahvemden bir yudum daha alıp sehpanın üzerine bıraktım. Boydan boya camla çevrili duvarın önünde duran karşılıklı tekli koltukların birine oturdum. Aklıma en son okuduğum kitap gelince yine eski somurtkan ruh halime dönmek zorunda kaldım. Neden kitapları kötü sonla bitiriyorlardı ki? Tamam kötü sonları severdim. Fakat bu kitapta... Beklemezdim. Doğrusu tahmin edememiştim.

Okuduğum bir çok kitabın sonunu az çok kestirebiliyordum ki bunu çok okumaya borçluydum. Küçüklük hayalimi gerçekleştirip üç katlı evimin çatı katını kütüphaneye çevirmiştim. Pek büyük sayılmazdı ama eşim ve kendim için huzur verici bir yerdi. Kapını iki yanından başlayıp boydan dört raflıydı. Bir duvarın genişliği en fazla üç kitaplığın sığabileceği türdendi. Ama küçük olması daha sıcak bir ortamın oluşmasını sağlıyordu. Hem tavandan astığımız salıncak türünde ki koltuğu ile tam uyumlu bir yerdi. Barlas ile sabahtan akşama kadar çıkmadığımız zamanlar olurdu bu kattan. Her ne kadar o benim kadar okumayı sevmese de kendini kitapların akışına bırakıp birlikte zaman geçirmek keyifli geliyordu. Doğrusu ben okurken dış dünyadan soyutlandıgım için pekte birlikte vakit geçirmiş sayılmıyorduk ama sonuç olarak beraber oturuyorduk.

Aklıma Barlas gelince saatime baktım. Ne zamandır odadaydım ki kocam geleli neredeyse yarım saat olacaktı. Bu gün işten erken gelmiştim. Bu ay yazdığım makaleler dergi okuyucuları tarafından çok beğenilmiş, gazetelerin de ilk sayfalarında yer almıştı. Tabi böyle olunca bizim ajansa övgüler yağmış, bir kaç ünlü dergi markalarından teklif gelmişti. Bu benim için o kadar iyi bir şey di ki.. Bir kere ismim duyulduğu için yazdıklarım insanların dikkatini çekmişti. Bu bir çok insana saçma gelebilir ama işin sırrı adınızı duyurmaktan geçiyor. Çünkü böylece insanlar sizin sözlerinize değer veriyor yazdıklarınızı takip etmeye başlıyordu. Bu benim için gerçekten önemliydi. Ikincisi ise makalelerim sevilmisti. Yazdığım şeyin insanlar tarafından beğenilmesi harika bir duyguydu.

Odamdan çıkıp merdivenlere ilerlerken havanın yavaş yavaş kararmaya başladığını fark ettim. Evet kitap okumanın tek bir kötü yönü vardı. Kendinizi kaptırıyor ve zaman kavramını unutuyordunuz. Merdivenlerden inip son basamağa geldiğimde salonda kanepede yayılmış halde dinlenen kocama baktım. Oturuş tarzından yorgun olduğu belliydi. Tek bacağını sehpanın üzerine uzatmış, diğerini ise serbest bir şekilde aşağı sarkıyordu. Televizyonda hayvan belgeseli açıktı ama sesinin kapaklı olmasından sadece öylesine açtığını , izlemediğini anladım. Yanına ilerleyip onun yanına kuruldum.

Oldu olası hayvan belgesellerine ilgi duyardı Barlas. Ben severdim ama içinde hayvan olmayanları. Bunlar vahşete giriyordu canım. Aslan bir zebrayı avladığında, Barlas aslanın güçlülüğünden bahsederken, ben bir ton hakaret yağdırarak zebraya acırdı. Doğanın kanunu buydu biliyordum ama bunu izlemeyede gerek duymuyordum. Barlas kafasını çevirip bana baktı ve yanağıma ufak bir öpücük kondurdu.

"Nasılsın bebeğim?" Dedi yorgunluğunu gizlemeye çalıştığı bir gülümseme ile. Koltuğun kenarında duran kumandayı alıp televizyonu kapattıktan sonra bana döndü.

"Neden işten erken geldin?" Bu sırada alnıma öpücük kondurmayı da ihmal etmemişti. Barlasla çıkış saatlerimiz aynıydı ve ben araba sürmeyi bir türlü öğrenemediğim için beni şirketten alır eve birlikte dönerdik. Bugün arayıp beni almasına gerek olmadığını söylemiştim. O zaman nedenini sormamıştı. Büyük ihtimalle toplantısı falan olmalıydı.

PrensWhere stories live. Discover now