| "O bir odada kendini hapsetmiş ölümü bekliyordu."|

43 3 0
                                    


——

Bir çölde açılmış kitabın sayfaları ıslanıyordu.

——

Zaman. 80 yılda dünyada gezmiş gibi hissediyordum. Önce çocukluğumdan vazgeçmiş büyümüştüm. Sonra her saniye çocukluk anılarına sarılmıştım. Zihnimde hep dolaşırdı. Sessizce kendini hatırlatır, ertesi günü planlardı. Ertesi günü onu özlerdim. Bahçede kopartmadığım o son gülün hatırına dayanıyordum. Dayanmanın sınırında dolaşırken gerçekliği kavramaya çalışıyordu bir taraftaki yetişkin tarafım. Bastırılmış duygular, biten izmaritler ve daha çekilecek esrarlar doluydu etrafta.

Her gece uyuduğunda beni unutmak için sağa sola dönen o bedeni düşündükçe esrar azalıyordu masada. Gerçeklik uzaklaştıkça sesleri duyabiliyordum. Benim Sibel'im Adam'ını hayal kırıklığında kaybetmişti. Ve bu hiçbir zaman şarkılar gibi dile dolanmayacaktı. Unutmak için ilaçların arkasında saklanıyordu.

"Tuttum şiirler yazdım unutma diye beni."

Etrafında habersizce onu izlerken o duvar kenarında çiçeklere söylenirdi. Tek birini bile yaklaştırmadığı o üç çiçeği ailesi bilmişti. Her geldiğinde konuşuyordu o duvar kenarında. O duvar kenarı bizi saklayan son anıydı aslında.

Gözündeki ışığı kaybetmesinde burada anlatan adam karşısına geçmişti. Yıllar sonra ilk kez önünde sigara içmiyordum. Ellerim şu an asla hatırlayamadığım bir sakinlikle duvara yaslanmıştı. O ise tedirgindi. Konuşmayı bırakmış gibiydik aramızda. Ama duygularını hissedebiliyordum. Bir şey nefesini kesiyordu ve şehrin her köşesi kararmış gibiydi. Beni bu şehre bağlayan ipler onun boğazına sarılmıştı.

Gözleri ıslak ama nefret doluydu etrafa. Yanıma gelmeden önce son kez şarkısını dinler kimliğini dışarıda bırakmaya özen gösterirdi. Yanımda eskisi gibi olmasa da o hallerinin rolünü yapardı sıkıldığında. O gün öyle görünmediğinin farkındaydım. Tedirgin halini çözümlemek için düşündüğümü hatırlıyorum. Yavaşça gitmek için ayaklandığımda göz göze geldik. Ve ben o konuşmaya hazır olmadığımı hissettim. Ne zaman derin nefesler alsa konuşmak için, sonunda bir şeyler kayboluyordu. Geçiştirmek için umursamazca ilerledim. Yerdeki o üç çiçeğe basacakken sesiyle duraksadım.

" Son zamanlarda kendime nasıl olduğumu yüzümde silikleşen bir gülümsemenin titremeleri ile aynaya bakarken soruyorum, cevaplar hep farklı lakin sonuçları bi o kadar ağır iken gözlerimi kapatıp derin bir nefes soluyor hatta izlediği yolu hissetmeye çabalıyorum.
Son zamanlarda zihnimin içinde adımlarken dahi gelen tehlikeye karşı gülümsüyor, zihnimdeki seslerin yanımdakilerden daha gür çıkan dünyalarındaki seslerine sarılıyorda yatıyorum ve onların yanına soyutluyorum kendimi.
Hep bir çıkmazda gelen bu sesler beni ele geçiriyor. Gördüğün kadar tam değilim . İçimdeki boşluğu dolduramıyorum. Kendimi bildim bileli göğüs kafesinin altında bir yerlerde bir boşluk hissi var ve şu ana kadar hiç dolmadı. Nedeni hiçlik mi yoksa hak ettiğimden mi bilmeden içimde taşıyor ve bazen beni ele geçirmesine izin veriyorum. Gördüğün kadar sakin değilim. İçim, derinliklerimde zincirlere vurulmuş bir öfke ile hayata tutunmaya çabalıyorum. İçime bıraktığı izlerden, dışarıda dahi yıktığı şeylerden bir haber iken ben o öfkeyi hala kontrol altında tutmaya çabalarken harap oluyorum. Gördüğün kadar yarasız değilim. Fiziksel anlamda dahi geçerli bu. Bak, bacağımın arka tarafındaki morluk geçen günden kalma ya da kalbimin soğukluğu asırlardan bu yana. Yaşantını geç, varlığın bile depremler yaratıp bana zarar veriyor ve ben bunu daha yeni, bu kadar yara almışken anlayabiliyorum. Göğüs kafesimi zorlayan bir nefes var, be dışarıya çıkmakta kararlı ne de göğüs kafesime baskı uygulamaktan vazgeçecek gibi. Yutkunduğumda boğazımda bir sızı var sanırsın kan akıyor irin taşıyor ağzıma. Kim bilir belki de kendimi iklimsiz bir kentin limanında göz yaşlarımın tuzunda canım yanarken bulacağım. Ya da soğuk bir gecede, karanlık gecenin kollarında o çok korktuğum yalnızlığım ile boğuşurken... Güven duvarlarıyla çevrili surlar içine kendini hapseden bu küçük kız, şimdi o duvardaki örülü tuğlaları tek tek yerinden oynatıp uzaklara fırlatıyor..." dediğinde yutkunmam zorlaşmıştı ama çenem daha da dik bir konuma gelmişti.
"Sen her zaman doğruyu söyledin, sana ulaşamadan toz olmaya başlıyorum,aptallık ettim. Özür dilerim."
Gözleri dolu iken sesi titriyor ve elleri yumruk olmuştu, benim aksime, söylediği cümleler ona ağır geliyor gibiydi. Gülümsedim bu sıcak bir gülümsemeydi fakat sesim yine de mesafe doluydu "Sorun değil," elim omuzuna dokunduğunda vücudunun titrediğini ve kirpilerinin altından bana baktığında devam ettim "özür dilemene de gerek yok." Elimi omuzundan çekerken, temasımın kesilmesinden kaynaklı olduğunu düşündüğüm bir derin nefes aldı ve ben "iyi olacaksın, iyileşeceksin." Derken arkamı dönmüştüm ve iki adım attıktan sonra kısık bir sesle "Sen iyileştirmeyeceksen ne fayda..." diye başlayan cümlesi kulaklarıma dolduğunda dişlerimi sıkıp yürümeye devam etmiştim.

Bizim bir hikayemiz bile olmuyordu aslında. O bir odada kendini hapsetmiş ölümü bekliyordu. Ben bir dünyada kendimi hapsetmiş ölümünü bekliyordum. 


04.06.2015

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 03, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ÖLÜMÜ YAŞAMAKWhere stories live. Discover now