Bölüm 34: Sırların Anahtarı

3.5K 329 17
                                    

Uzun zamandır istediğim fırsata hiç beklemediğim bir şekilde kavuşunca gerçekliğinden emin olamadım. Sanki birazdan gözlerimi açacakmışım da bunların hepsini kafamda kurduğumu öğrenecekmişim gibi hissediyordum. Ama saniyeler geçip gittikçe ve Polat bir tepki vermem için sabırsızlandığını belli ettikçe kendimi bunun gerçekten yaşandığına ikna edebilmiştim sonunda. "Nereden tanıyorsun Gölge Bey'i?" 

Polat soruma cevap vermeden önce derin bir nefes aldı. "Mehmet Bey bu işlerin içine girmeden önce Gölge Bey'in yanında, onun koruması olarak çalışıyordum." Bu hiç bilmediğim bilgi karşısında şaşkına döndüm. Bunca zamandır aradığım cevap burnumun dibindeydi ama ben onu fark edememiştim. Polat konuşmaya devam etti. "Ferit ve ben, daha sonra Mehmet Bey'in yanına gönderildik ve Ferit, Mehmet Bey değerini kanıtlayana kadar Gölge Bey'e onun yaptığı her şeyin raporunu verdi."

"Bana Gölge Bey'in ismini ver." Polat başını iki yana salladı. "Bir anlaşma sağlanana kadar ismini vermeyeceğim." Bu konuda ısrar etsem bile kararını değiştirmeyecek gibi duruyordu. "Bir anlaşma alacaksın."

Onun yanından ayrıldığım gibi Başkan'ı arayacaktım. "Bunu yapıyor olmanın tek nedeni hapisten kaçınmak değildir. Babam tutuklandığında Gölge Bey onu kolaylıkla kurtarmıştı. Üstelik o Gölge Bey'in kim olduğunu dahi bilmiyor. Sen onun kim olduğunu biliyorken, seni içeride bırakacağını sanmıyorum. Seni de kolayca dışarı çıkarabilir."

"Ya da onu ele vermememi garanti etmek için beni öldürtebilir." Polat ellerini beline yerleştirdi ama sonra yüzünü buruşturup elini yeniden koluna attı. Tuttuğu bölgeyi ovalarken konuştu. "Ayrıca, bu işe girdiğimde çok gençtim. Yaptığım şeyin ne olduğunun ve sonuçlarının neler olabileceğini bilmiyordum. Aklım başıma geldiğinde içinden çıkamayacağım kadar çok boka batmıştım." Polat bir an için pişman göründü. "Ya yaptıklarımın bedelini ödemeliyim ya da hatalarımı bir şekilde telafi etmeliyim." 

Söyledikleri üzerine düşündüm bir süre. İçten içe doğruları söylediğine ve bir noktaya kadar pişmanlıkla hareket ettiğine inanıyordum ama sonrası sadece kendisini kurtarmak içindi. Bana vereceği bilgiler tüm örgütü çökertebileceği için bunu hangi sebeplerle yaptığının benim için çok önemi yoktu ama sunduğu sebepler en azından mantığa uygundu.

"Benimle gel." Koridorda ilerlemeye başladığımda talimatıma uyup benimle beraber odaya doğru yürümeye başladı. Yiğit'in de bizimle birlikte harekete geçtiğini göz ucuyla gördüm ama dönüp ona bakmadım. Şu anda aklımı meşgul eden daha önemli şeyler vardı.

Odaya girdiğimde kapı ağzından içeridekilere seslendim. "Herkes dışarı çıksın. Özel bir görüşme yapmam gerek." Güven'in merakla sorduğu soruları geçiştirdim. Halit'in ardından Savaş da dışarıya yöneldi ve yanımdan geçerken fısıldayarak sordu. "Neler oluyor?" Bakışlarımı ona çevirmeden aynı ses tonu ile cevap verdim. "Sonra anlatırım." 

Güven'in de dışarı çıkmasının ardından dışarı çıkmak için bana doğru yönelmiş ve gözlerinde soru sorar ifadelerle bana bakan Çelebi ve Sinan'ı durdurdum. "Acilen Başkan'la görüşmem gerek. Sakın Polat'ı gözünüzün önünden ayırmayın. Görüşmeden sonra size her şeyi açıklayacağım."

Soru soracak gibi görünüyorlardı ama son cümlemden sonra bundan vazgeçip dışarı çıktılar. İçeri girip kapıyı arkamdan kapattım ve komodinin üzerinde duran telefonuma ilerledim. Normalde Başkan'ı hiç kendi telefonumdan aramazdım. Sırf bu yüzden bile Başkan, telefonu açarken konunun çok önemli olduğunu bilecekti.

Telefon açıldığında karşı taraftan ses gelmedi. Başkan ben olduğumdan emin olmadığı sürece de konuşmayacaktı. "Başkanım, benim." Sesimi duymasının hemen ardından cevap verdi. "Ne oldu Yeşim? Önemli bir durum olmasa aramazdın beni."

SESSİZ SİPERWhere stories live. Discover now