FİNAL-PART 2

1.8K 183 56
                                    

🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭🎭

Kalbimin ağrısı şiddetle artıyordu, bunu hissediyordum. Kalbim kan ağlıyordu ve ben bunu iliklerime kadar hissediyordum. Yapabileceğim hiçbir şey yok gibiydi, ama kalkmayı becerirsem çok şey yapabilirmişim gibi de hissediyordum. Ağlamayı beceremiyordum. Becerebilseydim eğer içim çıkana kadar ağlardım. Elimden sadece öylece durmak ve etrafımda olup bitenleri anlamaya çalışmak geliyordu. Bilincim açıktı, lakin ben koma hâlindeydim. Duyuyordum, görüyordum, ama duyduklarımı önemsemiyor, gördüklerimi takmıyordum.

"Bana kızın kaçırıldı dediler," ve de beni orada kitlediler. O cümlede beni hapsettiler. Babamın katili olan adam, benim güzeller güzeli kızımı benden almıştı. O adam psikopatın tekiydi, o adamın yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Kızıma zarar verme ihtimali o kadar yüksekti ki, bu ihtimali her düşündüğümde kalbim, uzun tırnaklı bir yaratığın sivri tırnaklarını ona saplamış olması hayalini sanki gerçekten yaşamışcasına acıyor ve kanıyordu.

Ben bir anneydim, ben kızını koruyamayan bir anneydim. Her şeyden öte, ben kızı zarar görürse yaşayamayacak olan o anneydim.

Uçakta zaman nasıl geçmişti, bir ben bilirdim, bir de ancak ve ancak ben bilirdim. Uçaktan nasıl inmiştim, evime nasıl gelmiştim, bu süreçte veliahtlar bana ne demişti, hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Kızımın kaçırıldığını söyledikleri o anda takılıp kalmıştım ve de hâlâ o anda yaşıyordum.

Hatırladığım tek şey, eve geldiğimde koltuğun üzerinde üzeri beyaz çarşafla örtülmüş bir beden gördüğümdü. Mert'in gözleri Afra'ya kaymıştı, Arem'in gözleri kız kardeşi ve erkek kardeşine kaymıştı. Erdem sevgilisine ve kız kardeşine bakmıştı. Evren karısına ve oğluna bakmıştı. Herkes o beyaz çarşafın altında yatan kişinin olmasını istemediği kişi olmadığını görünce rahatlamış ve derin nefes almıştı. Evde bıraktığımız herkes ağlıyordu. Hele Afra'nın geldiği hâl, durumun özeti gibiydi. Saçları birbirine girmişti, eli yüzü kan olmuştu. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu. Mert, onu kolları arasına aldığında, sanki bugün hiç ağlamamış gibi tekrar ağlamaya başlamıştı.

Kimse hareket etmeyince, hareket etme hakkının bana ait olduğunu anladım. Adım attım, koltuktaki o bedene doğru. Sonra bir adım daha attım, sonra bir adım daha, sonra bir adım daha. Tam karşısında durdum, çarşafın en ucuna uzandım. Ellerim buzlandı o an, don tuttum yine o an. Ellerim en az çarşaf kadar beyazdı. Ben yılmadım, çarşafın ucundan tuttum, yavaş yavaş kaldırdım çarşafı. Gözlerimin önüne kıvırcık saçlı, beyaz tenli o çocuk geldi. O çocuk benim kardeşimdi, Poyraz'ım. Benim yaralı kuşumdu, kimi kimsesi olmayanım, tek başına hayatta kalanımdı.

Benim yüzümden dedim, ben onu hayatıma dahil etmesem, o hayatından olmayacaktı. Onu bu hayata ben dahil ettim, onun böyle bir hayatta işi yoktu, ben yapmıştım, ben onu bu eve getirmiştim. Ben onu bu evin içindekilerle tanıştırmıştım, onun ölüm fermanını ben imzalamıştım. Gözlerimi kapattım sımsıkı, onun morarmış dudaklarını, solmuş tenini görmeye katlanamadım. Dizlerimin üzerine çöktüğümün farkına, dizlerimde derman kalmadığını hissettiğim o an anladım. Başımı onun omzuna yasladım, tüm gün boyunca ilk kez değil ama en çok o zaman ağladım.

Tam kazandığını zannettiğin anda kaybetmek miydi benim hikayem? Tam her şey yoluna girdiğinde, bütün yolun yıkılıp yok olması mıydı bütün gayem? Ben ne zaman "bu kez son"du, bir daha biri gitmeyecek, bir daha biri ölmeyecek dersem, biri neden ölüp gidiyordu, biri neden beni de kendi ile öldürüp gidiyordu? Ağlamayı sevmiyordum, ağlamayı kim severdi ki? Ben de sevmezdim ama nedenini anlamasam da, ben sürekli sevmediğim o şeyle yüzleşmek zorunda kalıyordum.

KÜLDEN ELBİSEM Where stories live. Discover now