BÖLÜM 15

3K 314 41
                                    


Bazı sırlar asla ortaya çıkmamalıdır.

Özellikle hayatınızı baştan sona değiştirecek ve bildiğiniz her şeyin aslında büyük bir yalan olduğunu tıpkı bir balyoz gibi yüzünüze çarpacak sırlar. Diana hakkında öğrendiklerim de tam bu etkiyi yaratmıştı bende. Kafede çalışıp benimle birlikte gülüp eğlenen o kızın aslında bambaşka biri olduğunu bilmek inandığım her şeyi sarsıyordu. Bu sarsılma öyle şiddetliydi ki, öfkem gittikçe artıyor ve tahammül sınırım da gittikçe düşüyordu. Patlamaya hazır bir bomba gibi hissediyordum kendimi. Dokunsan her yeri yakıp küle çevirecek kadar şiddetli bir bomba gibi hem de.

Yavaşça oturduğum koltuktan kalkıp duvarı boydan boya kaplayan tozlu kitap raflarına doğru çevirdim kafamı. Yaklaşık bir saat önce ormanlık bir alana inşa edilmiş fazlasıyla lüks bir dağ evine gelmiştik. Fazlasıyla lüks derken abartmıyordum. Mobilyalar göz boyuyor, evin tasarımı ise insanı şaşkına uğratıyordu. Ayrıca arka bahçedeki yüzme havuzunu ve devasa garajı da hesaba katınca lüks kelimesi bile bu ev için az kalıyordu. Yine de umursadığım söylenemezdi, istediğim tek şey Diana'nın bana gerçekleri anlatmasıydı ve o da şuan burada değildi. Calvin de yoktu.

Birkaç adım ilerledim ve kollarımı göğsümde birleştirip köşedeki ince ekran televizyona çevirdim bakışlarımı. Dağ evine ulaşır ulaşmaz Diana'ya dönmüş ve bana bir açıklama yapmasını istemiştim ama o Calvin ile acilen konuşması gerektiğini, sonra bana her şeyi açıklayacağını söyledikten sonra ikisi de ortadan kaybolmuştu. Elbette sadece on dakika dayanmış ve sonunda evin her yerinde onları aramıştım ama bir türlü bulamamıştım. Ya evden dışarı çıkmışlardı ya da evin içinde gizli bir bölüm vardı. İkincisi daha kesindi, bu da demek oluyor ki onlar çıkana dek beklemek zorundaydım. Şu sıralar beklemek en nefret ettiğim şeylerden biriydi. Hatta bir liste yapsam ilk sıraya bunu yazacağımdan da adım kadar emindim Haliyle beklerken öfke nöbeti geçiriyordum.

Artık dayanamayacak duruma geldiğimde sehpada duran kumandaya uzanmış ve önüme gelen ilk kanalda durmuştum. Şimdi o kanalda bir kadın yemek yapıyor, onu nasıl lezzetlendireceğimizi anlatıyordu. Boş gözlerle izlemeye ve kafamı biraz olsun dağıtmaya çalıştım. Kadın elindeki bıçağı ustalıkla kullanıyor, biberleri ve soğanları hızlıca doğruyordu. Nasıl bu kadar iyi olabilmişti? Düşündüğüm şeyin saçmalığı kafama dank edince sinirle bir iç çektim. Harika, deliliğimin yanına bir de dikkat eksikliği eklenmişti artık.

Geniş salonda yankılanmaya başlayan ayak sesleriyle beraber düşüncelerimden sıyrılıp kafamı arkama doğru çevirdim. Sonra tamamen onlara döndüm ama kollarımı çözmedim. Öfkem daha da artarken gözlerim Calvin'in gülen dudaklarına takıldı. Gülebiliyordu demek. Gerçekten mi? Burada delirme noktasına gelmişken o gülüyor muydu? Tamam zaten delirmiştim ama daha fazlasına ihtiyacım yoktu. Kaşlarım çatılırken nefesimin hızlandığını hissettim. Calvin'in saçları ıslaktı, duş almış olmalıydı. Bu, öfkemi daha arttırırken sakin kalmak için büyük bir çapa sarf ettim. Ellerim yumruk şeklini almıştı bile, onları daha da sıkıp ses çıkarmamaya çalıştım. Beni fark etmeleri uzun sürmedi. Calvin'in gülüşü solarken, Diana'nın da bakışları bana döndü. Konuşmadılar, ikisi de yanımdan geçip köşedeki koltuğa oturup bana bakmaya devam ettiler. Onlara dönüp bakışlarına karşılık verdim.

Diana hafifçe iç çekip ''Nasılsın?'' diye sordu yavaşça.

Kaşlarımı daha da çatıp '' Şaka mı yapıyorsun?'' diye sordum sakince.

Aslında hiçte sakin değildim, içimdeki öfke daha da artarken kalbim kulaklarımda atmaya başladı. Bu kadar umursamaz görünmek zorundalar mıydı? Biraz olsun ne hissettiğimi veya neler çektiğimi düşünmeleri gerekmiyor muydu? Neler döndüğünü bilmeye hakkım vardı ama onlar hiçbir şey olmamış gibi gülüyordu.

KUKLA: Y.A.K   ( -TAMAMLANDI- )Where stories live. Discover now