Bölüm 8

257K 10.1K 5.6K
                                    


Adım seslerini duyana kadar kapı gibi ben de kilitli kaldım. Algılarım kapanmış, düşünme yetim çalışmaz hâle gelmişti.

Biri olduğum yere doğru koştu.
Kendime geldim. Burada sıkışıp kalmıştım ancak saklanabilirdim. Bu kadarını yapabilmeliydim çünkü bu karanlıkta cansız bedenimin çürüyüp gitmesini istemiyordum.
Koştum. Tek dileğim bugün bir krize yakalanmamaktı, her şey benim için yeterince zordu zaten.

Sert adım seslerini işittiğimde şansım yaver gitti. Sağımdaki kırık kapılı kulübeyi fark ettim, içeri atladım. Sessiz olmaya çalışırken gözlerimi tahta kapının arasındaki ufak boşluğa dayamıştım. 

Takım elbiseli adam koşarak bulunduğum sokağa girdi. Bu pis sokağa hiç yakışmayan temiz bir giyimi vardı. O da nefes nefeseydi. Ellerini uzun kahverengi saçlarının arasından geçirirken bir sağa bir sola baktı. Arkasındaki parlak sokaktan yansıyan ışık huzmesi kolundaki saate yansıdı. Onu nefesimi tutup izlemeye devam ettim.

Korkumu bastırmaya çalışıyor, beni bulamayacağını umut ediyordum. Bu düşüncem birkaç saniye içinde yok oldu. Adam hızla kapıları açmaya başlamıştı. Bu çirkin sokakta saklanabileceğim tek şey bu ev yığınları olduğu için bütün kapıları tek tek deniyordu. 

Kalbimin sesini duyabiliyordum, vücudumun her yeri heyecanla titriyordu. Hızla düşündüm. Birkaç dakika daha beklersem benim için geri dönüş olmayacaktı. Adamın kapılardan birini açmaya çalıştığı sırada bana sırtını dönmesini fırsata çevirdim ve karşı kaldırıma koştum. Yanımdaki büyük çöp konteynerine tiksinerek baktım ancak başka şansım yoktu. Aceleyle çöpün içine atladım. 

Burnum çöplerin ağır kokusuyla sızlamaya başlarken ağzımı ve burnumu kapattım, çok değil birkaç dakika sonra bu işkence son bulacaktı. Beni kaybettiğini anlayan adam defolup gidecekti. İçimdeki Pollyanna bile bana kaşlarını çattı. Buna sahiden inanıp inanmadığımı sorguladım. 

Kaçınılmaz an gelmişti.

Adam olduğum yere yaklaştı. Şimdi sokağın sonundaki kalan son kapıları açmayı deniyordu. Az önce içine girmiş olduğum kulübeyi açtı, boştu. Sıkıntısını belli eden sesler çıkarırken pes etmeyip diğerlerini denedi. Beni bulması onun için neden böyle mühimdi, hiçbir fikrim yoktu. 
Nefes alış verişini duyuyordum. Çöpün içinde, koluma bulaşan sıvı maddeye dönüp bakmadım, bakarsam öğürmeye başlayacaktım. Kendime engel olmam gerekiyordu. Adam farkına varmadan tam tepemde duraksadı. Öylece dikiliyor, nereye gitmiş olabileceğimi tartıyordu. İçimden defolup gitmesi için sövüyordum. 

Tepemde bir silüet belirdiğinde çığlık atmak üzereydim. Daha ne olduğunu anlayamadan, “Şunu da çek,” dedi biri.

İçinde olduğum konteyner hareket etmeye başladı. Bir yere götürülüyordum. Vücudum buz keserken durumun daha ne kadar kötüye gidebileceğini düşündüm. Mikrop yuvasındaydım. Her yerim kokuyordu. Nefes almaya mecalim kalmamıştı, koşmaktan bacaklarım ağrımıştı, suratıma yediğim şamar hâlâ yanağımı sızlatıyordu. Bunlar yetmezmiş gibi birileri tarafından bir çöpün içinde taşınıyordum.
Ağır ağır sokağın diğer ucuna götürülürken başımı hafifçe çıkardım, kahverengi göz onu bıraktığım yerde bekliyordu. Ne yapacağını kestiremeyen şaşkın bir hâli vardı. Ondan uzaklaşmaya başlamıştık.
“Al!” diye bağırdı biri. Peşinden kafama bir poşet düştü. Refleksle onu itmek isterken dişlerimi sıktım, hareketsiz kalmalıydım. 
Başarabilirdim. 

Kendi kendime planlar kurmaya başladım, kahverengi gözün tehlikesini tamamen atlattığımda kaçma girişiminde bulunacaktım, başımdaki kişiler bir diğer çöpe ilerleyecek, bu fırsattan istifade edip fırlayacaktım. Bundan daha kötülerini görmüştüm ve şimdi pes edemezdim. 

MAVİ GECE (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now