ch6- tene değince karıncalanan parmaklar

1K 203 283
                                    


güven... felix'in en çıkmaza girdiği duygulardan biriydi. güven duygusunun kurulması zordu, yıkılması ise saniyeler içerisinde gerçekleşirdi.

en büyük hataları en beklenmedik kişiler yapardı. yarı yolda bırakılırdınız, bütün kalbinizle sevdiğiniz insanlar size arkasını dönebilirdi. ihtimaller gittikçe uzuyordu ve bu düşünceler her zaman bir adım gerilemesine neden oluyordu.

sorun sadece güvenle de bitmiyordu. kalp kırmadan kimse birbiriyle konuşamıyordu sanki. kime güveneceğini bilmiyordu.

hyunjin'in dediği şeyler zihnini yeterince meşgul ederken odasının kırık beyaz tavanına çıkardı gözlerini. zar zor yutkunduğu vakit dün onu uyutmayan sözler yine çalındı kulağına. yüzündeki ufak bir gülümsemeyi görmek için demişti, canımı bile feda edebilirim.

samimi miydi sözlerinde veyahut bunu farkında olarak mı söylemişti? lacivert gecenin altında odasına nasıl çıktığını bilemeden şaşkınlıkla ilerlemişti bunları duyduğunda. şimdi ise bir anlam yüklemeye çalışıyordu bu sözlere.

yakın değillerdi. dört yıl öncesine gidersek birbirlerinden haz etmediklerini de açıkça görürdük. iğneleyici bakışlarla her zaman birbirlerini rahatsız ettiklerini, içlerinde oluşan nefreti dışarıya da yansıttıkları anları görürdük. şimdi ne değişmişti?

belki de bu kadar anlam yüklememesi gerekiyordu. basitçe söylenmiş, bir anlamı olmayan iki üç kelimeydi sadece.

rahatsızlık veren düşünceleriyle birlikte ince örtüyü üstünden atıp yatağından çıktı. küçük aynasından yansıyan görüntüsünü süzdü bir süre. dağılmış uzun saçları, şişmiş göz altlarıyla uyku uyumadığı açıkça belli oluyordu. soluk yüzüne rengini getiren tek şey kahverengi çilleri ve pembe dudağıydı.

muhafızlara seslenip kahvaltısını odaya istediği sırada aynaya bakmayı bırakıp odadaki banyoya yöneldi. kırık beyazın hakim olduğu, etrafını altın işlemelerin sardığı bir dizayna sahipti. sarayın çoğu yerine bu altın işlemeler ev sahipliği yapıyordu.

küçük küvette ellerini ve yüzünü yıkadığı sırada odasının kapısı açılmıştı. saçlarını geriye tarayıp bir şekle soktuktan sonra banyodan çıkıp masasına bırakılmış olan tepsiye yöneldi. aslında prenslerle yemesi gerekiyordu lakin bu kadar yorgun hissederken ve hyunjin'in dün geceki sözleri aklını kurcalarken inmek istememişti.

ne kadar gereksiz davrandığının farkındaydı. büyük ihtimalle babası kendisine kızacaktı, yaptığının çocukça bir davranış olduğunu söyleyecekti. bunlar önemli değildi çünkü böyle yapma nedeninin, abisini oraya kapatması olduğunu sanacaktı. haklılık payı vardı elbette, hâlâ babasına duyduğu sinir geçmemişti. içindeki ateş kor gibi yanıyordu, içine su serpecek tek şey ise hyunjin'in ona kral hwang ile görüştüğünü söylemesi olacaktı.

kahvaltısından az atıştırdıktan sonra portakal suyuna yönelmişti eli. tam parmakları kristal bardağı kavramış, dudaklarına götüreceği sırada kapısı tıklatıldı. irisleri kapıya dönerken gir diyerek komut verdi.

aralanmış kapının ardından ince beden içeri doğru süzüldü. uzun koyu sarı saçları, dolgun dudakları ve karşısındakini bir bakışı ile yakan o parıltılı gözleri gördüğünde yutkunmadan edemedi.

"yorgun gözüküyorsunuz." sesi odayı sardığında sırf onunla karşılaşmamak için odasından çıkmadığı gerçeği aklına geldi. oysa onu görmek için nasıl da can atıyordu.

"yorgunum." irisleri güzel yüzün her yerini turlarken en son dudaklarında durdu bakışı. içindeki o istek gittikçe alevlenip kavruluyordu sanki. vücudunu saran ateş o dudaklara değse hafifleyecekti veyahut daha fazla yanacaktı. bilmiyordu. hisleri yüzünden feromonları da düzensizleşmişti son zamanlarda. neyse ki kullandığı bastırıcılar sayesinde bunu kimse fark etmiyordu.

royaume, hyunlixWhere stories live. Discover now