0.1

1.3K 80 38
                                    




Merhabalar!

Hikayeye başlamadan önce angst olduğunu bildirmek istiyorum -ki, etiketledim ama gözünden kaçıran olmuş olabilir.

Peki o zaman sizlere çokça kalpler, iyi okumalar!





0.1 - "Gülerseniz daha çok severler sizi."


10 Eylül 1823, Paris


Ellerim cebimde, gecenin serinliğinde, sakin Paris sokaklarında dolanıyordum; işim ve sorumluluklarım beni fazlasıyla yoruyordu. Hatta çokça düşündürüyor ve hayatımı daha da çıkmaza sokuyordu. Hayat tabii ki kimse için kolay değildi, herkesin yaşadıkları kendine göre çekilmezdi. Kimisi hastalıkla, kimisi fakirlikle cebelleşiyordu. Benim ise tek derdim, artık karşımda ölmesine dayanamadığım bedenlerdi. Kan dondurucu görüntülere alışkındım. Bu işi beş yıldır yapıyordum ve o zamanlar çok normaldim. Kendime normalim diyordum çünkü şu an o hallerimi aratmayacak derece de garip davranıyordum.

Mahkumların ölümlerini görmeye alışmalıydım ama bu son zamanlarda öyle olmuyordu. Hayatımın en büyük ironisi buydu sanırım . Evet, bir gardiyandım. Mahkumları idam zamanları gelene kadar koruyan, o gün geldiğinde ise infazını veren bir gardiyandım. İşim buydu ve ben beş yıldan beri bu işi severek yapıyordum ama şu an durum öyle değildi. Tam olarak neyin değiştiğini bilmiyordum ama artık işime olan sevgimi kaybetmiştim. İnsanların ölümlerini görmeye veyahut öldürmeye dayanamıyordum. Neden suçluları öldürmekten çekindiğimi soruyorsanız, konu onlar değildi. Burada masum insanlar da katlediliyordu artık. Herhangi bir rütbesi olmayan, köylü ve boşa suçlanmış insanların da yeriydi artık burası. Öyle ki bu son zamanlar daha çok artmıştı. İşin sorgulama tarafı elbette bizim işimiz değildi, biz en son basamaktık burada.

En son basamak.

Ayağımın altında ezdiğim basamağı yeni yeni fark etmiş ve kendime gelip kalan son basamağı da geçmiştim. Karşımdaki boş sokağa bakarken havanın son günlerde gayet güzel olduğunu düşünmüştüm. Şehir merkezinde havayı bu kadar güzel görmek elbette zordu. Aslına bakarsanız koskoca sokakta tek olduğumu düşünüyordum. Başka birinin inleme sesini duyana kadar. Sokak fazlasıyla karanlıktı ve birinin olabileceğini hiç düşünmemiştim.

Yavaş tuttuğum adımlarımı hızlandırmış, meraklı bir şekilde bedene doğru adımlamıştım. Yerde iki büklüm yatan biri vardı, sesinden erkek olduğunu anlamıştım. Yüzünü karanlık yüzünden hala seçemesemde ona doğru yürümüştüm. İçten içe dikkatli olmam gerektiğini düşünmüştüm. Adımlarım bedenin tam önünde durduğunda ise etrafın fazlaca kana bulandığını fark etmiştim. Karşımdaki kişi ise eliyle kanı olabildiğince bastırıp azaltmaya çalışıyordu.

"İyi misin?" diyebilmiştim.

Karşımdaki kişiden herhangi bir ses gelmeyince ise yere doğru eğilip onunla yüz yüze gelmiştim. Arkadan vuran ışığın yansıdığı kadar yüzünü seçebilmiştim. Anladığım kadarıyla genç biriydi. Yüzünde herhangi bir yara bere izi göremezken sadece elinin altında tuttuğu kesiğin sorun olduğunu düşünmüştüm.

"Hastaneye gidelim istersen." demiştim, bir cevap umarak.

Onda yine herhangi bir çıt yoktu. En ufak ses gelmiyordu, sadece acı inlemelerini duyuyordum koca Saint-Antoine sokağında. Tekrar konuşmak için hazırlanmıştım ki, karşımdaki genç sonunda yüzüme bakmış ve kısa bir "İyiyim." demişti.

"Siz yolunuza devam edebilirsiniz, mösyö." demişti.

Sonra ise bir eliyle yerden destek alarak kalkmaya çalışmıştı ama sonuç geri yerine oturması ve acısının üstüne acı katması ile sonuçlanmıştı. Karşımda gördüğüm beden kendini tamamiyle kaybetmiş gibi duruyordu ve ben ise onu bu halde bırakamamıştım. Aslında bakarsanız, bu halimi biri görse koca bir kahkaha patlatır ve benimle dalga geçerdi; çünkü gerekmedikçe insanlarla iletişim kuran biri bile değildim ve şu an yaptığım ise buna fazlasıyla ters düşen bir hareketti.

ultraviolet 𓄹 tkWhere stories live. Discover now