Bölüm 8: Yitik Bağlar

6.1K 359 8
                                    

Oğlan bedenindeki yara bereyi gizleme ihtiyacı duymadı, yurdun koridorlarında yanından geçen diğer çocukların bakışlarını ise umursamadı. Tek istediği biraz huzur ve sessizlikti ama bu kadar çocukla aynı ortamda yaşamak kaos olmadan yaşayamamak demekti. 

Oğlan yurdun binasından çıktı ve gözlerini bahçede gezdirdi. Sessiz sakin bir köşe arıyordu kendisine. Gözlerini kapıya dikmiş salıncakta sallanan kızı gördüğünde ciğerlerine derin bir nefes çekti. Kızı her gün o halde orada görmek oğlanın canını sıkıyordu. Her seferinde kendisinin bir yansımasını görüyormuş gibi hissediyordu. Bu yüzden her seferinde arkasını dönüp oradan uzaklaşıyordu. Ne kendi geçmişiyle yeniden yüzleşmeye ne de kızın acısını izlemeye gücü yoktu. 

Gözlerini ondan uzaklaştırdı ama aklı ondaydı. Her gün görmezden geldiği bu kızı, bugün gidecek başka bir yer bulamadığı için rahatsız etmeye karar verdi. 

Adımları ilk başta çekingendi. O kızın yanına gidip ne diyecekti ki? Önce kendisini mi tanıtsaydı yoksa her gün burada oturmuş kimi beklediğini mi sorsaydı? Kızın yanına oturduğunda tamamen başka bir şekilde ilerlemeye karar verdi. Kızın bakışları onu bulduğunda konuştu. "Çok acı değil mi?" Küçük kız sessiz kaldı ama oğlan kızın kendisini anlayacağını biliyordu. İkisi farklı yerlerden gelmiş olsalar bile aynı acı kaderi paylaşıyorlardı. "Gelenin olmamasına rağmen bekleyen olmak çok acı, değil mi?" 

Kızın gözleri doldu hemen. Sonra da boğuk çıkan sesi ile konuştu. "Hayır. Asıl acı olan gelmeyeceğini bildiğin kişiyi her gün bir umutla beklemek, günün sonunda o umudu öldürmek ve her sabah yeniden bir umutla uyanmak." 

Oğlan kızın kelimelerine karşılık söyleyecek bir şey bulamadığında bir süre sessiz kaldı. Sonra ise oturduğu yerden kalktı ve kızın yanından ayrılmadan önce konuştu. "Benim adım Savaş. Senin gibi terk edildim ve senin gibi her gün öldürdüğüm umudumla onları bekledim. Kimse gelmedi. Ve aynı benim gibi senin de kimsen gelmeyecek. O yüzden kendine bir iyilik yap ve burada beklemeye bir son ver." 

***

Yüzbaşı Yiğit gittikten sonra bir süre ne yapacağımı bilemeyerek evin içerisinde dolanıp durdum. Eve başka cihaz yerleştirdiğini sanmıyordum ama bir ara aklıma dinleme cihazlarını bu kadar kolay bulmam nedeniyle bir bit yeniği düşmüştü. Girip çıktığı her yeri kontrol ettikten sonra ise bir şey bulamadığımda başka bir cihaz olmadığına zar zor ikna etmiştim kendimi. 

Salonda oturmuş yarısı kahve ile dolu ve soğumuş bardaklara gözlerimi dikmiş düşünürken evin kapısı açıldı. Ağır adım sesleri salona doğru gelirken kafamı girişe doğru, kimin geldiğini görmek için çevirdim. Ferit salonun girişinde durup ellerini beline yerleştirdi ve bakışlarını bana dikti. Korumalar arasında benden sonraki en yetkili kişi ilan ettiğim bu adam bazen haddini aşıp bana hesap sorabiliyordu ve bakışlarından bunun da öyle zamanlardan biri olduğunu anlamak zor değildi. 

"Askerin eve girmesine izin vermişsin." Derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve karşısına dikildim. "Evet, öyle yaptım." Kaşları çatıldı ve duruşu dikleşti. "Sen ne yaptığının farkında mısın?" Sesini bana karşı yükseltmişti. "Adamın elini kolunu sallayarak öylece içeri girmesine izin vermişsin, risklerin farkında değil misin?" Masadaki kahve bardaklarını işaret etti. "Sence adam bir bardak kahveni içip seninle sohbet etmeye mi geldi. Amacı eve girmekti ve sen ona izin verdin." Durdu ve derin bir nefes aldı. 

Konuşmaya devam edecekti ki ben ona izin vermeyip konuştum. "Tek kelime daha edersen seni buna pişman ederim Ferit." Ferit sustu ama öfkeli bakışları hala üzerimdeydi. Ben de en az onun kadar öfkeliydim. "Sence ben risklerin ne olduğunun, bu adamın hangi amaçlarla buraya geldiğinin farkında değil miyim? Adamın eve girip istediği her şeyi yapmasına izin mi veririm ben sence! Çocuk mu var senin karşında, ne sanıyorsun!" Ona doğru iki adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım. İşaret parmağımla göğsüne vurarak konuşmaya devam ettim. "Bir daha bana karşı sesini yükseltirsen, sınırı aşıp benden hesap sormaya kalkarsan, sana yerini bir daha unutamayacağın şekilde hatırlatırım Ferit. Seni daha deneyimli ve işine daha gönülden bağlı gördüğüm için diğerlerinden daha yukarıda bir konumda tutan benim. Aynı şekilde hepsinin ezeceği bir konuma da getirebilirim. Yerini bil!" Bir adım geriye attım ve öfkeden arınmış yüzüne baktım. "Severim seni," Düpedüz yalan. "Ama bazen kafana sıkmayı çok istiyorum Ferit." En azından bu konuda dürüsttüm.

SESSİZ SİPERWhere stories live. Discover now