28. BÖLÜM

2.8K 296 79
                                    

"Sakın bana kapıyı kilitlemedim deme!" "Tabi ki de kilitledim ama bu, onda da bir anahtar olduğu gerçeğini değiştirmiyor maalesef." Sonunun bir yere varmayacağı açıkça belli olan fısıldaşmadan ibaret durum analizimiz, çokta uzun sürmedi. Her dönüşünde; kalbimin bir kademe daha sıkışmasına sebep olan anahtar, son kilidi açmak üzereyken, ani bir refleksle çalışma masasının üzerinden kaptığım kalemi deliğe sokuşturdum ve korkuyla geri çekilip, dışarıdan gelecek ilk tepkiyi bekledim. 

"Boris... Oğlum orada mısın..? Sanırım anahtarım kırıldı. Kapıyı içeriden aç lütfen." Bu kez çaresizlik içinde, bir fikri olduğunu umduğum ağabeyime doğru dönüp, bir şeyler yapması için yalvaran bakışlar yolladım. Elini başına atıp şakaklarını sertçe sıktı ve anlık verdiği bir kararla beni kolumdan tutup, lavinyalı kapıya doğru sürükledi. Şimdilik daha iyi bir fikrim olmadığı ve muhtemelen bu şartlar altında da olamayacağı için çaresizce ona ayak uydurdum. Paldır küldür odaya daldığımda, daha doğrusu itildiğimde, üzerime kapıyı kapatmadan hemen önce, işaret parmağını yüzüme doğru tutarak beni uyardı. "Sakın ama sakın çıt çıkarayım deme. Beni burada bekle. Bir yolunu bulacağım." Hızla başımı salladım ve arkamı dönüp, odanın içindeki girilebilecek en kuytu yeri aramaya başladım. Bu sırada o, kapıyı çoktan kapamış, dışarıda Boris nidaları atarak kilidi kurcalayan krala doğru ilerliyordu. 

Öyle gergindim ki, nefesimin ve kalbimin gürültüsünü kontrol etmekte bir türlü başarılı olamıyordum. Ve beynimde, bunların dışarıdan duyulabilmesi gibi saçma sapan ihtimal senaryoları kurmaktan kendimi alıkoyamıyordum. "Baba!" "Nihayet..! Senin derdin ne prens Boris? Duymuyor musun sesimi? Madem kapıyı kilitledin, anahtarı ne diye üstünde bırakıyorsun? Neden açmadın kapıyı? Ne yapıyorsun burada?" Kralın sinirle arka arkaya sıraladığı sorular, Boris'den önce benim göğsümü sıkıştırmıştı sanki. Durum öyle vahimdi ki, türlü çaresizliklerin ortasından dahi bir şekilde sıyrılmış olan ben bile, şimdi büyük bir gelecek kaygısıyla, bunlara verilecek cevabı bekliyordum. 

"Ş-şey... baba ben... Iıı... Şey yapıyordum... Heh! Annemin odasını düzenliyordum. Hizmetliler bir kaç şeyin yerini değiştirmiş de... Bilirsin, düzenin bozulmasından nefret ederim. İşte ben onları şey yapıyordum. Düzenliyordum yani. Oranın da kapısı kapalı olduğu için duymamışım. Bağışlayın." Ne?! Ne demek annemin odasını düzenliyordum? Hayır yani şimdi hiç hesapta yokken ne diye beni sakladığın yere dikkatleri çekersin ki be çocuk? Başka yalan mı kalmadı?! "İyide, ben daha bugün sabah buradaydım. Temizlik yapılmadı ki henüz. Her şey yerli yerindeydi."

Biraz daha sürse kralı işkillendirecek, kritik bir düşünme süresinden sonra Boris, nihayet daha sakin bir tondan devam etti. Sanırım az da olsa, kaybettiği kontrolünü geri kazanmıştı. "Ya, öyle mi? Bana öyle geldi demek ki. Bayadır girmiyordum o odaya. Düzenini unutmuşum herhalde." Bu cevaba karşılık kral babam ikna olmuş olacak ki, sessizliğini korudu. Fakat çok geçmeden, odanın içinde hareket ettiklerini belli eden ayak sesleri duymaya başladım. Ve ne yazık ki sesler gittikçe dahada yaklaşıyordu. "Eee babacığım siz ne için gelmiştiniz?" Onu durdurmak amacıyla atak yaptığı çok belli olan Boris'in sesindeki endişeli tınıyı gayet net sezebiliyordum. Beklenen cevap gelmeyince telaşla sorusunu yineledi ve eş zamanlı olarak lavinyalı kapının tokmağı tıkırdadı. "İçeriden bir şey lazımsa ben getireyim kralım. Siz zahmet etmeyin." "Çekil şuradan Boris! Bu yersiz heyecanını neye borçluyuz anlamadım ama yavaş yavaş beni kızdırmaya başlıyor haberin olsun." "Şey ben yardımcı olmak iç-..." "İstemez sağol. Kendi işimi kendim halledebilirim." 

Konuşma devam ederken, artık ikisininde tamamen odanın içinde olduğunu hissedebiliyordum. Üstün zekalı ağabeyim tarafından buraya iteklendikten sonra, kendi çabalarımla saklandığım çalışma masasının altında, olabilecekmiş gibi biraz daha büzüştüm. Masanın ön tarafı zemine, arada bir kaç santim boşluk kalacak kadar yakın olduğundan, onlar beni göremese de, ben artık önümde duran ayakları rahatlıkla görebiliyordum. Tabii, her an masanın arkasına geçmeyeceklerinin bir garantisi olmadığından, muhtemel bir kalp krizinin de eşiğindeydim. 

"Buralarda bir yerlerde olmalıydı." "Ne arıyorsunuz baba? Belki ben yerini biliyorumdur." Boris'in bu alışılmadık ilgisinden sıkıldığını belli ederek nefesini dışarı verdi. "Son sefer arşivlerini. Yüzbaşıyla beraber incelememiz gereken bir şeyler var." "Tamam, bende bakayım öyleyse." Boris'in son cümlesinden sonra, kralın ayakları benim olduğum tarafa döndü ve masanın altına doğru gelip dibime kadar yaklaştı. Şimdi, onun çizmelerinin burnu ile benim burnum neredeyse bitişikti. Nefes almaya dahi korkuyordum. Biraz olsun kendimi emniyete alabilmek adına, olabilecek en yavaş hareketlerle vücudumu diğer köşeye çektim. İşte tam bu sırada kral, masanın altındaki boşluktan dışarı doğru taşan kıyafetimin etek kısmına ayağıyla bastı ve tüm bedenimin kilitlenmesine sebep oldu. Kendisi henüz farkında değildi ama bu, her an aşağı bakıp fark etmeyeceği ve benim hayatımın kaymayacağı anlamına gelmiyordu.   

Ne yapacağımı şaşırmıştım. Yere bakmaması için içimden yalvarıyordum. Bir kaç kere kıyafeti sıkıştığı yerden çekmeye yeltendim fakat bu hareketlenmeyi hissetmesi ihtimalini bir türlü göze alamıyordum. Ne risk alıp müdahale edebiliyordum, ne de olacaklar hakkında tahmin yürütebiliyordum. Artık mutlak sona yaklaşmıştık. Bu süreçte benim elimden gelen tek şey ise gözlerimi sıkıca yumup, öylece fark edilmeyi beklemekti. 

Tükenmiş umutlarımın arasında acı çekerken, bir anda kral yana doğru sendeledi ve kıyafetim onun çizmelerinin esaretinden kurtuldu. Bu kez onun durduğu yere, yani tam burnumun ucuna Boris'in ayakları gelmişti. "Ah! Affedersiniz kralım. Çok özür dilerim. Dengemi kaybettim." Bir yandan bahanesini sunarken, bir yandan da ayağıyla kıyafetimi masanın altından bana doğru itekledi ve hemen toparlanmamı sağladı. Durumu fark etmiş olacak ki, babamın üstüne doğru gelip, onun yan tarafa sendelemesini sağlamıştı. Böylece hayatım, bir kez daha onun sayesinde paçayı sıyırmış oldu. 

"Prens Boris! Eğer bir kez daha anormal bir davranış sergilersen, ömründe görmediğin cezalara maruz kalacaksın. Sabrımı mı sınıyorsun?! Bugünkü bu halin nedir anlam veremiyorum!" Kral, en baştan beri beklenen sillesini attıktan sonra işine geri döndü. Yüz yıllar gibi gelen bir kaç dakikanın sonunda, nihayet tüm bedenimi huzurla dolduran o ses duyuldu. "İşte buldum. Buradaymış." "Huh! Bulduğunuza gerçekten çok sevindim babacığım." "Evet tabi... Neyse benim şimdi gitmem gerek, geç bile kaldım zaten. Sende bugünkü garip davranışlarından ötürü, ceza olarak bu dağıttıklarımızı topla." "Tabi tabi ki! Ben hemen hallederim kralım, hiç merak etmeyin. Size kolay gelsin."

Ve ciğerlerimde birikmiş olan koca bir nefesi, kapının kapanmasıyla beraber serbest bıraktım. Nihayet bitmişti. Aynı rahatlama hissi Boris'den de gelince, yavaşça bulunduğum yerden çıkıp ayağa kalktım. "Masanın altına girmek mükemmel bir fikirdi, tebrik ederim. Şeytanın aklına gelmez(!)" "Dalga mı geçiyorsun? Daha iyi bir önerin varsa, beni buraya iteklemeden önce söyleseydin bir zahmet. Ben senin aksine buraların yabancısıyım sonuçta." "Kızma ufaklık, tamam. Bana çemkirmek yerine borcunu öde." Aniden değişebilen alaycı tavrına karşılık gözlerimi devirdim. "Teşekkürler." "Efendim? Ne dediğini duyamadım." Sesimi biraz daha yükselterek yineledim. "Teşekkürler." Yüzüme doğru eğilerek, onda olmayan bakışlarımı zorla kendine diktirdi. "Teşekkürler ne? Sözlerini kime yönelttiğini belirtmezsen havada asılı kalırlar prenses, öğren bunları." "Off! Hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim ağabeycim. Oldu mu? Memnun musun?" "Evet. Mükemmel derecede iyi." "Bunu yapmaktan ne zaman vazgeçeceksin çok merak ediyorum gerçekten." Yanağımdan bir makas alıp cevap verdi. "Muhtemelen hiç bir zaman... Hadi, şimdi bana yardım et de, şu ortalığı toplayıp buradan bir an evvel tüyelim." 

KAYIP PRENSESUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum