19. Bölüm - Prens

16.7K 886 28
                                    

Ya neredeyse 13k oldu. Ne kadar teşekkür etsem az Bu sayıyı sadece 2 ay gibi bir zamanda geldik. Iki hafta yazmayınca bugün de bir bölüm paylaşayım dedim. Multimedia Cansu ve Yağız.

Genç kadın camdan vuran güneş ışığıyla araladı gözlerini. Kış mevsiminin en çetin ayında bile güneş açabiliyordu. Kafasını sağ tarafına çevirdiğinde bos bir yastıkta karşılaştı. Saatin kaç olduğunu kestiremediği için hala tam acamadığı gözlerini ovuşturup komidinin üzerinde duran saate baktı. Ne ara on olmuştu. Barlas çoktan işe gitmiş olmalıydı. Bir kaç gündür eskisi gibi erken kalkmamaya başlamıştı.

Ayaklarını yataktan zoraki bir şekilde sarkıtıp beyaz terliklerini geçirdi ayağına. Yavaş adımlarla ebeveyn banyosuna ilerleyip aynadaki görüntüsüne odaklandı. Dağılmış saçlar uykulu hafif şiş gözler. Musluğu açıp ayılmak için soğuk suyu yüzüne çarptırdı. Her ne kadar üşüyen biri de olsa sıcak suyun bu kadar ayıltcı bir etkisi olmadığını biliyordu. Vücuduna yayılan titremeyi gözardı edip bir kaç kere daha tekrarladıktan sonra elinde geçen havluyla kuruladı ıslak yüzünü.

Kafasını aşağı indirip elleriyle saçlarını topladıktan sonra tekrar başını kaldırıp kolunda olan lastik tokayla sert bir topuz yaptı saçlarını.

Yüzünü tekrar aynaya çevirdiğinde yüzü ilkinin aksine çok daha iyi gözüküyordu. Iyi ve dinç.

Adımları odanın kapısına yönlendirip aklına ilk gelen şarkıyı mırıldanmaya başladı. Hemen yan odada ki Yağız'ın kapısı aralayıp içeri baktığında hala uyuyor olduğunu gördü.

Bir ayağını kendine çekmiş yüz üstü bir şekilde iki elinide yastığın altına yerleştirmişti. Yüzü duvara dönük yorgan ise çoktan yeri boylamış olduğunu gördü. Artık geceleri uyandığı zaman mutlaka Yağız'ın odasına gelip üstünü örtüyordu. İnce giydirmesine ve üstü açık olmasına rağmen terliyordu. Ev aşırı sıcak değildi. Bebekken büyük ihtimalle tuzlanmamış olmalıydı. Ahh! Ne diyordu. Annesinin batıl inançlarına - doğruda olabilir - kendide inanmaya başlamıştı. Yaşlanıyorsun diyen iç sesini aldırmamaya çalışıp merdivenlere doğru ilerledi.

Mutfağa girmeden önce Stef'in yemeğini ve suyunu verip biraz oynadı onunla. fakat kızı artık yaşlanmaya başlamış eskisi gibi aktif hareket etmiyordu. Hatta hiç hareket etmiyor denebilirdi. Bir kaç tur atıp geri herzamanki yeri olan merdivenlerin altına geliyordu.

Buzdolabına doğru ilerleyip olan kahvaltılıkları masaya dizmeye başladı. Mutfak alışverişine çıkmayı aklına not edip kendisi ve Yağız için birer tabak alıp masaya yan yana gelecek şekilde dizdi.

Bugün Yağız için doktorun yazdığı malzemeleri alacaktı. Bir çoğunu duymuşluğu vardı. Fakat ne işe yaşadığı veya nasıl bir şey olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.

On dakikalık bekleyişin ardından oğlunun gelmeyeceğini anladı. Cebinde duran telefonunu alıp rehberinden Ece'nin numarasına tıkladı. Uzun süre çaldıktan sonra tam kapanacagını sandığı sırada karşıdan gelen uykulu bir o kadar da sinirli olan arkadaşının sesini işitti.

" Vicdansız! Bugün izin günüm olduğunu bile bile beni sabahın köründe neden arıyorsun?" Yüzüne sinsi bir gülümseme yayılırken bir kaç saniye uyduracağı bahaneyi düşündü. Ne vardı canım bunda?! Saat neredeyse onbir olmak üzereydi. Hala sabahın körü diyordu.

" Ahh tamamen aklımdan çıkmış.(!) Kusura bakma. Ama sonuçta uyandığında göre sana hazır bir kahvaltı davetinde bulunsam hiçde fena sayılmaz. Sende bu sayede ayılmış olursun."

" Ayılmak istediğimi kim söyledi. Bütün gün uyumayı planlıyorum."

" Ama uyandın sonuçta."

PrensWhere stories live. Discover now