t a n r ı ç a | 15.1

1.5K 145 17
                                    

Multimedya @mltmtmz'den, Claire'in sodalit kolyesi. :) Çok teşekkürler Meltem! Bu bölüm senin için. <3

Bu arada ithaf isteyen varsa, yorumlara beklerim!

Keyifli okumalar, grubumuz Tolga'nın Hikayeleri'ne katılmayı unutmayın.


ON BEŞİNCİ BÖLÜM, KISIM BİR

Günün ilk ışıklarının arasından Claire, sızdığı yatağından kan ter içerisinde uyandı.

Mavi elbisesiyle uyuduğu yatağında terlemiş, teri soğuyunca da kasları kaskatı kesilmişti. Boğazında hafif bir acı vardı, genç kız durumu daha da kötüleşmesin diye şafağın söktü şu saatlerde ayağa kalktı.

Dün gece kaleye geldiklerinde saat o kadar geçti ki, ne Claire ne Drew ne de bir başkası üzerini değiştirmeye vakit bulabilmişti. Hepsi sızmışlardı. Gardırobuna doğru yürürken göz ucuyla Drew'a baktı. Üzerinde pantolonu ve tişörtüyle, dağılmış siyah saçları ve beyaz teniyle masum masum uyuyordu. Sahi, o korkunç –bir kara kedininkinden bile korkunç- bakışları olmadığı sürece Andrew Hamilton, uysal bir oğlan gibi görünüyordu.

Odanın penceresinden içeri sızan günışığı, yeni yeni beliriyordu. Claire güneşin doğuşuna bir ya da iki kez şahit olmuştu ve her seferinde hayran kalmıştı. Korkunç karanlığın bir anda kızıl bir çizgiyle yok olması, ışığın üstün gelmesi onun için nefes kesiciydi.

Öte yandan Drew için de günbatımı öyleydi. Kötülüklerin, yalanların ardına gizlendiği ışık perdesi ortadan kalkıp düşmanla yüz yüze savaşmak onun için daha tercih edilebilir bir seçenekti. Işık, arkasında kötülükleri saklardı ve bu yüzden düşmanla savaşmak mümkün olmazdı. Drew, her sabah vaktinde yalan bir zaman diliminde yaşadığını düşünürdü.

Claire gardırobunda sonunda elbiseler dışında bir şey bulabildiğine şükretmişti. Buraları kim düzenliyordu en ufak bir fikri yoktu ama hem kendi ölçülerine uygun hem de istediği tarzda kıyafetlerin yerleştirilmiş olması mükemmeldi. Kendine bir kot şort ve siyah askılı atlet çıkarttı. Bunları giyecekti.

Bu saatten sonra uyuyamazdı zaten, uyandı mı gece olana dek uyuyamayan tiplerdendi Claire. Bu yüzden mavi elbisesini çıkarıp attıktan, sandaletlerini de spor ayakkabılarla –evet, sonunda bir spor ayakkabı koymak da akıl edilmişti- değiştirdiğinde doğaüstü bir biçimde uzamaya başlayan saçlarını topuz yaptı. Birkaç güne kadar omzuna gelen saçlar, şimdi göğsündeydi.

Gardırop kapağına monte edilmiş aynada yansımasına baktı. Mavi kolyesine gözleri kaydı. Ardından yüzünün ve özellikle göz altlarının çökmemiş olduğuna şükredip dolabın kapağını örttü.

Kalede yapacak bir şey yoktu, Drew uyuyordu ve onu bu derin uykusundan uyandırırsa tersleneceğini biliyordu. Hey, bu adil değil, diye de mırıldandı. O beni uykumdan uyandırıyor, ağlamasına şahit oluyorum ama benim canım sıkıldığında lordumuz güzel uykusuna devam ediyor, hah.

Yakınmayı kesip kalenin koridoruna çıktı. Dün gece kaleye erken gelen Sonja için endişelenmişti. Onun odasına gidip kızı bir kontrol etse fena olmazdı. Ayrıca dün geceden beri Sonja'nın gözlerinin gücünü kullanmadığı halde neden kırmızıya döndüğünü merak ediyordu. Aynı şekilde, Sonja'nın ne olduğunu da.

Sonja bir peri değildi.

Bir Tanrıça da değildi.

Ve bir insan da değildi.

Puf, her şeyin kilit noktasından koptuğu an buydu!

Kızın odasının kapısını, muhafızların sabit bakışlarından sıyrılıp tıklatarak açtıktan sonra içeri yavaşça süzüldü. Sonja, yatağında yoktu ve yatak dağınıktı. Claire burnunu kırıştırdı. Balkonun perdesi uçuş uçuştu ve kapı açıktı. Eh, Sonja balkonda olmalıydı.

TanrıçaWhere stories live. Discover now