5

441 64 40
                                    


Marie..

Hayatımda onun gibi birini tanımamıştım. Sadece iki gün önce tanımış ve tüm ilgimi ona vermeye başlamıştım. Kampın bitişi beni üzse de okulda her gün onu göreceğim ihtimali beni heyecanlandırmaya yetmişti bile. Ama şu an etrafa göz gezdirirken sadece hayal kırıklığına uğruyordum. Sabahtan beri bir kere olsun onu görememiştim ve en kötüsü de bu durum beni dalgın biriü yapmıştı. Hiçbir şeye odaklanamıyordum. 

Kolumun dürtülmesiyle bakışlarımı yanımda uzanan arkadaşıma indirdim ve sıkıntıyla üfledim.

''Sabahtan beri bıkmadın mı insanları dikizlemekten?''

Ben de geriye uzandım ve başımı onun bacaklarına yasladım.

''Sadece insanları tanımaya çalışıyordum, dikizlemiyorum kimseyi.''

Dediğime Oliver'ın pek inandığını sanmıyordum, zaten söylediğime ben bile inanmıyordum. Tüm bu çabam bir kızı bulmak içindi. Kesinlikle aptaldım.

''Şu kızı unut artık Ash. Zaten son senesi, gidecek.''

''Hangi kızdan bahsettiğini bile bilmiyorum Oliver.''

Sıkılmış bir şekilde konuşmuş onu ciddiye almamıştım. O da benimle göz göze gelmek için yattığı yerden doğrulmuş ve yukarıdan bana bakarak ''Ashley'' demişti. 

Konumumu bozmadan hala uzanmaya devam ediyorken sıkıntıyla onun yüzüne doğru oflayıp ''Güneşimi kapatıyorsun.'' dedim.

''Sabahtan beri güneşin altındayız zaten. Neden? Belki hanımefendinin hanımefendisi okula gelir de yakalarız diye. Ten rengim değişti senin yüzünden.''

Gözlerimi devirdim ve başımı yana çevirdim.

''Hanımefendinin hanımefendisi. Hoşuma gitti bu laf.''

Dikkatimi çekmek ister gibi başımın altındaki dizlerini oynatıp yüksek sesle ''Ben ne diyorum sen ne diyorsun. Çıldırtacaksın vallahi.'' dedi.

Başıma çarpan diz kapaklarının etkisiyle abartı bir şekilde acıyla inledim ve doğrularak oturdum, başımı tuttum.

''Kafamı kırdın aptal.''

Elimle omzuna vurduktan sonra bugünün alışkanlığı olarak tekrar etrafa göz gezdirdim ve pes edip bana sözlerini savurmaya devam eden arkadaşıma döndüm.

''...O kafaya kaya düşse kırılmaz merak etme. Sen beni dinliyor musun yoksa.. Ne? Arkamda bir şey mi var?''

Oradaydı. Elinde kaskı, rüzgarın dümdüz saçlarını uçurmasına izin veriyor, yanına yaklaşan kişilere karşı gülümsüyordu.

Bir film sahnesi gibiydi. Bense büyülenmiş gibi onu izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Çok güzeldi. Bu mesafeden bile güzelliği insanı büyüleyebiliyordu. 

Baştan aşağı onu inceledim. Sıradan giyinmiş olsa bile onun üzerinde olduğu için oldukça şık duruyordu. Bacaklarını saran siyah dar jean kesinlikle en çok ona yakışıyordu. 

Aklıma çıplak bacakları geldi. Utanmadan yaptıklarımı hatırladım. Sadece gülümsememi sağlıyorlardı.

''Hanımefendin geldi işte. Git hoş geldin de, kırmızı halı ser.''

Dalga geçer gibi konuştuğunda bakışlarımı ayırmadan onun omzuna hafifçe vurmuş ve etrafındaki insanlara bakmıştım. Gerçektende kalabalık bir çevresi vardı.

''Sence gidip selam vereyim mi?''

''Evet, evet. Git.''

Şaşkınlıkla ona dönüp ''Cidden mi?'' demiştim. ''Beni engellersin sanmıştım.''

Pure | GirlxGirlWhere stories live. Discover now