Bölüm 12

334K 8.9K 2.7K
                                    


Akşam yemeği sessizdi. Evdeki herkes çıt çıkarmadan tabağına bakıyordu. Arada bir üzerime dikilen kaçamak bakışları hissedebiliyordum. Gözlerim kızarmış, ağlamaktan tanınmaz hâle gelmiştim. 

Efsun Hanım, “Hiçbir şey yemedin bir tanem,” diye hüzünle mırıldandı. 
Başımı iki yana salladım. “İstemiyorum.”
Bakışlarında suçluluk vardı. Telefonu bana verdiği için belki de pişmandı. Hâlim darmadumandı ve o beni görüyordu. 

“Size akşamlar.”

Ayağa kalkarken dengemi sağlayamayıp masanın kenarına çarptım. İnsanların dikkatini çektiğimi bildiğim hâlde o tarafa bakmadım ve odama çıkan basamaklara doğru ilerledim. Henüz iki adım atmışken Emir koluma dokundu. “Bir şeyler yemelisin.” 
Yorgun bakışlarımı ona çevirdim.
“İstemiyorum.” 

“Cemre bir tabak getiriyor, benimle gel.”

Ben bir şey diyemeden parmakları nazikçe tenime dokundu ve beni üst kata çıkardı. “Terasa gel. Hava almaya ihtiyacın var.”

İtiraz etmedim. Zaten dermanım da yoktu. Birlikte karanlık terasa çıktık. Işığı açmadı, korkulukların yanındaki kanepeye oturduk. Şehrin ışıkları manzarada ışıl ışıl parlıyordu. 

“Haydi, biraz ye.” 

Tabağı aldığını fark etmemiştim. İsteksizce omuz silktim. “Boğazımdan bir şey geçmiyor.” 

Güzel, ela gözlerini bana dikti. “Beni çorbanı içirmeye mecbur bırakma.”
Ona yandan bir bakış atıp homurdandım. “Tamam, uzaklaşabilirsin.” 

Kısık bir sesle güldü. Sıcak çorbayı alıp içmeye başladım. Yutkunurken boğazım acıyordu. Tembelce kaşığı ağzıma götürürken onun neden yanımda beklediğini sorguluyordum. 

“İstersen gidebilirsin,” diye mırıldandım tabağı bırakırken. 

“İstersem giderim.”

Aramızda kısa bir sessizlik oldu. Bir şey söylemek istiyor ama zorlanıyor gibiydi. Derin bir nefes aldı. 
“Akşam yeraltına ineceğim.”
Gözlerimi ona çevirdim. Siyah bir tutam saçı alnına düştü. Kararsız hâlde ağzının içinde mırıldandı. “İstersen gelip seyredebilirsin.”
Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırırken, “Ben mi?” dedim.

Gözlerini manzaranın ışıklarına çevirdi. “Evet, sen.”
Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırarak ona baktım. Bana ters bir bakış attı.

“Şöyle bakmayı kes.”

“Oraya asla inemeyeceğimi söylemiştin,” dedim.
“Benimle inemezsin, demedim,” diye homurdandı. “Her neyse, unut gitsin.”

Hızla, “Hayır!” diye atıldım. Burada daha fazla sıkışıp kalırsam boğulacak gibi hissediyordum kendimi. Beni acımdan kurtarmak için bunu yaptığının farkındaydım, bu içimi sımsıcak bir hisle doldurdu. “Gelmek istiyorum.” 

“Kafese yaklaşıp suratına kalabalıktan yumruk yemek yok,” diye uyardı. “Dediklerime uyacaksın.”

Uslu bir çocuk gibi başımı salladım.

“Ne zaman kaçıyoruz?” 

Gözlerini bana çevirip, “Biz ninja değiliz,” dedi dudağının kenarı kıvrılarak.

“Her neyse,” diye homurdandım. “Bence filmlerden hiçbir farkı yok.” 
“Sen tam bir hayalperestsin,” diye sırıttı. 

Suratımı buruşturdum. “Belki de sen o garip yeri fazla normalleştirmişsindir. Ne dersin?” 
“Bir yeraltı istasyonu gibi düşün,” diye açıkladı. “Tek farkı o istasyonda barınabiliyor olman.” 

MAVİ GECE (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now