|"Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz!"|

220 37 22
                                    


İçimde terkedilmiş sehirler biriktiyorum.
İçimde patlamaya hazır volkanlar..
Ve içimde küçük bir çocuğunun hüzünlü yüzü var.
İçim burkulmuş bir bilek,
Sakatlanmış bir hayvan,
İçim yara.
İçim katliam.
"Geç kaldın" diye bağırmak geliyor içimden.
İçimde güvercinler öldü.
Evin yansın,
İçimdeki çaresiz haykırışı ancak öyle anlarsın..
İçim uyuşuyor.
İpleri çözülüyor içimin,
Yeniden ör.
İçimde cinayetler saklıyorum.
İçimde yıkılmış duvarlar,
Ve içimde günahkar bir adamın ağlayan evladı var.
İçim kırık ayna,
Keskin bıçak.
İçim felaket..
"Beni vur!" diye bağırmak geliyor içimden.
İçimdeki eşkiyaya kelepçeler vuruldu.
Memleketin yansın,
İçimdeki kaybolmuşluğun ağıtını ancak öyle duyarsın.
İçim sıkışıyor.
Sen o'nu bir tek benimle birlikte bağışla.


......



"Tahmin edemeyeceğin kadar çok koştum,Ayaklarım patlıyor.Defalarca kez düştüm aynı dizimin üstüne.Kâbuslar ve cinayetler gördüm.Aynı yatakta uyudum içimdeki çocuğun katiliyle.Ama sen bunları boş ver!Bir yangından kaçıp kurtulmuş gibi,Sarıl bana.Tahmin edemeyeceğin kadar çok ağladım.Gözlerim akacak sandım yanaklarıma.İhanetlere uğradım geçerken bu dünyadan. Kahırlar çektim,Ellerim bu yüzden çürük.Ama sen bunları unut!Uçurumdan yuvarlanmış bir otobüs kazasını yarasız atlatmış gibi,Sarıl bana.Tahmin edemeyeceğin kadar çok kırıldım,Kemiklerim batıyor.Kabul olmamış duasıyım annemin,Biraz sakatım.Ve Tanrı'nın pek şans vermediği kulu,Biraz çaresiz.Ama sen bunları bırak!Yere çakılmış bir uçağın içinden sağ çıkmış gibi,Sarıl bana."

Düşüncelerim istemsizce dilimdeydi. Kafam bulanıktı ve içki buna yardımcı olmuyordu. Saatlerdir içiyordum,kanımda alkol dolaşırken kelimeleri istemsizce fısıldıyordum ona. Tüm kontrol sistemim çökmüştü. Ya da kendimi kandırıp,onda dinlenmek istiyordum. Hani bir başlasan sayfalarca yazacaksın, biliyorsun. Bir açsan ağzını, belki hiç susmayacaksın, biliyorum. Sonra bir an geliyor, duruyor, bakıyor ve görüyorsun ki... Kederli bir akşam içmişiz, sarhoşuz, hepsi bu. Hüzünlü bir akşam susmuşuz, durgunuz, hepsi bu.

Güldüm. İnsanlar sarhoş olunca rahatlardı bir nebze. Ben yine kendimle kavgadaydım.

Derler ki; 7 kere düştüysen, 8 kere kalk. Fakat sormazlar, "kalkmaya mecalin var mı?" diye. "ver elini, gel, düştüysek de beraber kalkalım" demezler. Hayatın, insanlarla ne çok benzer yanı var. Dönüp bakmaz arkasına, aklı kalmaz, merak etmez; öyle bir gider ki elinden, sen daha vaziyeti kavrayamadan o çoktan yola düşmüştür. Ne hayat ne de insanlar, her zaman Sezen'in şarkıları gibi yaşanmaz; 'git, git... gitme dur ne olursun...'u işitmez kulakların. Git, der; gitme, demez. İstisnalar yok mudur? Vardır, onlar da bize denk gelmez. Kendime çekiliyorum artık. Hissetmek için yalvardığım geceler de affetsin beni ama hissizliğin kapılarını aralıyorum şimdilerde. Benim bile aşamayacağım duvarlar inşa ediyorum kendime, belki de. Zıtlıklardan, yıkıcı, olumsuz duygulardan usanarak, kendimi ifade etmekten yorulmuş bir şekilde artık içimdekileri kusmayı reddediyorum. Gerçek benliğimin buna başkaldıracağını bilsem de, yürüyeceğim bu yolu. Bu yolda yaşayacağım değişimi, nereye gideceğimi yahut ne halt edeceğimi merak etmiyor değilim lakin bilemem. Kimse bilemez. Sevin ki her şey olur. Sevin ki her şey olur. Olmuyor, biliyorum. Her şey bir insanı sevmekle başlıyor fakat bu hikayede her şey, bir insanı sevmekle bitiyor. "Bence abartıyorsun, büyütüyorsun" diyorsan eğer, deme, çünkü bilmiyorsun. "Neden, nasıl?" diye sorarsan şayet... Elektrikler gittikten sonra mum ararsın ya, hani o küçücük ateş, zifiri karanlıktan kurtarır ya seni, ben o mumu, bulup bulup yitirmekten yoruldum. Mum biliyor muydu ki, kendisi çok küçük olsa dahi, olması yetiyordu, biliyor muydu bunu?

Adımlarım daha hızlı artık. Gidecek bir yerim, bekleyenim olduğundan değil, hiçbir yere varmayayım diye. Çünkü durursam hatırlarım. Bir çıkış noktasına ihtiyacım var. Fakat öyle bir kapıdayım ki, sanki çıkarsam, bırak o'na dönmeyi, kendime bile dönemem gibi geliyor. O beklemiyordur beni ama ben, beni bekliyor muyumdur? Bilmiyorum. Ne kadar çok bilmiyorum var. Onca zaman kaçtığım belirsizliğe, boşluğa, bilmemeye dönüyorum belki de. Hani "derindeyim, karanlık burası, tutun beni" desem? Neyse. Kasım'dan kalma çiçeklerden özür diliyorum. Belki de hayatımın tek golüne, kendi hükmümle ofsayt veriyorum.

Gözlerim doldu. Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan kuvvetin son bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar bizde o iktidarın da yok olduğu vakitlerdir ki, onun yerine geçen tesirli bir sükunet, en şiddetli elem gözyaşlarından daha gönül yakıcıdır. İçimizde taşıdığımız o korkunç düşman, sakladığımız her şeyi içine attığımız o gölgeli uçurum, o aşağılayıcı karanlık, işte o bizim ve belki de bütün insanlığın ana rahmi, kendimizi defalarca o karanlıktan doğuruyor, o sırlarla dolu uçurumdan her seferinde bir başka insan olarak tırmanıyor ve her seferinde birisine, bize elini uzatıp kendimizden bir başkası olarak doğmamıza yardım etmesi için yalvarıyoruz. Aşk nedir diye soruyorsunuz, aşk budur bence, bir insana, kendimizi kendi karanlığımızdan bir başkası olarak doğurmamıza yardım etmesi için yalvarmaktır. Aşk geldiğinde, ellerinizi açıp, avuçlarınızdaki sıkı sıkıya tuttuğunuz gerçeklerin akıp gitmesine izin verin. O, size daha iyisini verecektir. Ellerinizi açmazsanız yok eder sizi, siz daha fark etmeden. İyi olan ne varsa, o ölümcül karanlıktan doğar. Kendimizi yeniden yeniden doğururuz. Yeni birinin, içimizden, içimizi parçalayarak çıkışını hissederiz. Yaşamak, bir başka biri olmaya çalışmaktır. Söyleyemediğimiz sırlarımızı unutmaya çabalamak ve kendimizi defalarca doğurmaktır. Kendinden korkmaktır yaşamak. Kendi karanlığından saklanmak için bir başka karanlık aramaktır. Bazen öyle bir an geliyor. Bazenler çoğalıyor.

Bilmiyorum ben. Bitmiyor ama, azalmıyor, durulmuyor, bir nefes aldırayım demiyor, düzen seni dinlemiyor, ne diyor onu da pek bilmiyorum. Her şeyi duyuyor, hiçbir şeyi bilemiyoruz. Çok yorgunum, ama yine de beklediğim bir şey var. İnsanın uykusunun gelmesi ve beklediği güzel bir şeyi uykuda kaybetmek istemediği için ayık kalmak zorunda olması gibi bir şey. Her neyse ya da her kimse; gelsin artık, gel artık. Kendi karanlığımda kaybolmaktan çok yoruldum. Artık bulunmak istiyorum. Ben en çok, beni kimselerin görmediği zamanlarda benim. Yalnızlığımda kendimi hatırlarım, haddimi bildirir bana. Bir pencerem olsun istiyorum, artık. Hayata açılan, nefes aldıran bir pencerem. Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.

Yarayla alay eder yaralanmamış olan.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
Sen çok daha parlaksın çünkü...
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki, sen aydınlatırsın geceyi.


.

.

ÖLÜMÜ YAŞAMAKWhere stories live. Discover now