1: hi, freckles

61 17 4
                                    

Günlerden salıydı. Her öğle arasında yaptığım gibi bahçede bir masaya oturmuş yemeğimi yerken Wattpad'de yeni yazmaya başladığım hikâyeme gelen yorumları okuyordum. Bu sefer üstünde çalıştığım şey bir vampir kurgusuydu. Yakın zamanda okuduğum bir mangadan esinlenmiştim. Üniversiteli bir genç kız büyük bir şirketin patronunun sekreteri olarak işe başlıyordu ve BAM! Patronunun aslında soğukkanlı bir vampir olduğunu fark ediyordu. Okurlarıma şimdiden çok ateşli bir seks sahnesinin sözünü vermiştim. Benim gibi hiç sevişmemiş kızların ateşli sevişmeler konusunda bu kadar iddialı olması ne acayip, değil mi? Her neyse. Birkaç yoruma cevap vermeye niyetlenmiştim ki, yan masamdaki kızların hepsinin aynı anda sanki boğuluyormuşlar gibi bir ses çıkarmaları dikkatimi çekince hemen o tarafa döndüm. Başta ne olduğunu anlayamadım, çünkü onlara dönüp bakmama sebep olan şey ölüyor olduklarını sanmamdı, ama hiç de ölüyor gibi görünmüyorlardı. Gözleri kelimenin tam anlamıyla parıldayarak bir yere, bir şeye bakıyorlardı. O sırada fark ettim ki, bahçede kim var kim yok, hepsi aynı yere bakıyordu. Yüzümü buruşturarak neye baktıklarını anlamak için bakışlarını takip ettim ve...

Karşılaştığım şey bir erkekti. Elinde bir tepsiyle benim olduğum tarafa doğru yürüyordu. Altın rengi saçları ve benden uzakta olmasına rağmen çok net seçebildiğim parıldayan yemyeşil gözleri vardı. Soluk pembe renkteki dudakları ince bir çizgi halindeydi ve yüzüne ciddi bir ifade hakimdi. Dalgalı saçlarına şekil vermek için zahmet etmemişti. Muhtemelen yataktan nasıl kalktıysa okula öyle gelmişti. Boyu uzun, vücudu oldukça çekiciydi. Tepsiyi taşıyan kollarına baktığınızda güçlü olduğunu anlayabilirdiniz. Herif tam anlamıyla parıldıyordu yahu! Ama hayır, benim dikkatimi çeken şey bu çocuğun ne kadar yakışıklı olduğu değildi. Mesele şuydu ki, bu çocuk her kimse, takıntılı olduğum karakterim Harvey Sharp'ın bire bir aynısıydı. Saçlarıyla, gözleriyle, dudaklarıyla, her şeyiyle, bu oydu. O olmalıydı.

Yanımdan geçmek üzereyken, "Harvey?" dedim sessizce. Neden bilmiyorum, ama bir cevap almayı, bana dönüp bakmasını diledim. Oysa bana dönüp bakmadı bile. Yanımdan geçtiği gibi birkaç sıra arkamdaki boş masalardan birine oturdu.

Hassiktir. Bu da neydi şimdi?

Kalp atışlarım öyle hızlanmıştı ki, kulaklarımda sesini duyabiliyordum. Bakışlarımı ondan ayırabildiğimde -ki bunu yapmak epey zordu- hemen telefonumu elime aldım.

Ben: Nina

Ben: NİNA TANRIM O BURADA

Nina: Kimden ve neyden bahsediyorsun?

Ben: HarVEYY

Nina: Aklını mı kaybettin?

Nina: Sana geceleri kendi hikayeni okumaktan vazgeçmeni söylemiştim

Nina'nın mesajları tabii ki de heyecanımı baltalamadı. Şu an tek istediğim bu çocuğu onun da görebilmesi ve heyecanıma ortak olmasıydı. Bu sebeple hızla oturduğum masadan kalktım ve telefonumun kamerasını açıp telefonumu göğsüme dayadım. Yavaş adımlarla masaların etrafından dolanarak onun olduğu yere doğru ilerledim ve fotoğrafını güzel bir şekilde çekebileceğini umarak, şüpheli de görünmemeye çalışarak telefonumun solundaki tuşa bastım.

Çıkırt!

Ay, hassiktir ama ya!

Telefonumun çıkardığı fotoğraf çekme sesini öksürerek kamufle edebileceğime dair aptal bir inançla öksürmeye başladığımda, Harvey'nin tıpatıp aynısı olan çocuğun yemyeşil gözleri bana dönmüştü bile. Bakışlarımı hızla ondan kaçırdım ve koşar adımlarla okulun içine girdim. Kendimi zar zor kızlar tuvaletine attım ve kabinlerden birinin içine girdim. Anlamamış olması için içimden dua ederken fotoğrafı Nina'ya göndermekten de geri kalmadım. Açıkçası fotoğraf biraz bulanıktı, ama Nina'nın anlaması için yeter de artardı. Öyle de oldu, Nina fotoğrafı gördükten hemen sonra beni aradı. Telefonu açıp kulağıma tuttuğumda bağırıyordu.

imaginary reality of harvey sharp ☾ a.iWhere stories live. Discover now