Bölüm 2: Kurtarıcı

16 1 0
                                    

Gözlerimi açtığımda etrafımdaki kuş ve su sesleri kulağıma dolmaya başlayınca içimdeki tedirginliğin yerini ani bir huzur ele geçirdi.

Etrafta sarı, pembe toz zerrecikleri süzülürken rengarenk kelebekler onlara eşlik ediyordu. Ağaçlar açık pembe ya da yeşil olmakla etrafa renk katıp, muazzam bir uyum sağlıyor ve görsel şölen yaratıyordular. Yattığım yerden kalkınca ellerim çimlerin hafif ve rahatlatıcı dokusuyla birleştiyi an içim kıpır kıpır oldu.

Ayağa kalkıp etrafa bakınca ormanın ortasında olduğumun farkına vardım. Fakat bu alıştığım ormanlardan çok farklıydı çünki büyülü bir evrenin içinde gibi hiss ediyordum. İleri doğru bir kaç adım attım ve ayağıma çarpan şeye bakmak için eğilince sanki büyünün etkisinden çıkmış gibi oldum.

Janet...

Tanrım az kalsın onu unutuyordum.

Eğilip kulağımı göğsüne yasladım ve kalbinin attığını duyunca rahatlayıp onu uyandırmak için seslenmeye koyuldum.

“Janet,” Ağzından belirsiz kelimeler dökülünce bir kez daha sert bir şekilde seslendim. Aniden uyandı ve önce tedirgin olan bakışları beni görünce huzur buldu.

Kollarımı açıp ona sıkıca sarıldım.

“Tanrım, iyisin.” Dedim rahatlayarak.

“Sen de öyle” diye karşılık verdi melodik bir sesle.

Ondan ayrılıp “Biz nereye düştük ?” dedim tedirgince.

Bakışları etrafı biraz gezdikten sonra beni bulunca “Hiç bir fikrim yok.” dedi umutsuzca.

“Ama... tüm bu olanların açıklaması olmalı. O ayna neydi ? Aynadan yayılan ışıklar ne anlama geliyordu ? Ve biz şu an neredeyiz ?” ardarda soruları dizince onun da paniğe kapılmasına sebep olduğumu anlayınca hemen elini sıkıca tutup “Özür dilerim. Çok gerginim sadece...” diye ekledim.

“Sorun değil, benim de kafam karışık zaten. Sanki öldük de Cennete geldik gibi hiss ediyorum şu an.” dedi gülümseyerek.

Gerçekten de öyleydi, sanki cennetteydik. Bu düşünce kahkaha atmama neden oldu. Janet de yüzüne düşen siyah saç tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırıp güzel bir gülüşle bana karşılık verdi. Eğer Cennetteysek o benim meleğimdi.

Aslında içten içe düştüğüm bu durumda yalnız olmadığım için mutlu hiss ediyordum.

Janet’in durumu benden iyiydi çünki gerginliyi olsa bile belli etmiyordu sanki. Belki de bana destek olmak içindi bu çabası ama daha rahat gözüküyordu.

Az önce tuttuğum elini çekip etrafa bir kez daha baktı ve eliyle onu takip etmem için işaret ederek “Hadi etrafı araştırıp nerede olduğumuzu öğrenelim. Belki birileri vardır.”

“Bir saniye, peki biz buraya nereden düştük ?” Arkama dönüp bakınca etrafı çiçek, yosun, ve türlü türlü yapraklarla kaplı oval şeklinde kapıya benzer bir geçit gördüm fakat geçidin içinden orman gözüküyordu. Aynada olduğu gibi herhangi bir parlaklık yoktu.

Janet arkamda belirirken yaklaşıp dikkatle boş geçidi incelemeye başladım. Elimi korkarak geçidin halkasının içinden geçirdim fakat elim diğer taraftan çıktı. Hiç bir şey olmamıştı. Portal, kara delik ya da bu şey her neyse kapanmış olmalıydı.

“İşe yaramıyor. Burada kısılıp kaldık galiba. Hadi ormanı arayalım şimdi.” dedi Janet arkamdan. Başımla onaylayıp ormana doğru ilerleyen arkadaşıma katılıp yürümeye koyuldum.

Etrafta doğanın sesinden başka bir şey duyulmuyordu. O sesleri saymazsak etraf neredeyse sessizdi. İçimi gerginlik kaplamalıydı fakat içimde garip bir huzur vardı ve bunu sözlere dökmek imkansızdı.

Kraliçelerin Yolu 1: Melesea Where stories live. Discover now