0.6

363 49 64
                                    







Merhabalar!

Medyada ki sevdiğim bir koro şarkısıdır ve eminim sizlerinde bildiği bir parçadır.

Final bölümüyle geldim, iyi okumalar!






0.6 - "Seni seviyorum ilk, son kez."



İnsan bu hayatta en çok değer verdiğiyle sınanırmış. Ben bu yaşıma kadar asla ama asla bu düşünce içinde yaşamıştım. Çünkü hayatıma hiçbir zaman öyle birisi girmemişti. Ben çok küçükken ailem beni bir sığınma kampına bırakıp gitmişti. O zamanlar 1799'lu yılların sonlarıydı. Fransız ihtilalinin son bulduğu yıllardı ve ülke büyük bir karmaşa içindeydi çünkü alıştıkları mutlak monarşi bir gece de son bulmuştu. Kısaca benim doğduğum zamanlar iyi değildi ve ailem beni daha küçük bir çocukken terkedip gitmişti. Onlara karşı herhangi bir nefretim yoktu içimde çünkü hem onları hatırlayacak yaşta değildim hem de doğduğum yıllarda çoğu aile geçim sıkıntısı ile böyle yapmak zorunda kalıyordu. Demiştim ya, hayatıma hiçbir zaman öyle biri girmemişti.

Onunla tanışana kadar.

O hayatım gelip beni kendine bağlayana kadar öyle bir düşüncem olmamıştı. Bana o gün, o zifiri karanlık sokakta baktığı gibi bakıyordu şu anda. Bileğindeki o hala garibime giden mor fular ile, özlemle bakıyordu bana kahveleri. Ellerim titriyor, karşımdaki insanların ona karşı, mide bulandırıcı ve iğrenç dolu bakışlarını seyredebiliyordum sadece. İnanın, elimden bir şey gelse hiç düşünmeden yapardım. Ne tek laf edebiliyor ne de hareket edebiliyordum şu an. Sizlere yemin ederim ki, ilk defa kendimden ve benliğimden bu kadar iğrenmiştim. O gün sevmekten utanmış, korkak biri gibi sessizce beklemiştim.

Herhangi bir şey yapamıyordum lakin, koca halkın aksine tek bir kişide tutuyordum bakışlarımı. Onun her bir mimiklerinde bir damla kan kaybediyordum sanki. Bakışları asla değişmiyordu; bıyığının altından pişkince sırıtıyor ve keyifle, heyecanla bacaklarını titretiyordu. Onun öleceği anı, büyük bir keyif ve heyecanla bekliyordu. Bazense bana bakıyor, adice gülüyordu. İkimizi biliyordu. Ona ne kadar çok değer verdiğimi en başından biliyordu meğerki.

Ne mi olmuştu? Benim tam şu an sonum başlamıştı.

"Kont Luis'in kızı, matmazel Colette'e tecavüz suçundan yargılanan Jeon Jeon-gguk. Bir kaç gün önce alınan kararlar ile idama mahkum edilmiştir. İnfazını ise," Mösyö Jeffers bana bakıp yutkunmuştu ve daha sonra ise acı dolu bir sesle, "Kim Taehyung yapacak." demişti. O an ise önümde duran halk bana övgü dolu bir alkış tutmuştu. Her birinin bakışları midemin kasılmasına sebep olurken, kocaman alkış tutuyorlardı bana. Size yemin ederim ki olduğum yere çakılı kalmış, sadece insanların övgü dolu sözlerini dinlemiştim. Kimisi yüksek sesle bağırıyor, kimisi ise tanrıya şükrediyordu, benim gibi biri için. Tanrı'ya en ufak inancı olmayan, benim gibi biri için.

Aslında kendi ellerimle kendimi öldürüyordum şu an. Kendimi, küçüğümü öldürerek öldürüyor ve hiç mi hiç acımıyordum bize. Onun karşısında Kimdim ki ben? Onun saflığının ve masum hallerinin karşısında ne konumdaydım ki ben? Aciz, ve muhtaç. İnanın yerim yoktu, olmamıştı hiçbir zaman.

"Artık daha fazla beklemek istemiyorum, Mösyö Taehyung!" Bakışlarımı Jeongguk'a alaycı bir şekilde bakan Kont Luis'e çevirmiş ve hiç beklemeden yüksek bir sesle bağırmıştım. "Azad istiyorum!" Benim bunu dememle anında kalabalık sessiz bir hal almıştı. Alkış tutan eller durmuş, bağıran diller susmuştu, tek bir kelime etmemişti kimse. Herkesin bakışları üzerimde ve diyeceklerimdeydi. Ben ise bu sırada küçüğüme çıkarmıştım bakışlarımı. Onun gülen suratı artık öyle değildi. Genç yaşta solmuştu; o bir çiçekti, ben ise onu koparıp mahveden biriydim artık. Son dakikalar değil diye düşündüm o an, ona güzelce bakar ve birlikte uzunca yaşardık diye düşünmüştüm o an.

ultraviolet 𓄹 tkWhere stories live. Discover now