0.2

350 58 27
                                    







0.2 - "O gece ilk dokunuşum değildi ona."



"Müdüriyetten haber geldi, genç bir çocuk aranıyor." demişti, elindeki evrakları tam önüme atarken.

Sonra ise "Sana yine iş çıktı, Kim." demişti. Sabah kahvaltımı yaparken konuşmuştu Mösyö Jacqueline. Aslına bakarsanız hep aynı şeyi yapıyordu. Sanki bir şeylerden dolayı bana sinir oluyordu. Ya da tek benimle anlaşmak istemiyordu. Gözüme soka soka yine öldürmekten bahsediyordu kendisi, her günün bir önceki günle aynı olduğu bu yerde.

Sıcak terler basmıştı yine beni. Bir işim olduğu zamanda ya da öldüreceğim insanların bana olan farklı bakışlarında sıkça yaşıyordum bu hissi. Elimde değildi sadece bir anda gözümde canlanıyordu her şey, hiç istemeden. Söylediği şeye karşın sadece başımı onaylarcasına sallamıştım.

O ise karşımdaki tabureye oturmuş ve "Daha bulunamamış, iyi bir saklanıcı." demişti, dalga geçercesine.

Söz konusu Fransız hükümetiyse çocuk oyuncağı sayılırdı bu çünkü katı kuralları olan bir devlet söz konusuydu. İnsanından, ticaretine veyahut dış işlerinden, ülke hükümetine kadar her şey aslında çok sıkı denetimdeydi. O kişinin saklanabilmesine hayret ettiğim doğruydu, burda uçan sinekten bile herkesin haberi varken onun uzun süreden beri kendi ülkesinde saklanması? Bu, cidden taktire şayandı.

Söylediklerine karşın bende derin bir nefes almış ve elimdeki çatalı bir kenara atmıştım. Başımıza ne gelecekti bilmiyorduk ve bu bizler açısından çok kötü bir durumdu. Bizimde belli bir yetkimiz vardı ama üst mertebeler bunu er geç halletmezsek yanımıza bırakmazdı. İşte Mösyö Jacqueline'in korktuğu şeyde tam olarak buydu.

Aslına bakarsanız bulunduğum yer de çok garipti. Birbirinden farklı kişilerin, farklı nedenleri olduğu gibi. Çok karışıktı; kaçakçılık, haneye tecavüz, cinayet ve daha bir çok şey. Aklınıza gelebilecek her türlü şey oluyordu. Fakat beni en fazla düşündüren tek bir suçlu vardı burda. O da somon ekmek hırsızlığı yapan, Marius. Kendisi daha genç bir erkek çocuğuydu ve bir dükkandan ekmek çaldığı için buralara getirilmişti. İnfazı verilmemişti, bir kaç yıl cezasını çekecekti. İlk geldiği zamanlar çok mutsuz olan o, şimdi garip bir şekilde çok mutluydu. Ona nedenini sorduğumda ise "Ben bir ekmek çaldığım için buralara getirildim. Ne gariptir ki, geldiğim günden beri ekmek yer oldum. Dünya çok garip bir yer değil mi, Mösyö Taehyung?" demişti. Cevabı bilinmez bir soru sormuştu aslında.

İşlerimi erken bitirmiştim. Bugün vardiyaya kalmadığım içinse evin yolunu yavaş adımlar ile tutmuştum. Aslına bakarsanız bugün olanlar ve Mösyö Jacqueline'in dedikleri yol boyunca aklıma takılı kalmıştı. Ondandır ki, arkamdan seslenen Jeongguk'u ilk başta duymamıştım.

"Nedir bu derin düşüncenizin sahibi olan kişi, Mösyö Taehyung?" demişti kırılgan bir sesle.

Sesinin tınısı neden ilk başta öyle çıkmıştı anlam verememiştim. Çünkü şen şakrak bir gençti, Jeon. Yaralı haliyle bile gülmüştü o zaman, bir hafta önce kadar. Nasıl böyle düşünmezdim ki?

İlk başta sesini hissetmenin garipliğine takılmış sonra ise bedenini yanımda bulmuştum. Başımı ondan tarafa çevirdiğimde onun gülen yüzünü görmüştüm. Hüzünlü bir tebessümdü suratındaki. Elinde olmadan daha fazla gülümsemiş ve cevap vermemi beklemişti.

İlkim, fazlasıyla kırılgandı.

"Benliğim." demiştim, kestirip atarcasına.

Devlet işlerini onunla konuşmam uygun olmazdı. En azından mantıklı olan buydu diye düşünmüştüm. Yoksa ona asla yalan söyleyeceğim biri değildi, Jeon.

ultraviolet 𓄹 tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin